Arada sırada çevremdeki insanlar, siyasiler seçmeni kandırıyor, diyor.
Buna hiç katılmıyorum.
Türkiye’de tüketici hayli fırsatçı.
Oportünizm kanımıza işlemiş. Aslında tüketiciyi siyaset bu hale getirdi. O kadar fazla seçim ekonomisinden geçtik ki, tüketici artık seçim ekonomisi konusunda hayli eğitildi.
Her seçim öncesi tüketici güven endeksine bakmak bunu görmek için yeterli. Sürekli düşüşte olan güven endeksi seçimler yaklaştıkça bir anda yükselmeye başlar.
Ekonomi iyi gitmiyordur, fiyatlar artıyordur ama bir anda çok uzun süredir ciddi şekilde düşen endeksin yeniden yükselişe geçtiğini görürsünüz.
Neden güven endeksi yükselmeye başladı?
Ekonomi mi toparladı? Fiyatlar mı düştü?
Alım gücümüz mü arttı? Hiçbiri olmadı.
Tek değişken; seçimler yaklaştı. Tüketici yerel seçimlerde yeniden seçim ekonomisine gireceğimizi düşünüyor ve buna pozitif tepki veriyor.
Çünkü öyle gördüler, öyle öğretildiler. Ama bunun anlamı yok, seçim kısa sürede biter, sonra bunun acı reçetesi çıkar, diyebilirsiniz.
Demeyin.
Geert Hofstede kültür analizlerinde dünyada çok önemli bir isim. Tüketici davranış farklılıklarını kültürel farklılıklarla anlatan bir isim.
Mesela Türk kültürüne baktığınızda, 46 puanla Uzun Dönemli Yöneliminin olmadığını görürsünüz. Özetle bu üç aya sevinir, gelecek üç ayı da geldiğinde düşünür. Onun için tüketici gelecek üç ayda yararlanacağı seçim ekonomisini pozitif olarak okuyor ve güveni artıyor.
Özetle ilk çeyrekte yiyeceğimiz hurmaların ikinci çeyrekte etkisini pek düşünmez tüketicimiz. Yerel seçimler bittikten sonra yeniden büyük bir düşüş başlar güven endeksinde. Peki ben bunu niye anlatıyorum? İlk üç ayda perakende harcama kalıplarını tahmin edebilmek için. İlk üç ayda markaların ne olacağını doğru öngörmesi lazım.
Asgari ücrete yüzde 49’luk bir zam yapıldı.
Tüketici seçim ekonomisinin içinde olduğunu biliyor.
Seçimlerden sonra satın alma gücünün düşeceğini de biliyor. Bu da ilk çeyrekte tüketicinin bu parayı harcayacağı anlamına geliyor.
Çünkü bu paranın alım gücü ikinci çeyrekte düşmüş olacak. Bu da perakende için şu anlama geliyor; ilk çeyrekten çok fazla korkmalarına gerek yok. Tüketici harcayacak. Tabii ki 2023 rakamlarını göremeyeceğiz ama karanlık senaryolar çizenlerin söyledikleri de gerçekleşmeyecek. İkinci ve üçüncü çeyrekte perakende tabii ki darbe yiyecek. Ancak dördüncü çeyrekte yeniden toparlanma beklemelerinde fayda var.
CDS risk endeksi düşüyor. Sıcak paranın Türk ekonomisine girme ihtimali artıyor, bu da okulların açılmasıyla birlikte Eylül ayında perakendenin yeniden hareketlenmesi demek.
Asıl soru perakende ile turizmin ilişkisi 2024 yılında nasıl gelişecek?
Bu sorunun yanıtı lokanta ve oteller grubunda yapılan fiyat artışlarında gizli. Kimseyi işaret etmek istemem ama iki sektörde fiyat artışlarının etik sınırlarını aşacak kadar yüksek olduğunu görüyorum. Biri lokanta ve oteller, diğeri eğitim. Artışlar enflasyon oranlarının neredeyse yüzde 50 üstünde. Hizmet sektöründe fiyatlar o kadar mantıksız bir seviyeye geldi ki mağazacılık turist akınından 2023 yılında yeterince yararlanmadı. Yararlanamaz zaten.
Eğer Fine Dining (iyi akşam yemeği) restoran fiyatlarınızı Londra seviyesine çekerseniz, o tüketici mağazaya girecek parayı bulamaz. Turisti ilgilendirmeyen ama resmi verilere göre fiyatlarını enflasyon oranının çok üstüne çeken eğitim sektörü ise bizim anne babaları yakından ilgilendiriyor. Eğitim kategorisinden özellikle beyaz yaka etkileniyor.
Bu da beyaz yakanın alım gücüne çok ciddi darbe indiriyor.
Neyse konumuza geri dönelim. 2024’ün ilk çeyreğinde panik atak geçirmeye gerek yok.
Bir küçülme mutlaka olacak ancak devasa bir negatif etki görülmeyecek. İkinci ve üçüncü çeyrek ise zor geçecek. Dördüncü çeyrekte yeniden hareketlenme başlayacak.
Özetle 2024, 2023’e göre daha zor bir yıl olsa da enseyi karartmayı gerektirecek seviyede bir olumsuzluk söz konusu olmayacak.
Kalın sağlıcakla.