ABD Başkanı Joe Biden, Çin elektrikli araçları, ileri teknoloji ihtiva eden piller, güneş pilleri, çelik, alüminyum ve tıbbi ekipmanlara yönelik önemli yeni gümrük tarifeleri getirdi ve bu süreçte Donald Trump’a da göndermelerde bulundu. Trump yönetimiyle başlayıp Biden yönetimiyle sertleşerek devam eden ABD’nin Çin’e karşı korumacılık stratejisi, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki siyasi, güvenlik ve ekonomik ilişkilerdeki gerginliği topyekûn ve gittikçe artıran bir stratejik yönelime işaret ediyor. Demokrat başkan Biden 14 Mayıs 2024 Salı günü yaptığı açıklamada, Çin hükümetinin şirketlerine ciddi sübvansiyonlar sağladığını iddia ediyor. Biden’a göre ‘‘uzun süredir adil değil. Yıllardır Çin hükümeti Çin şirketlerine devlet parası pompalıyor... Bu rekabet değil, hile. Bu da küresel ticarette haksız bir avantaj sağlıyor”. Tabi burada sanki ABD Mikro endüstrisine 50 milyar dolar, Boeing’e onlarca milyar dolar ve kamuoyunun bilmediği muhtemelen çok ciddi destek programları uyguluyor. Diğer yandan Çin Ticaret Bakanlığı, Pekin’in ABD’nin tarife artışlarına karşı olduğunu ve çıkarlarını korumak için önlemler alacağını ifade etti. Kısaca Çin-ABD Ticaret savaşının her geçen gün ABD’nin Çin’e karşı aldığı yeni önlemlerle devam ettiğine şahit oluyoruz.
Biden, bir taraftan Cumhuriyetçi selefi Donald Trump tarafından konulan gümrük tarifelerini korurken, Çin’e karşı diğer mal kalemleri üzerindeki vergileri de artırıyor. Bunlar arasında elektrikli araç tarifelerinin yüzde 100’ün üzerine çıkarılması ve yarı iletkenlere konulan gümrük tarifelerinin yüzde 50’ye kadar artırılması da bulunuyor. Yeni önlemler, Beyaz Saray’ın belirttiğine göre, çelik ve alüminyum, yarı iletkenler, elektrikli araçlar, kritik mineraller, güneş pilleri ve vinçler dâhil olmak üzere 18 milyar dolar değerinde ithal Çin malını etkiliyor. Bu önlemler, Amerika’nın Çin’den ithal ettiği çok az sayıdaki elektrikli aracı içerse de, iktisadi etkileri bir yana bir miktar siyasi saike de sahip gibi görünüyor. ABD, 2023 yılında Çin’den 427 milyar dolarlık mal ithal ederken, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’e ancak 148 milyar dolarlık mal satabilmiş görünüyor. Bu ticaret açığı karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre oldukça normal olmakla beraber, on yıllardır devam ettiğinden, Washington’da giderek daha hassas bir konu haline gelen ve getirilen bir durum. ABD Ticaret Temsilcisi Katherine Tai, revize edilen tarifelerin, Çin’in ABD fikri mülkiyetini çaldığı gerekçesiyle meşru olduğunu belirtse de bu politikalar basbayağı belden aşağı uygulamalar ve DTÖ kuralları ile Çin’in Katılım Protokolü yükümlülüklerine aykırı uygulamalar. Ancak işine gelince ABD pragmatik davranmaktan, Çin’den önemli girdi ithalatını muaf tutmaktan da geri kalmıyor. ABD Ticaret Temsilcisi Tai, Çin’den yüzlerce endüstriyel makine ithalat kategorisinin gümrük tarifelerinden muaf olacağını belirtti.
Bu önlemler siyasi açıdan ise, Biden ve Trump’ın, Çin konusunda kim daha sert sen mi? Ben mi ? şeklindeki, hararetli ve çocuksu bir kampanyaya da denk geldiğinden iyice ilginç bir hal alıyor. Biden, düşük işsizlik ve üst düzey ekonomik büyüme arka planında bile seçmenleri ekonomi politikalarının etkinliğine ikna etmekte zorlanıyor. Geçen ay yapılan bir Reuters/Ipsos anketi, Trump’ın ekonomi konusunda Biden’a karşı yedi puanlık bir üstünlüğü olduğunu gösterdi. Analistler, bahse konu ticari vergi artışı ve anlaşmazlığın elektrikli araçların maliyetlerini artırabileceğini, bu durumun Biden’ın iklim hedeflerini ve imalat sanayiinde istihdam yaratma hedefini sekteye uğratabileceğinin altını çiziyorlar. Biden aslında, Çin ile rekabette bu dönemi kazanmak istediğini ancak bir ticaret savaşı başlatmak istemediğini söylemişti. Son aylarda Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yapılan birebir görüşmelerde gerilimi hafifletmeye çalıştı.
Sonuç olarak ABD Hegemeonyasının gerilemeye başlaması ve ABD’nin BRICS karşısında rekabet gücü kaybı sonucunda her iki ABD başkan adayı da, Washington’da bir zamanlar hüküm süren, herkese öğretmenlik yaparak vaaz verdikleri serbest ticaret fikrinden ayrılmış bulunuyorlar. Bu kırılma, Çin’in 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmasıyla başlamış olup halihazırda doruğa çıkmış görünüyor. Uzun zamandır beklenen tarife güncellemesinin bir parçası olarak, Biden bu yıl EV’ler için yüzde 100’e kadar olan tarifeleri artıracak, toplam tarifeleri yüzde 102,5’e getirecek, lityum iyon EV pilleri ve diğer pil parçaları için yüzde 7,5’ten yüzde 25’e ve güneş panelleri yapmak için kullanılan fotovoltaik hücreler için yüzde 25’ten yüzde 50’ye kadar artıracak. 2025 ve 2026’da, yarı iletkenler ve elektrikli araçlarda kullanılmayan lityum iyon piller, grafit ve kalıcı mıknatıslar ile kauçuk tıbbi ve cerrahi eldivenler de dâhil olmak üzere daha fazla tarife izleyecek.
Peki Jeoekonomik ve Stratejik sonuçları neler olabilir?
Stratejik bakış açısından ABD-Çin ticaret savaşı özü itibariyle çok yönlü bir ABD yaklaşımı olup ekonomik, siyasi ve güvenlik düşüncelerinin karmaşık bir etkileşimini yansıtıyor.
1. Küresel Ekonomik Strateji: Temelinde, ticaret savaşı, ABD’nin uzun süredir devam eden ekonomik gerileyişi ve rekabet gücü kaybına karşı stratejik bir manevrayı temsil ediyor. Özellikle Çin’de ticaret dengesizlikleri, fikri mülkiyet hırsızlığı ve pazar erişim engelleri konusunda gerekçelerini göstererek ABD, gümrük tarifeleri ve diğer ticaret engelleri uygulayarak, yerli Amerikan endüstrilerini korumayı, Çin ile ticaret açığını azaltmayı ve Pekin’i ticaret uygulamalarını reform yapmaya zorlamayı amaçladığını deklare ediyor. Ana neden ABD’nin ekonomik açıdan kendine güvenini kaybetmesi. Çin’le eşit şartlarda rekabet edebileceğine yönelik özgüveni artık buharlaşmış görünüyor.
2. Küresel Siyasi Dengeler: Ticaret savaşı, hem iç politik hem de uluslararası politik dinamikler tarafından yönlendiriliyor. İç politik arenada, Çin’e karşı sertlik göstermek, küreselleşme ve sanayileşme süreçlerinden fazla etkilenen siyasi seçmenlerin duyarlılıklarına hitap etmeyi amaçlayan siyasetçiler için çok kolay mutabık kalınan bir siyasi sömürü, bir birleşme noktası olarak hizmet ediyor. Uluslararası cephede ise, küresel ekonomide nüfuz ve liderlik için ABD ve Çin arasındaki daha geniş bir jeoekonomik ve stratejik rekabeti yansıtıyor.
3. Küresel Güvenlik Stratejik Parametreler: Ekonomik boyutun ötesinde, ticaret savaşlarının ulusal güvenlik ve jeopolitik istikrar açısından da kritik sonuçları bulunuyor. ABD, Çin’in ekonomik yükselişini, özellikle Asya-Pasifik bölgesindeki askeri üstünlüğüne, stratejik çıkarlarına potansiyel bir tehdit, bir meydan okuma olarak görüyor. ABD, Çin’in ekonomik büyümesini ve teknolojik ilerlemesini baltalayıp kısıtlayarak, stratejik avantajını korumayı ve böylece daha iddialı bir Çin’in olası güvenlik tehditlerini caydırmayı amaçlıyor. Ancak şunu unutmayalım ki 2023 yılı rakamları itibariyle Çin (Hong Kong dahil) ABD’nin iki katı ihracat yapıyor.
4. Uzun Vadeli Stratejik Etkiler: Ticaret savaşının küresel düzen ve ABD-Çin ilişkilerinin geleceği açısından önemli uzun vadeli etkileri de olacak. Ticaret savaşları iki ülke arasındaki stratejik rekabeti yoğunlaştırarak, kopmanın ve yeni bir Soğuk Savaş’ın ortaya çıkmasıyla ilgili endişeleri körükledi. ABD hâlihazırda eski sistemi terk etmiş (Bretton Woods) yeni bir ekonomik sistem ise önerememektedir. Çin ise BRICS ülkeleriyle birlikte Çok Kutuplu Adil Bir Uluslararası Ekonomik Sistem istediğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca, ana müttefikler ve ortaklarla ilişkileri gererek, iklim değişikliği ve küresel sağlık krizleri gibi ortak zorluklara karşı birleşik bir cephe oluşturma çabaları, Ukrayna ile Rusya Federasyonu stratejik olarak zorlama, Japonya, Hindistan, Tayvan ve Filipinler ile Çin’i kuşatma girişimleriyle uluslararası ticaret ve finanstaki riskleri de daha da yükseltmiş ve karmaşıklaştırmıştır. Özetle, stratejik bakış açısından ABDÇin ticaret savaşının özü, ekonomik, siyasi ve güvenlik boyutları da ihtiva ediyor. 21’inci yüzyılın küresel güç dengelerindeki geniş değişiklikler, tebarüz etmekte olan yeni küresel ekonomik dengeler ve ekonomik sistem ile büyük güç rekabetinin gelişen doğasını da yansıtıyor.