Ticaret savaşları ile başlayan, küresel enflasyon ile büyüyen, jeopolitik risklerle olgunlaşan “Yeni Dünya Düzeni” ezber bozmaya hazırlanıyor.
Kısa sürede sona ermesi beklenen Rusya – Ukrayna savaşına, göz ardı edilen Kızıldeniz’deki gerginlikler ve son olarak Orta Dogu’da risklerinin eklenmesi “acaba” sorusuna neden oluyor.
Yakın zamana kadar merkez bankaları, medya ve yatırımcıların arasında genel kanı enflasyonla mücadelenin kazanıldığı ve bol para döneminin geri geleceğiydi.
Son gelen veriler ise küresel bazda enflasyondaki gerilemenin durduğuna ve yükselişin yeniden başladığına işaret ediyor. Yükselişin nedeni artan enerji, gıda ve taşımacılık maliyetleri. Bunun temel nedeni ise dünyada süregelen savaşlar ve bölgesel riskler.
İkilem işte burada başlıyor: Hükümetler ve merkez bankaları bir yandan enflasyonla mücadele ederken diğer taraftan neden savaşları körükleyerek fiyatların yükselmesine neden oluyor?
Kaynak: Washington Post
Bu soruya, yaşanan gelişmelere ülkeler bazından çıkıp daha geniş pencereden bakarak yanıt bulabiliriz.
Mücadele her ne kadar ülkeler arasında görülse de büyük resim iki büyük gücün çatıştığına işaret ediyor… “Ulus Devletler ve Küresel Sermaye”.
Tek kutuplu dünya düzeninin mimarı Küresel Sermaye’nin ana fikri “Dünya bir köy ve biz bu köyü para piyasaları ile yönetiriz” şeklindeydi.
Oyun planı paradan para kazanmak üzerine kurulu küreselcilerin oksijeni ise düşük faiz oranları ve bol likidite. Son 30 yıldır ucuz üretim ve düşük gümrük vergileri ile dünyaya satılan ürünler küresel bazda likidite musluklarını da açık tutuyordu. Ta ki 2016 yılına kadar.
2016 yılında ABD başkanlık seçimini kazanan Donald Trump’ın “Küreselcilik bitmiştir” açıklaması ile ilk taş atıldı. Sonrasında gelen pandemi ve savaşlar, ülkeler arasındaki duvarlara her gün bir tuğla ekledi. Yaşanan gelişmeler, dünyada küresel sermaye karşısında yeni bir gücün yükselişe geçtiğine işaret ediyor…
“Ulus Devletleri”. Üretimin ülke içinde yapılmasını savunan, ulusalcı akım göçmen ve mülteci akımlarına ise mesafeli. Üretim, enerji ve emtia kaynakları üzerinde hakimiyet gerektireceğinden askeri gücün ulusalcı cephede yer aldığını söyleyebiliriz.
Peki küreselcilik akımı karşısına neden yeni bir güç konuyor?
ABD, son 30 yıldır rezerv para sistemine sahip olmanın verdiği rahatlıkla borç tabanlı bir model benimsedi. Bu modelde ABD’nin borçları artarken, başta Çin ve AB ticaret fazlası vererek giderek zenginleşti. ABD’nin borçları 34 trilyon dolara ulaşırken “Çin, dünyanın yeni süper gücü, AB ise artık ABD’den bağımsız bir ekonomik topluluk” sözlerini sıkça duyduk. Kaynak: CBO (Hükümet Bütçe Ofisi)
Bu soruya, yaşanan gelişmelere ülkeler bazından çıkıp daha geniş pencereden bakarak yanıt bulabiliriz.
Mücadele her ne kadar ülkeler arasında görülse de büyük resim iki büyük gücün çatıştığına işaret ediyor… “Ulus Devletler ve Küresel Sermaye”.
Tek kutuplu dünya düzeninin mimarı Küresel Sermaye’nin ana fikri “Dünya bir köy ve biz bu köyü para piyasaları ile yönetiriz” şeklindeydi.
Oyun planı paradan para kazanmak üzerine kurulu küreselcilerin oksijeni ise düşük faiz oranları ve bol likidite. Son 30 yıldır ucuz üretim ve düşük gümrük vergileri ile dünyaya satılan ürünler küresel bazda likidite musluklarını da açık tutuyordu. Ta ki 2016 yılına kadar.
2016 yılında ABD başkanlık seçimini kazanan Donald Trump’ın “Küreselcilik bitmiştir” açıklaması ile ilk taş atıldı. Sonrasında gelen pandemi ve savaşlar, ülkeler arasındaki duvarlara her gün bir tuğla ekledi.
Yaşanan gelişmeler, dünyada küresel sermaye karşısında yeni bir gücün yükselişe geçtiğine işaret ediyor… “Ulus Devletleri”. Üretimin ülke içinde yapılmasını savunan, ulusalcı akım göçmen ve mülteci akımlarına ise mesafeli. Üretim, enerji ve emtia kaynakları üzerinde hakimiyet gerektireceğinden askeri gücün ulusalcı cephede yer aldığını söyleyebiliriz.
Peki küreselcilik akımı karşısına neden yeni bir güç konuyor?
ABD, son 30 yıldır rezerv para sistemine sahip olmanın verdiği rahatlıkla borç tabanlı bir model benimsedi. Bu modelde ABD’nin borçları artarken, başta Çin ve AB ticaret fazlası vererek giderek zenginleşti. ABD’nin borçları 34 trilyon dolara ulaşırken “Çin, dünyanın yeni süper gücü, AB ise artık ABD’den bağımsız bir ekonomik topluluk” sözlerini sıkça duyduk. Kaynak: CBO (Hükümet Bütçe Ofisi)
Üretimle zenginleşen ülkelerin, ticarette doları devreden çıkartma planları ise dengeleri değiştirdi. BRICS para birimi ile yapılması planlanan değişim, üretmeyen ve borçla büyüyen ABD’ye açık bir başkaldırı manasına geliyor. ABD, geç de olsa bu yapının sürdürülemeyeceğini anladı ve oyunun kurallarını yeniden yazıyor. Küresel sermaye bugün ABD borsalarında olsa da, rezerv para birimi özelliğini kaybeden dolar, bu sermayenin bir anda başka ülkelere yönelmesine neden olur. İşte bu durum ABD ekonomisinde büyük bir çöküşle sonuçlanır. Kaynak: IMF
Yeni düzende ABD mali sisteminin kurucusu Alexander Hamilton politikalarına geri dönüyor, fabrikalarını yeniden açıyor ve üretimini içeri çekiyor. Küresel bazda tetiklediği gerginlikler ile ucuz enerji, ucuz iş gücü ve düşük gümrük vergileri dönemini sona erdirerek en büyük rakiplerinin ucuza üretim avantajını elinden alıyor. Kaynak: EIA
ABD geçiş sürecinde dolara reel bazda değer kaybettirecektir. Dolar altın, emtia ve gıda gibi varlıklar karşısında değer kaybedecek ancak EUR, CNY ve JPY gibi para birimlerine karşı gücünü koruyacaktır. Dolar türünden fiyatlanan emtialardaki değer artışı, küresel bazda dolar talebini yeniden arttırırken, yüksek enflasyon ABD’nin mevcut borçlarını anlamsızlaştıracaktır.
Piyasalar için ne anlama geldiğine bakarsak yüksek tahvil faizleri ve yapışkan kalan enflasyon anlamına geliyor. Hisse senetleri ve küresel sermaye için ise bol para döneminin sonu ve barajlara giden suyun azalması demek.
Gelişmeler hisse senetlerindeki oluşan balonların söndürüleceği ve küresel sermayenin bu savaşı kaybedeceğine işaret ediyor.
İyi haber 3. Dünya Savaşı ihtimali olmayacak ancak bölgesel gerginlikler devam edecektir.
Yazımızı Star Wars’dan bir alıntı yaparak bitirelim “Empire Strikes Back” (İmparatorluk Geri Dönüyor).
Güç sizinle olsun…