Merkez bankaları için en önemli unsur kredibilite. Bunu sağlamak için iki ana unsur gerekir. Birincisi doğru söylem ikincisi ise söylemin gereğini yerine getiren eylem. TCMB’nin yeni yönetimi göreve geldiğinden bu yana faizi yüzde 8,5’tan yüzde 40’a kadar yükseltti. Dolayısıyla faiz adımlarının piyasanın beklediğinden güçlü geldiğini söylemek mümkün. Merkez Bankası, burada sona yaklaşıldığını ifade ediyor. Belki ihtiyaç halinde küçük bir hamle daha gelebilir, ancak “artık konuşulacak konu faizin seviyesi olmaktan çıkıyor” diye önceki yazılarda da ifade etmiştik.
Bir diğer önemli mesaj, miktarsal sıkılaşma. Bundan sonra miktarsal sıkılaşma adımları, faiz düzeyinden çok daha belirleyici olacak. Gerek piyasadaki fazla likiditenin çekilmesi, gerekse likidite kompozisyonunun takibi özellikle seçim sonrasında çok daha önemli olacak.
Üçüncü güçlü mesaj, hane halkı ve şirketlere TL’ye geçiş mesajı.
Karar döviz taşımanın maliyetini daha pahalı hale getiriyor. Ayrıca, politika faizindeki yükseliş, DDM ve KKM dönüşlerine kıyasla düşük kalan TL mevduat faizinin yukarı itilmesiyle de sonuçlanacak gibi görünüyor. Reel faize geçiş aşamasında tasarrufların TL’ye dönüşüne teşvik, önemli bir mesaj.
Bundan önceki yıllarda para politikası adımlarında, karar etkinliği kaygısıyla yan etki sınırlayıcı unsurlar görülmezdi. Merkez Bankası, son kararı alırken iki konuda gelebilecek yan etkiyi hafifletmek istemiş görünüyor. Düşük gelirli hanehalkı üzerinde oluşabilecek ekstra faiz etkisi ve ihracatçı açısından tartışılan reeskont kredilerinin maliyeti.
PPK metninde, yurt içi talepte dengelenmenin başladığı yönündeki ifade merak ettiğimiz alanlardan biriydi. Sıkılaşma önlemlerine rağmen ithal mallarına talebin yüksekliğine TCMB’nin nasıl baktığı önemli bir çıktı olacaktı. Zira ithalatı artırdığı ve enflasyonist olduğu gerekçesiyle yurt içi talebin dizginlenmesi, yeni politikanın önemli bacaklarından birini oluşturuyor. Metinde iç talepte dengelenmenin başladığının aktarılması, bankanın politika işlevselliği açısından aradığı kısıtlamaya ulaşabildiği mesajını veriyor.
Kamuoyunda düşünülenin aksine, hanehalkı borçluluğunun düşük olduğunu; 2018 sonrasında güçleşen finansal koşullar nedeniyle oranın daha da gerilediğini biliyoruz. Son verilere göre, hanehalkı borcunun milli gelire oranı yüzde 11,4 seviyesinde. Bu oranın diğer gelişen ülkelerde yüzde 40’larda olduğunu söyleyelim.
Ancak sorun, Türkiye’de düşük ve orta gelirli kesimin borcunun harcanabilir gelire oranının çok yüksek olması. 25 bin lira ve altında limit kullanım oranı yüzde 60’lara yükselirken, yüksek gelirli kesimin kredi kartında borç bakiyesi biriktirme oranları yüzde 30’lar civarında bulunuyor.
Merkez Bankası, son kararın yanında bunu da dikkate alarak, düşük gelirli kesim için önemli olan kredi kartı harcamalarında azami faiz oranı ve işyeri komisyon oranlarının yılsonuna kadar değişmemesi yönünde adım attı. Politika faizindeki yükseliş, normal koşullar artında buralarda otomatik artışlara neden oluyordu. Bu kararın yılsonundan itibaren nasıl şekilleneceği önemli olacak.
İhracatçılar ise birkaç konuda sıkıntılı. Avrupa başta olmak üzere pazarları daralıyor. İşçilik maliyetleri yükseliyor. Girdi maliyetleri artıyor. Bu ortamda finansman maliyeti de artıyor. İhracatçı için kritik olan reeskont kredileri, doğal olarak politika faizi çerçevesinde şekilleniyor. Faiz yükseldikçe, reeskont maliyeti de yükseliyor. TCMB son adımıyla, bunun sınırlanması yoluna gitti. Reeskont iskonto oranını yüzde 25,9 ile sınırlandırdı. Bunun dışında döviz kazandırıcı işlem için yatırım yapacağını bildiren ihracatçıya uygun maliyetli Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi’nin yeni dilimi 10 yıl vadeyle yüzde 15-30 arasında maliyet ile sağlanacak.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 3 yıl boyunca yıllık 300 milyar olarak kullandırılacak bu krediler ile ilgili bilgilendirme yaparken, Bloomberg HT ekranlarında konuştuğumuz TİM Başkanı Mustafa Gültepe de kararı olumlu olarak değerlendirdi. Sözün özü; Merkez Bankası şahin duruşuyla piyasanın “acaba” diyebileceği bir açık kapı bırakmamaya çalıştı. Bunun siyasi etkilerini bertaraf edebilecek istisnaları da eşzamanlı açıklayarak, bu çerçevede gelebilecek potansiyel sorulara karşı baştan önlem almayı amaçladı.
Bundan sonraki milyon dolarlık soru, “Merkez Bankası, ne kadar süreyle sıkı duracak?”
Niyetin ciddi olduğunu söyleyebiliriz.