İktisadi dinamikler, yalnızca borsa, kur, faiz hareketleri ya da dış ticaret verilerindeki yüzdelik artış ve düşüşlerle sınırlı, soğuk ve periyodik istatistiksel değerlendirmelerle ele alınmamalıdır. Mesele, nicel analizlerin ilerisi ve ötesine geçerek, birey, toplum ve devletlerin iktisadi davranışlarına dair, satıh altında, derinlerde yatan öykü ve kurgularla da anlamlandırılmalıdır. Nobel ödüllü (2013) ekonomist Robert Shiller’ın Anlatı İktisadı (Narrative Economics) adlı eserinde vurguladığı gibi, ekonomik anlatıların yayılma hız ve biçimleri, yalnızca makroekonomi, borsa, Bitcoin spekülasyonları ya da finansal iktisat gelişmeleri açısından değil, küresel ticaretin karmaşık dinamiklerinin anlaşılması ve netleştirilmesi noktasında da önemli bir perspektif sunabilir.
Bu bağlamda, anlatıları merkeze alan iktisadi değerlendirmeler yapmak, entelektüel bir zaman kaybı olarak görülemez. Aksine, bu yaklaşım, ekonomik olguların ardındaki insani ve toplumsal bağlamı kavrayabilmek için yeni kapılar aralar. İşte bu yazıda, anlatı iktisadının temel önermeleri ışığında, 2025 yılına dair küresel ticaretin karşısındaki potansiyel hikâyeleri (narratives) ve bu hikâyelerden yola çıkarak oluşturulabilecek mütevazı bir anlatı listesi oluşturmaya çalışacağız. Satırların arasında, soğuk rakamların ötesindeki Küresel ticarette hangi başlıklar öne çıkabilir, onları el yordamıyla keşfetmeye çalışacağız.
Anlatı İktisadı Nedir?
Robert Shiller, Anlatı İktisadı (L’économie narrative) yaklaşımında iktisadi gelişme ve dönüşümlerin, bireylerin algılarını ve davranışlarını şekillendiren anlatılarla çoğu zaman paralel bir seyir izlediğini savunur. Yazara göre, medya ve sosyal medya aracılığıyla ağızdan ağıza yayılan popüler hikayeler ile bunların adeta bir dedikodu salgını şeklindeki yayılış tarz ve hızları iktisadi davranışları ve toplumsal düşünceyi şekillendiren güçlü kanallardır. Bu anlatılar, bireylerin yatırım, harcama, tasarruf, üniversite tercihi ya da bir işe girme gibi kritik, yaşamsal kararlarını yönlendirir. Anlatı iktisadı, halk arasında yayılan tabiri cazi ise, ‘viral olan’ hikayelerin iktisadi davranışları nasıl şekillendirdiğini inceleyerek, ekonomik olayları tahmin etme ve hazırlıklı olma yetenek ve kabiliyetimize katkı sunabilir. İlaveten, kamu kesimi dahil iktisadi kurumlar ile politikaların tasarımında sosyal anlatıların ekonomik sonuçları ve gücünü dikkate alarak daha stratejik yaklaşımlar geliştirilebilmesine olanak tanır. Anlatıların iktisadi sonuçları olduğuna dair bahse konu perspektif, iktisadi olayların makro ve mikro sayısal veri ve istatistiklerine ilaveten, özetle iktisadi anlatıların iktisadi paremetreler üzerindeki şekillendirici, belirleyici etkileri itibariyle de değerlendiren tamamlayıcı bir yaklaşım sunar. Schiller’e göre:
İktisadi anlatı/dedikodu/hikayeleştirme süreçlerinin hız ve boyutu önem arz eder: Ekonomik anlatıların yayılımı hızlı ve büyük ya da yavaş ve küçük olabilir.
Bir çok iktisadi olay görünmeyen, kulaktan kulağa fısıltılarla yayılan hikaye ve anlatıların dinamikleri etrafında şekillenir: Çoğu önemli ekonomik anlatı, popüler söylemlerden ziyade daha az dile getirilen ama iktisadi faaliyetleri derinden etkileyen hikayelerdir.
Anlatı Kümeleri Bir Tür Çarpan Etkisi Yaratır: Robert Shiller, anlatı kümeleri (narrative clusters) kavramını, ekonomik davranışları şekillendiren ve yayılmaya devam eden popüler anlatıların bir araya gelerek bir tür “hikaye ağları” oluşturduğu bir yapıyı tanımlamak için kullanır. Bu kümeler, toplumsal ve ekonomik olayların yorumlanmasında, bir dizi benzer anlatının bir araya gelerek güç kazandığı ve bireylerin düşüncelerini, davranışlarını ve ekonomik kararlarını etkilediği bir yapıyı ifade eder. Şhiller’e göre, bu anlatılar birbirini güçlendiren ve yaygınlaştıran bir etkiye sahiptir. Özellikle ekonomik krizler, balonlar ya da büyük piyasa değişimlerinde, bu tür anlatı kümeleri büyük bir rol oynar.
Zamanın anlatılar üzerindeki aşındırıcılığı: Ekonomik anlatıların etkileri zaman içinde değişebilir. Her anlatı, iktisadi eylem için taşıdığı anlam ve bağlamı göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Gelecekte, bilgi işleme yenilikleri bu süreci insan yargısından daha bağımsız hale getirebilir. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlangıcı, farklı anlatılar nedeniyle borsada panik yaratırken, 1939’daki II. Dünya Savaşı’nın başlangıcı daha farklı bir anlatı ile çok farklı bir piyasa tepkisine yol açmıştı. Anlatıların etkisi, zaman ve bağlama göre değişir; bir anlatının adı bile, o anlatının ekonomik sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebilir. Bu, anlatıların dilsel ve nörolinguistik farklılıklarının ekonomik düşünceler üzerinde nasıl derin etkiler yarattığını göstermektedir.
Gerçek, yanlış anlatıları durdurmak için yeterli değildir: Bazen, ekonomiyle ilgili anlatılar aniden ön plana çıkar. Örneğin, 2007–2009 mali krizinin ardından, düşük faiz oranları ve Japonya’nın “kayıp on yıl” hikayesi, “seküler durgunluk” korkularını tetiklemiştir. Bu tür anlatılar, yanlış bilgiye dayanarak büyük ekonomik etkiler yaratabilir. Siyasi bilimci Stephen Van Evera, I. Dünya Savaşı’nın, “Saldırı Kültü” adlı yanlış anlatının yayılmasından kaynaklandığını belirtir. Ekonomik faaliyetler, her zaman doğru bilgiye dayanmaz; popüler yanlış anlatılar da ekonomik davranışları etkileyebilir. Schiller, 2018’de yapılan bir araştırmada, yanlış hikayelerin doğru hikayelere göre daha hızlı yayıldığını göstermektedir.
Ekonomik anlatıların bulaşıcılığı, tekrarının gücüne dayanır. Bir iktisadi anlatı/hikayenin bulaşıcılığı, ne kadar sık tekrarlandığına bağlıdır. Yeni fikirler, bir anlatının yayılma fırsatlarını artırabilir, yayılmasını ateşleyebilir. Örneğin, 1920’lerde borsa endekslerine olan güçlü ilginin, borsa gelişmelerine dair ekonomik anlatıların yayılmasını hızlandırdığı, aynı olgunun, 1970’lerde konut piyasası gelişmeleri için de geçerli olduğu belirtilmektedir. Schiller “Happy Birthday to You” şarkısının, kültürel bir ritüelin parçası iken sonrasında hızla yayılan, mükemmel bir viral anlatı örneği olduğunun altını çizmektedir. Başlangıçta basit bir “Good Morning to All” şarkısı, küçük bir değişiklikle kişiselleştirerek daha fazla insanın benimsediği, her yıl tekrarlanan küresel bir doğum günü kutlama şarkısına, bir fenomene dönüştü. Bu örnek, bir anlatının tekrarının ne kadar güçlü olabileceğini, bir olguyu nasıl viral hale getirdiğini, kültürel ritüellerle bağ kurarak göstermektedir.
İktisadi anlatılar, bağlılık üzerine yükselir: Ekonomik anlatılar genellikle insani hikayelere dayanır ve tanınan kişiliklerle ilişkilendirildiğinde hafızada kalır. Başarılı bir anlatı, yaratıcı unsurların birleşimiyle viral hale gelmekte, ünlü alıntılar, orijinal kaynağından farklı kişilere atfedilerek daha yaygın hale gelmektedir. Örneğin, “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” sloganı, başlangıçta Louis Blanc’a aitken, Marx’a atfedilerek daha fazla yayılmıştır. Ayrıca, ekonomik anlatılar genellikle ulusal bağlılık ve vatanseverlikle şekillenmekte, bu da anlatıların ulusal bağlamda yayılmasına neden olmaktadır.
I- Ticaret Savaşları ve Jeoekonomik Anlatı…
Donald Trump’ın tekrar ABD Başkanı olarak iktidara gelmesi “ticaret savaşları”nı yeniden, ekonomik politikaların merkezine oturtacak gibi görünüyor. Trump’ın 2016’daki “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” (Make America Great Again) söylemi, özellikle Çin’e yönelik korumacı politikaları meşrulaştıran bir anlatıydı. Bu söylemin yeniden canlanması, küresel ticaret dengesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu kapsamda, jeoekonomik anlatılar şu temel üzerine kurulabilir:
Yeniden Sanayileşme: ABD için çalışan sınıfları destekleme ve üretim merkezlerini tekrar Amerika’ya taşıma hikayesi.
Atlantik Ekonomilerinde Yükselen Çin Tehdidi Söylemi: Çin’in dijital ve yeşil enerji alanlarındaki ilerlemeleri, Batı’nın jeoekonomik politikalarında bir tehdit olarak görülmeye devam edecek.
BRICS/Güney ve Çok Kutupluluk: BRICS gibi yeni ekonomik bloklar, Batı merkezli ekonomik düzenin karşısına farklı bir anlatı çıkaracak.
II- 2025: Anlatılarla Şekillenen Ticaret. 2025 yılında küresel ticarette, şu temel anlatılar belirleyici olabilir/ Viral halegelebilir: 2025 yılına dair küresel ticaretin geleceği, mevcut güç dengeleri, ekonomik stratejiler ve teknolojik devrimlerle şekillenecek. Aşağıda, dünyanın dört bir yanındaki gelişmeleri ve zıt anlatıları göz önünde bulundurarak oluşturulmuş yedi temel anlatı bulunuyor:
İktisadi Milliyetçilik Kılıfında Korumacılığın Rönesansı: ABD ve AB’nin giderek daha güçlü hale gelen korumacı politikaları, çok taraflı ticaretin geleceğini şekillendirebilir. Bu anlatı, yerel üretimi teşvik etmek ve dışa bağımlılığı azaltmak için korumacılığın ekonomik sürdürülebilirlik adına gerekli olduğu argümanına dayanıyor.
Dijital Kolonyalizm ve Ve r i Tekelciliğinin Yükselişi: Dijital teknolojiler ve veri ticareti, gelişmekte olan ülkelerin dijital bağımsızlıklarını tehdit eden yeni bir tür sömürgecilik oluşturabilir. Bu anlatı, büyük teknoloji devlerinin küresel verileri kontrol etme çabalarının ekonomik bağımsızlık için ne kadar tehlikeli olduğunu vurgulayan seslerle destekleniyor.
Sürdürülebilir Yeşil Ticaret - Yeşil Korumacılık Anlatısına Karşı: Karbon emisyonlarını azaltma hedefleri, çevresel sorumluluğa dayalı yeni ticaret anlayışlarının önemini artırabilir. Ancak, bu anlayış bazen ticaretin istismar edilmesi olarak görülebilir. Yeşil korumacılığa karşı eleştiriler, çevresel hedeflerin yerel üretime dayalı ticareti engelleme potansiyelini gündeme getirebilir.
Yüks elen Asya’nın Dü nya Ekonomisinde Merkez Konumu: Asya’nın küresel ticaret üzerindeki artan etkisi, Batı’nın ekonomik hakimiyetini sorgulatabilir. Asya merkezli ticaret blokları (RCEP gibi) bu yönü güçlendirirken, Asya’nın daha liberal ve rekabetçi yapısı küresel ticarette Asya üstünlüğü anlatısının yayılmasına yol açabilir.
Çok Taraflılık 2.0 DTÖ Reformu- Cılız Bir Anlatı: Artan Korumacılık ve Trump Yönetiminin dünya ticaretinde yaratacağı ilave tehditlere karşı, çok taraflı ticaret sisteminin yeniden canlandırılması, küresel işbirliğini yeniden inşa etmeyi vaat ve talep eden bir anlatı duyma olasılığımız yüksek. Bu anlatı, global ticaretin yeniden herkesin kazanç sağlayabileceği bir yapıya kavuşması gerektiğine odaklanabilir.
Kritik Hammaddeler İçin Egemenlik Anlatısı: Yüksek katma değerli teknolojiler ve bunların üretiminde kullanılan kritik hammaddeler üzerine yaşanan yeni ticaret çatışmaları, ihracat yasakları ve gümrük vergileri bu sahada topyekun bir teknolojik egemenlik mücadelesine dönüşebilir. Bir tarafta, temiz enerji ve çevre dostu teknolojilerle ilgili sürdürülebilirlik anlatısı öne çıkarken, diğer tarafta bu hamlelerin kaynak savaşlarına ve yeni ticaret bloklarının oluşumuna yol açacağına dair endişeler güçlenebilir. Bu gelişmelere bağlı anlatılar, sürdürülebilir ticaret ve serbest ticaret modelini savunanlarla, teknoloji ve hammadde egemenliği için rekabetin küresel dinamikleri tamamen değiştireceğini öngörenler seslerin çarpışmalarını sıklıkla dinleyebiliriz.
Yükselen Güney/BRICS, Gerileyen Atlantik Ekonomik Sistemi Anlatıları: BRICS ülkelerinin ve yükselen Güney’in ekonomik gücü artarken, Atlantik Ekonomik Sistemi’nin gerilemesi, küresel ticaretin yeni bir döneme girmesine neden olabilir. Batı’nın ekonomik egemenliğinin sona erdiği, Asya ve Afrika’nın küresel ticareti yeniden şekillendirdiği bir çağın başlangıcına dair iktisadi anlatıları 2025’te muhtemelen daha sık duyacağız. Atlantik İttifakında bu değişime karşı bir direniş babında, korumacı ve ulusalcı politikalarda işbirliği ve çatışma söylemleri muhtemelen iç içe geçmiş şekilde karşımıza çıkabilir. Batı küresel sistemdeki yerini yeniden ararken Trump döneminde sadece çatışmayacak mecburen işbirliğine dayalı bir anlatı dili de geliştirecektir.
Ekonomik Güvenlik ve Ulusal Savunma Söylemi: Geleneksel iktisat teorileri, ekonomi ve güvenlik arasındaki çizgiyi genellikle net bir şekilde ayırmıştır. Ancak güvenliğin öne çıktığı iktisadi söylem, bu sınırları giderek daha belirsiz hale getiriyor. Ekonomik bağımsızlık, sadece dış ticaret açığını kapatmakla ilgili değil; aynı zamanda stratejik kaynakların, teknoloji altyapılarının ve kritik sanayi alanlarının güvenliğiyle de ilişkilendiriliyor. ABD’nin Çin’e yönelik teknoloji engellemeleri ve Avrupa’nın gittikçe korumacı ve güvenlikçi renge boyanmış meşhur, Batı dahil devletlerin iktisadi kararlarını güvenlik perspektifinden yeniden şekillendirmektedir. Bu kapsamda AB politika anlatılarında güvenlik terminolojisinin korumacılığın peçelenmesinde harcıalem başvurulan anlatılar arasına daha fazla girdiğini görmek şaşırtıcı olmasa gerek.
Tedarik Zincirleri Güvenliği: Muğlak Ancak Yükselen Bir İktisadi Anlatı
2025 yılı itibarıyla küresel ticaret söylemlerinde tedarik zincirlerinin güvenliği, yalnızca ekonomik bir mesele olmaktan çıkarak stratejik ve ulusal güvenlik kaygılarının merkezine yerleşebilir. Artan korumacılık, jeopolitik gerilimler ve doğal kaynaklara erişim krizleri, ülkeleri kritik sektörlerde bağımsızlık arayışına yöneltebilir. “Serbest piyasa” ve “tam rekabet” ilkelerinden uzaklaşan bu yeni paradigmanın söylemi, “stratejik koruma” ve “iktisadi egemenlik” kavramlarına dayanacaktır muhtemelen. Tedarik zincirlerinin her halkası, artık yalnızca verimlilik değil, aynı zamanda süreklilik ve güvenlik açısından da değerlendirilecek. Bu bağlamda, yeni anlatılar ulusal çıkarlar etrafında şekillenen yeni ticaret politika jargonları, büyük olasılıkla önümüzdeki dönemde küresel düzeni daha parçalı, rekabetçi ve uzun vadede kırılgan bir yapıya dönüştürme potansiyeli taşıyıyor.
Dijital Egemenlik, Yeni Nesil Dijital İktisadi Savaşların Şekillendirdiği Söylemler
Dijital teknolojilerin, verilerin ve internet altyapılarının küresel ekonomideki önemi giderek artarken, iktisadi güvenlik ve dijital bağımsızlık arasındaki bağlar güçlenmeye devam edecek gibi görünüyor. Dijital egemenlik arayışı, ülkelerin yalnızca kendi dijital altyapılarını geliştirmekle sınırlı kalmayarak, global veri akışlarını kontrol etme ve dış müdahalelerden korunma stratejilerini de içerebilir. Örneğin, Çin’in dijital egemenlik projeleri ve Batı’nın dijital dışlama politikaları, iktisat perspektifinden bakıldığında, “yeni nesil iktisadi savaşların” önemli bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, dijitalleşme ve veri güvenliği eksenli bir ekonomik yaklaşım, yeniden şekillenen küresel ticaret düzenine dair tartışmalarda muhtemelen daha fazla ön plana çıkabilir.