Geçen Ay sonlarında Laura Von Daniels tarafından ‘Ekonomi ve Milli Güvenlik (Economics and National Security), ABD Dış Ekonomik Politikası: Trump ve Biden Dönemi başlığı altında ABD ve AB’nin ekonomik milli güvenlik kaygılarını oldukça kapsamlı tahlile tabi tutan bir rapor yayınlandı .
Makalede, Amerika Birleşik Devletleri’nin Trump ve Biden dönemlerinde uyguladığı dış ekonomik politikalar milli güvenlik perspektifinden inceleniyor. Çalışmada ABD’nin ekonomiyi ulusal güvenliğin bir parçası olarak görmesi ve Çin’in yükselişini birincil risk olarak değerlendirmesi temel alınarak, Çin’e karşı uygulamaya çalıştığı ekonomik ulusal güvenlik politika araçları (tarifeler, mali yaptırımlar, ihracat ve yatırım kontrolleri) detaylı bir şekilde aktarılıyor. Bu kapsamda Trump’la başlayan stratejik dış ekonomik politika değişikliği, Çin’e karşı sert önlemler dönemine girilmesi ile bu politikaların Demokrat Biden tarafından da sürdürülerek geliştirilmesi değerlendiriliyor. İlaveten, Washington’un Pekine yönelik stratejik dış ekonomik ilişkiler yaklaşımlarında 2024 başkanlık seçimleri kapsamında da, pek fazla bir değişiklik beklenmediği vurgulanıyor. Brüksel perspektifine sahip yazar incelemesinde, Avrupa Birliği’nin (AB) bu politikalara yönelik olası tepkileri ile AB’nin kendi güvenliğini sağlamak için atması gereken adımları da değerlendiriliyor. Yazarın odaklandığı temel noktaları aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:
I- Ekonomiyi ulusal güvenliğin bir parçası olarak gören ABD, Çin’i en büyük tehdit olarak değerlendiriyor.
Washington Pekin’in topyekun bir ekonomik, teknolojik ve askeri üstünlük elde etmesini önlemek için tüm dış politika araçlarını kullanmaya hazır görünüyor. Amerika Birleşik Devletleri, otoriter olarak adlandırdığı Çin’in yükselişini ulusal güvenliği ve küresel düzen için birincil risk olarak tespit etmiş durumda. Bu sebeple ABD dış ekonomik ilişikler ve özellikle de Çin’le olan ekonomik ilişkilerini partiler üstü bir “ulusal güvenlik” parantezine aldı. Çin ile olan rekabete yönelik Amerika Birleşik Devletleri gittikçe artan şekilde, bazıları üçüncü ülke şirketlerine de (Türkiye dahil) zorlayıcı ekonomik yaptırımlar uyguluyor. Bahse konu araçlar öncelikle tarifeler, mali yaptırımlar ile ihracat ve yatırım kontrolleri olup ayrıca büyük ölçekli sübvansiyonlar dahil olmak üzere sanayi politikası, aslında Washington’un savunma amaçlı ekonomik önlemleri tamamlar nitelikte görünüyor. Başkan Obama ile başlayan ve Trump ile daha da genişletilen zorlayıcı ekonomik araçlar (tarifeler, ihracat kontrolleri, yatırım kısıtlamaları) Biden tarafından da sürdürüldü ve etkinliği artırıldı. ABD Kongresi de bu politikalara yönelik yasalar çıkartıldı.
II- Trump’la Başlaya Stratejik Güvenlikçi Politika Değişikliği: Trump, Nixon’dan bu yana Çin’e karşı stratejik yaklaşımı tamamen değiştiren ilk başkan oldu. Çin’i en büyük ulusal güvenlik tehdit olarak tanımlamış ve fikri mülkiyet hırsızlık iddialarıyla Pekin’e karşı ticaret kapsamlı gümrük tarifeleri yoluyla ticaret savaşları başlattı.
III- Biden Trump Stratejisini Müttefik Desteğiyle Güçlendirerek Devam Ettiriyor: Biden, Çin’e karşı stratejik yaklaşımını güçlendirerek sürdürürken müttefik devletleri de karar süreçlerine dahil etti. Biden’ın önceliği ABD orta sınıfının ekonomik istikrarına oldu. Ona göre tüm dış politika önlemleri bu hedefe yönelik olmalıydı (Çünkü küresel ekonomik rekabette gerileyen ABD’de gelir dağılımının hızla bozulduğu ve zayıflayan orta sınıfın hoşnutsuzluğunun hızla arttığı tespit ediliyor. Biden, ABD’nin ekonomik gücünü ve demokrasisini güçlendirmek amacıyla yeni bir sanayi politikası geliştirdiğini belirtiyor. Bu bağlamda kritik teknolojilerin Çin’e transferi kontrol edilmeye ve gerektiğinde önlenmeye çalışılıyor.
IV- 2024 Başkanlık Seçimi Sonrası ABD ve AB’nin Ulusal Ekonomik Güvenlik Kaygıları: 2024 başkanlık seçimlerinin sonucundan bağımsız olarak, ABD’nin Çin’e yönelik dış politika rotasında değişiklik beklenmiyor. ABD’nin müttefikleri ve ekonomik ortakları ve özellikle de AB, Washington’un yaklaşımlarını hem zorlayıcı ekonomik önlemleri hem de kendi sanayi politikaları açısından bir problem olarak görüyor. Biden’ın özel teknoloji kontrollerin (“küçük bahçe, yüksek çit” yaklaşımı), kapsamı, uygulanabilirliği ve etkinliği konusunda şüpheyle karşılanıyor. Biden’ın yeni sübvansiyonlara dayalı (DTÖ düzenlemelerine aykırı) sanayi politikaları, AB’nin ekonomik geleceği açısından ciddi bir risk faktörü olarak görülüyor. AB’nin Ukrayna savaşı ile ucuz Rus hidrokarbon kaynaklarından mahrum kalması ve pahalı ABD kaynaklarından ithalata zorlanması Avrupa sanayisinin kullandığı enerji maliyetlerinde yol açtığı artışlar ve yükselen üretim maliyetleri ile AB rekabet gücüne çok ciddi bir darbe yedi. Trump’ın yeniden başkan seçilmesi durumunda, AB tekrar ABD’nin taleplerine boyun eğmek zorunda kalabilir. AB sanayisinin lokomotifi Almanya, özellikle otomobil tarifeleri gibi tehditlere karşı savunmasız kalıyor. (Yazar burada yanılıyor ABD’nin Alman otomotiv sanayi karşısında çok büyük bir rekabet gücü bulunmuyor). ABD ve AB arasındaki dış ekonomik ilişkiler ve yatırımlar, Atlantik ittifakının güvenliği için merkezi bir öneme sahiptir.
V- AB’nin Dış Ekonomik Güvenlik Hazırlıkları ve Ekonomik Güvenlik Konseyi Önerisi: Yazar Demokrat bir başkanlık devam etse bile, ABD Kongresi’nin Çin’e karşı sert ekonomik tedbirler alma taleplerinin azalmayacağını belirtiyor. Yazar ayrıca ABD’de olduğu gibi Brüksel’in de güvenlikçi dış ekonomik ilişkiler strateji ve eylemlerine yönelmesini bir gereklilik olarak görüyor. Buna göre; AB ve Almanya da, AB’nin güvenliğine yönelik tehditleri daha iyi değerlendirmek ve ortak önlemleri hızla uygulamak için bir Ekonomik Güvenlik Konseyi kurmalı. Almanya, AB’nin stratejik özerkliğini desteklemeli ve diğer üye devletlerle uzun vadeli ticaret anlaşmaları yapmalı.
ABD ve AB Gittikçe güvenlikçi dış ekonomik politikalarına yönelirken Türkiye Ne Yapmalı?
I- Ekonomik Güvenlik Konseyi Kurulmalı mı?
Türkiye, ulusal güvenlik stratejisine entegre edilmiş bir ekonomik güvenlik konseyi kurabilir veya özel gündemle dünyadaki sistemsel değişiklikler bağlamında özel ve derin oturumlar gerçekleştirebilir. Bahse konu konsey veya geçici oturumlar, Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını korumak ve stratejik ekonomik kararlar almak için çeşitli bakanlıklar, özel sektör ve akademik kuruluşlarla işbirliği içinde devlet geleneğinin sürekliliğini dikkate alarak çalışabilir. Konsey veya Grup, ekonomik tehditleri ve fırsatları uzun vadeli milli ekonomik güvenlik stratejileri ve topyekûn güç faktörünün azamileştirilmesi ekseninde tahlil ederek, gerektiğinde hızlı ve etkili kararlar almalı, hızla icra planlarına dökmeli, ilgili devlet birimlerini ve diğer unsurları görevlendirmeli.
II- ABD- Çin ve Rekabetine Hazırlık ve Proaktif Önlemler:
Türkiye, ABD ve Çin arasındaki rekabetin ekonomik ve ticari etkilerini dikkatlice izlemeli ve proaktif stratejiler geliştirmeli. Türkiye, hem ABD hem de Çin ile dengeli ve stratejik ticari ilişkiler kurarak, bu büyük ekonomilerin dış ekonomik politikalarından kaynaklanabilecek olumsuz etkileri minimize edebilir. Ayrıca, Türkiye’nin kendi sanayi politikalarını güçlendirmesi ve kritik teknolojilerin yerli üretimini teşvik etmesi gerekmektedir. Türk sanayiine hâlihazırdaki en büyük tehdit büyük güçler tarafından uygulanan korumacılık ve sanayi sübvansiyon programlarıdır. Özellikle ABD ve AB (Yeşil Mutabakat dahil) sanayi sübvansiyonlarının yarattığı tahripkar etkiler ve sonuçlarından Türk Sanayicilerinin pek fazla farkında olmadıkları ya da görmezden geldikleri görülüyor.
III-Marmara Bölgesi Ekonomik Konsantrasyonunun Yayılması:
Marmara Bölgesi’nin ekonomik konsantrasyonunun uzmanlarca yaklaştığı söylenen deprem tehdidi ile olası bir savaş durumunda alacağı zararlar nedeniyle Türkiye ekonomisini çökertme tehdidine sahip olması acil ve stratejik önlem gerektiriyor. Bölge sanayinin başta Çukurova Çanağı ve hinterlandı olmak üzere, İç, Orta ve Doğu Anadolu’ya yayılması sağlanmalı. Bölgesel kalkınma projeleri ve altyapı yatırımları ile ekonomik faaliyetlerin ülke geneline dengeli bir şekilde dağıtılması, iç bölgelerdeki ekonomik potansiyelin açığa çıkarılmasına ve ulusal ekonomik güvenliğin güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca Doğu Akdeniz bölgesindeki ekonomik canlanma Türkiye’nin Orta Doğu, Körfez, Kuzey Afrika bölgesinde derinleşmesine de katkıda bulunabilir.
IV- Yüksek Katma Değerli Sanayi Stratejisi için Bilimsel ve Teknolojik Sıçrama:
Yüksek teknolojinin gerektirdiği bilimsel sıçrama ve rekabetçi ekonomi için mevcut kadroların topyekun liyakatli bir meritokratik sisteme dönüştürülmesi gerekiyor. Eğitim ve Ar-Ge yatırımlarına öncelik verilmeli, yetenekli bilim insanları ve teknokratların etkin bir şekilde değerlendirilmesi sağlanmalı. Bu, Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artıracak ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi destekleyecektir. Bu stratejik yaklaşımlar, Türkiye’nin dış ekonomik ilişkilerde daha güçlü ve güvenli bir konumda olmasını sağlayacak.
V- Dünya Ekonomisinin Ağırlık Merkezi Asya-Pasifik Bölgesinden Yabancı Sermaye ve Girişimci Çekilmesi ve Atlantikçi Yabancı Sermaye Hakimiyetinin Dengelenmesi:
Türkiye, Asya-Pasifik bölgesinden masif yabancı sermaye yatırım ve girişimci çekerek Asya Yüzyılı ve bölgesi ile stratejik bağlantı kurmalıdır. Bu bağlamda, Asya ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmaları yapılmalı, yatırım teşvikleri ve girişimcilik programları ile bu bölgeden gelecek yatırımların artırılması hedeflenmeli. Türkiye, Asya-Pasifik ile güçlü ekonomik bağlar kurarak, küresel ekonomideki değişimlere uyum sağlayabilir.