Avrupa’nın yüzyılların sermaye birikimine dayalı ve sanayi temelli muazzam refahı büyük tehditlerle karşı kaşıya. Bu refah seviyesinin artık sürdürülebilir olup olmadığı tartışılıyor. Bu konuda geçenlerde Strategic Concept tarafından ilginç bir rapor yayınlandı: Avrupa’nın Sanayisizleşmesi (Deindustrialization of the EU). Rapor Avrupa’daki mevcut sanayisizleşme sürecini (de-endustrialisation), Avrupa Birliğini (AB) ticaret açıkları, iş hacminde ciddi kayıplar, azalan satın alma gücü, Avrupa Sanayisi için gerekli mesleki beceri ve yeterliliklerde aşınma, AR-GE potansiyeli, stratejik endüstrilerde radikal gerilemeler, ihracata kritik bağımlılık, azalan yaşam standartları ile artan sosyal gerilimler gibi can alıcı sonuçlarla ilişkilendiriyor.
Avrupa’nın halihazırda karşılaştığı sanayisizleşme süreci ABD’nin Ukrayna stratejilerinin sonucunda Avrupa’da derinleşen enerji açığı ve enerji piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarıyla hızlanmış görünüyor. 2022 enerji ve emtia fiyat şoklarının ve önümüzdeki beş yılda karşılaşılacak gaz piyasalarındaki istikrarsızlığın sonuçları, özellikle elektriğin maliyetlerin yüzde 15’ten fazlasını oluşturduğu enerji yoğun endüstrilerde şok etkisi yaratmış durumda. Kimya, cam, metal, gübre, selüloz ve kağıt, seramik ve çimento üretimi ile otomobil imalatı ve makine üretimi sallanıyor tabiri caizse.
AB sanayisizleşme sürecinin tüm emarelerinin tamamı şu anda su yüzüne çıkmasa da AB şirketleri kendilerine uzun vadede gerçek rekabet gücünü sağlayacak olan yatırımları kısarak hayatta kalmaya çalışıyor. Bu da AB sanayisindeki gerilemenin temel kaynağı. Almanya’dan olağanüstü bir sermaye çıkışı var ve bu, Avrupa endüstriyel gelişim perspektifini daha da kötüleştiriyor. Alman iş dünyası, ulusal ve AB makamlarının durumu değiştirmesi için adeta çırpınıyor. Ancak, AB’nin sınırlı bütçe kapasitesi, Alman sübvansiyonları pratikte israftan başka bir işe yaramıyor.
Peki Türkiye’den durum nasıl görünüyor? Ya da biz nasıl bakmalıyız?
1)- Atlantik İttifakı içindeki sözde dostlarımızın tepişmesinin alevlendirdiği AB’deki enerji ve genel rekabetçilik sorunları artık anlık veya geçici bir fenemone benzemiyor. ABD ve Avrupa için stratejik olgular, jeopolitik ve ekonomik uzun vadeli acı sonuçları olacak olgular. Enerji arz açığının hızlı bir şekilde sistemik çözümü de 300 yıllık Atlantik refahına temel teşkil eden rekabetçilik de artık uzak bir hayal.
2)- AB, sadece yenilenebilir enerji projeleri için değil, sanayisindeki radikal gerilemeye antidot olarak, Avrupa’nın stratejik ekonomik özerkliği için de Avrupa Yeşil Mutabakat peçesi altında ciddi, devasa sanayi sübvansiyonlarına, destek sürecine yönelmiş durumda. Ancak şu anda, özellikle de enerji yoğun endüstrilerin talebini ucuz ve etkin şekilde karşılamada başarısız.
3)Avrupa ekonomisi büyük bir krizin eşiğinde. Euro bölgesi ve AB ekonomik göstergeleri ciddi bir gerilemeye işaret ediyor. Tahminler giderek resesyona yoğunlaşıyor. İhracat büyüme oranları azalmakta, iflaslar yaygınlaşmakta, enflasyon yüksek, faiz oranları da yükselmekte, en kötüsü endüstri sektöründeki kâr marjları da gittikçe azalmakta.
4)- Ticaret, iş hayatının canlılığını ölçen endeksler adeta can çekişiyor. Gelişmiş AB ülkeleri için PMI endeksleri rekor seviyelerde gerileme tecrübe eder ve talep azalırken, maliyetler artış gösteriyor. AB borcunun geri döndürme maliyetlerinin, servis ve ana faiz oranlarındaki artış nedeniyle neredeyse iki katına çıkması bekleniyor.
5)- Enflasyon yaşam standartlarında düşüşe, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler arasında benzersiz sayıda iflasa yol açarken özellikle enerji açığı, tüketimde azalmaya ve ekonomik durgunluğa neden oluyor. Endüstriyel işletmelerin finansal istikrarındaki azalma ise, Avrupa’nın mali ve politik istikrarının finansal ve politik temelini oluşturan orta sınıfın daralmasına neden olabilir.
6)- Özellikle ABD jeopolitik seçeneklerini tetiklediği Avrupa’da yüksek, ABD’de düşük enerji fiyatları ile ABD’deki korumacı politikaların bileşimi, sadece Avrupa sanayisindeki gerilemeyi tetiklemekle kalmıyor bazı büyük işletmelerin Avrupa’dan başka coğrafyalara taşınmasına da yol açıyor. AmCham Germany tarafından yapılan anketlere göre, Alman şirketlerinin yüzde 35’i gelecekte ABD’ye taşınmayı düşünüyor. Bazı büyük üreticiler, BASF gibi, Çin şubelerine ağırlık vererek üretim tesislerini oraya taşımaya başladılar. Avrupa’dan endüstriyel üretimin kaçışı, Avrupa ekonomisine ciddi yapısal değişikliklerin zararlı tehdidi olarak kabul edilmektedir.
7)- Bu bağlamda endüstriyel üretime dair duyarlılık anketleri, iş ortamı ve iklimi ile Avrupa iş hayatının geleceğine dair istikrar konusundaki güvenin önemli ölçüde kötüleştiğini gösteriyor. Küresel sanayi üretiminde liderlik statüsünü kaybeden AB ülkeleri, özellikle Almanya, yeşil enerji teknolojilerine geçişle ilişkilendirilen yerli endüstrilerin kurulması ve korunmasını artık, varoluşsal bir mesele olarak algılıyor.
8)- Bizde ise, bu saiklerle Avrupa endüstrilerine verilen ve verilecek trilyonlarca euro sübvansiyonun Türk Sanayisi ve ekonomisine yönelik yaratacağı tahripkar etkiye karşı ne yapacağımızdan ziyade Avrupa Yeşil Mutabakatına övgüler diziliyor. Sanki bizim stratejimiz, sanki bizim endüstrimize trilyonlarca euro sübvansiyon ve destek gelecekmiş gibi. 10)- Ne Yapmalı? Güçlü sorular ve güçlü cevaplar muhatabını bekliyor…
9)- Ne Yapmalı? Güçlü sorular ve güçlü cevaplar muhatabını bekliyor…