Her şirketin bir hikayesi var. Gerek faaliyet raporlarıyla olsun gerekse de iş ortaklarına, çalışanlarına, yatırımcılara veya basın mensuplarına yapılan sunumlarıyla her şirket kendi hikayesini bir şekilde anlatmaya çalışıyor. Bazı şirketler bunu daha iyi yapabiliyorken bazıları da sınıfta kalıyor. Özelikle yıllardır dikkatimi çeken bir şey var. Şirket ne kadar büyükse sunumlar ve raporlar da o kadar sade görünüyor. Düşününce sanki tam tersi bir durum olmalıymış gibi hissediyor insan. Yani işler büyüdükçe, yeni iş kolları, yeni ürünler, yeni ülkelerde başlayan faaliyetler, satın almalar ve birleşmeler ile birlikte hikayenin de daha karmaşık hale gelmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Gerçekte böyle olmamasının da bence en temel sebebi stratejilerinin netliği, zaten bu nedenle de bu büyüklüklere ulaşabiliyorlar. Dünyanın strateji alanında önde gelen profesörlerine göre, şirketlerin büyük çoğunluğunun gerçek anlamda bir stratejisi yokmuş. Durum böyle olunca da olmayan stratejiyi anlatmaya çalışırken basitlikten giderek uzaklaşılması gayet normal bir durum. Bir de son dönemlerin sürdürülebilirlik ve yapay zeka gibi popüler konuları da sırf zamanın gerisinde kalmamak adına aralara serpiştirilince hikaye tamamen kontrolden çıkıyor ve özgünlüğünü de kaybediyor.
Başarılı bir şirket hikayesi yazmanın en kritik faktörü konuyu en basit ve yalın haliyle ele alabilmek. Dolayısıyla bu da üzerinde önemli zaman harcamak, çalışmak, farklı bakış açılarını katmak ve bolca da pratik etmek anlamına geliyor.
Peki nereden başlamak lazım?
Hikayeyi basitçe geçmiş, bugün ve gelecek diye üç ana bölüme ayırırsak, en hayati kısım olarak gelecek derim.
İlk olarak tabi ki şirketi iyi tanımak ve anlamak gerekiyor. Şirket nereden geliyor ve hangi yollardan geçti. Şirketin tarihçesinden bahsetmeden elbette ki bir hikayeden bahsedemeyiz. Kuruluş amacı, vizyonu ve değerleri ne kadar bugünü yansıtıyor. Şirketi ayakta tutan ne? Temelleri sağlam mı? Şirketin geçmişi, şirkete olan güveni oluşturmak ve geliştirmek için önemli bir gösterge.
Ancak şirketin hikayesiyle ulaşmaya çalıştığı paydaşlarının kararlarını ve tavırlarını etkileyen en önemli faktör gelecekte ne olacağı. Şirket ömürlerinin ortalama 15 yıla kadar düştüğü günümüzde bu soruya net bir cevap verebiliyor olmak kayda değer bir başarı. Şöyle düşünün, yatırımcılar geleceği satın alır veya çalışanlar için stratejiler ne kadar net ise verilen hedefleri gerçekleştirmek o kadar kolaylaşır değil mi? Ancak pek çok şirket yöneticisi kendilerince belirlenen şirketin stratejisini anlatmakta zorlanıyor. Bunun birkaç sebebi olabilir. Bir tanesi az önce de bahsettiğim üzere şirketin gerçekte uyguladığı uzun vadeli bir stratejisinin olmayışı. Diğer bir ifadeyle kısa vadeli stratejilerin ve günlük koşuşturmaların uzun vadede daha büyük bir amaca hizmet etmiyor olması. Bir diğer sebep de var olan stratejinin çok kompleks oluşu ve şirket çalışanları tarafından yeterince iyi anlaşılmamış olması. Üçüncü olarak ise stratejiyi belirlemek ile birlikte icra aşamasında yetersiz kalınması diyebilirim. Sebep her ne ise çözülmesi gerektiği aşikâr ve net bir strateji olmadan da bir başarı hikayesinden söz etmek mümkün değil.
Sözün özü, gerek şirket yönetiminin ve çalışanlarının ve gerekse de paydaşlarının nezdinde şirketin geleceğine ilişkin resim ne kadar basit ve net ortaya konulabiliyorsa o kadar iyi.