İtalyan asıllı iktisatçı Mariana Mazzucato, devletlerin danışmanlık şirketlerine artan bağımlılıklarını eleştirerek, “bebekleşme (infantilization)” olarak adlandırdığı sürecin, devletlerin stratejik bağımsızlıklarını ve politika üretme hususundaki yaratıcılıklarını kaybetmelerine yol açtığını savunur. Ona göre, danışmanlık endüstrisinin devletler üzerinde gittikçe artan etkisi, devletleri dışsal aktörlerin yönlendirdiği, pasif birer uygulayıcıya dönüştürerek uzun vadede kamu yararını ve toplumsal çıkarları tehdit eder. Mazzucato’nun devletin bebekleşmesi tezi, devlet fikrine yabancı danışmanlıkların çok fazla artan etkisi sebebiyle modern devletin zayıflamasına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış görünüyor. Yazarın görüşleri özellikle romantik İtalyan tarihsel düşünürler Machiavelli ve Mazzini’nin bağımsız, güçlü ve stratejik devlet anlayışlarıyla dolaylı bir paralellik taşırken, bir nebze de Dante’nin evrensel düzen arayışı hatırlatıyor. Bu görüşler uluslararası sistemin topyekun sarsıldığı günümüzde hemen her ülkenin kamu kesimi ve devlet fonksiyonlarına dair yararlı uyarı ve tespitler sunuyor.
Türkiye’nin Tanzimat Fermanı ile başlayan ve Baltalimanı Ticaret Antlaşması sonrasında Batılı ekonomilere artan bağımlılığı, özellikle ticaret ve ekonomi alanlarında strateji üretme kapasitemizde kalıcı bir aşınmaya yol açmıştı. Günümüzde Gümrük Birliği, bu bağımlılık zincirini daha da derinleştirerek, Türkiye’nin kendi stratejik ihtiyaçlarını önceliklendiren, kendine özgü ve proaktif politika üretme ile strateji geliştirme (Frenkçe tabiriyle policy maker) yeteneğini zayıflatmış durumda. Bahse konu gidişat, her sahayı olmasa da, dış ekonomik ilişkilerimiz ve özellikle de ticaret politikası karar alma süreçlerimizi bir ölçüde, Brüksel’den gelen politika gelişmelerini tercüme edip uyumlaştırmaya (policy taker) indirgendi.
Mazzucato danışmanlık endüstrisinin devletlerin karar alma hususundaki kabiliyetleri üzerinde yarattığı stratejik körlük ve bağımlılık döngüsünü “bebekleşme “ olarak adlandırıyor. Söz konusu tezin, Avrupa Birliği ile olan dış ekonomik ilişkilerimizde kapsamında kanıksadığımız dışsal yönlendirmelere ilaveten devletin doğasına pek uygun olmayan ikinci ilave bir olgu olabileceği, söz konusu kavramın ülkemiz açısından yüzeysel olarak da olsa anlaşılmasının, stratejik karar alma süreçlerimiz açısından bazı düşünsel ipuçları sağlamayabilir.
Danışmanlık endüstrisinin artan etkisi
Mazzucato İngiltere örneğinde son 10 yıllarda danışmanlık firmalarının hükümetler üzerindeki etkisinin belirgin şekilde arttığını belirtiyor. McKinsey, BCG ve Deloitte gibi firmalar, yalnızca politika önerileri sunmakla kalmayıp, bu politikaların uygulanmasında da aktif rol alıyor. Ancak Mazzucato’ya göre, bu eğilim devletlerin kamu yararı işlevini ifa etmelerini zayıflatıyor, onları pasif birer karar alıcı ve uygulayıcıya dönüştürüyor. Özetle yazar, devletlerin kendi uzmanlıklarını geliştirmek ve derinleştirmek yerine gittikçe artan oranlarda dışsal danışmanlıklara yönelmesinin, kamu kesiminin “politik manevra alanı”- nın aşınmasına, doğru kararlar alma yetisinin kaybına yol açtığına vurgu yapıyor. Mazzucato’nun İngiltere ve Batılı ülkeler için izah ettiği realiteyi mükemmel şekilde izah etsin ya da etmesin “bebekleşme” tezinin kamu kurumları, yarı kamu tüzel kişileri hatta kamusal işleve sahip tüm kurumların durumlarının düşünülmesinde faydalı bir paradigma teşkil ediyor.
Bebekleşmenin yan etkileri! Karar alma gücünde aşınma/‘otonomi’ kaybı
Yazar, Batılı ülkelerde danışmanlık endüstrisine olan aşırı bağımlılığın, hükümetlerin karar alma gücünü zayıflattığına, onları kamusal politikalarda devlet dışı aktörlere fazla bağımlı hale getirdiğine vurgu yapıyor. Yazara göre; bu bağımlılık, yalnızca yetki devriyle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda demokratik hesap verebilirlik ilkesini de aşındırıyor. Danışmanlık firmaları ve danışmanların, vatandaşlara karşı bir sorumluluk taşımadıkları için, alınan kararlarda kamu yararı yerine özel çıkarlarını gözetme riski bulunuyor.
Danışmanlık firmalarının geleneksel kamu hizmeti görevlerini üstlenmesi, kamu sektöründeki çalışanların yetkinliklerini ve rollerini azaltıyor. Kamu görevlileri, politika geliştirme sürecinde aktif birer katılımcı olmaktan çıkarak, dışarıdan gelen politikaların uygulayıcıları haline geliyor. Bu durum, devletin uzun vadeli yapısal politika geliştirmesini, uzun vadeli krizler ve ekonomik zorluklara bağımsız bir şekilde yanıt verme kapasitesini de sınırlıyor. Türkiye’nin Gümrük Birliği ve AB projeleri bağlamında yaşadığı karar alma süreçlerine ilaveten, son dönemlerde Batı tarzı danışmanlıklarla kamusal alana dair özel sektör danışmanlık firmalarınca kamusal strateji üretme pratiklerinde benzer artılar gözlemleniyor. Özellikle Anglo Sakson kaynaklı birçok danışmanlık şirketi kamusal/yarı kamusal strateji üretme konusunda aktif konumda bulunuyor.
Gümrük Birliği’nin karar alma süreçleri üzerindeki etkisi ve bağımlılık ilişkisi
Türkiye’nin 1996’da katıldığı Gümrük Birliği, ekonomik entegrasyonu artırırken, özellikle dış ekonomik ilişkilerimizde bağımsız politika geliştirme pratiğimizi önemli ölçüde kısıtladı. Bu, Tanzimat’tan itibaren süregelen yarı-periferik ekonomik yapının modern bir yansıması. Gümrük Birliği düzenlemeleri tek neden olmasa da bağımsız alternatifler geliştirme seçeneğini sıfırlaması sebebiyle, Türkiye’nin sanayi politikası geliştirme ve yerel üretimi destekleme kapasitesini de nerdeyse tamamen sınırladı ve ekonominin düşük katma değerli üretim ve orta gelir seviyesine hapsolmasında rol oynadı.
Bu süreç, Türkiye’nin bağımsız stratejik kararlar almasını engelledi ve onu AB’nin ekonomik politikalarına uyum sağlamak zorunda bırakarak bağımlı bir ekonomi haline getirdi. Mazzucato’nun eleştirileri, maruz kaldığımız ikinci bir menfi süreci de düşünmemize neden oluyor! Devletin politika üretme sahasında yapısal kıskaç içinde bulunduğu AB sürecine ilaveten Mazzucato etkisi ! Bu etki bizatihi danışmanlığın kötü bir olgu olduğu anlamına gelmiyor. Kendi danışmanlık kurumlarının kendi devletlerini politika geliştirme sürecinde bebekleştirdiğine dair Batılı bir tezin ülkemiz açısından gözden geçirilmesi yararlı olabilir.
Mazzucato’da devletin yenilikçilik kapasitesinin yeniden inşası için yol haritası
Mazzucato, devletin yalnızca bir düzenleyici değil, aynı zamanda aktif bir yenilikçi olması gerektiğini savunur. Türkiye için bu özet olarak, dışsal danışmanlık firmalarına bağımlılığı azaltmak, devlet/yerel uzmanlık kaynaklarını güçlendirmek ve özgün politika yapım süreçleri geliştirmek anlamına gelir. Gümrük Birliği gibi kısıtlayıcı düzenlemelerden kaynaklanan bağımlılığı azaltmak için Türkiye’nin alternatif ticaret stratejileri geliştirmesi şarttır. Buna ilave dışsal danışmanlıkları da eklemek gerekir. AB ile olan ilişkilerde de artan oranlarda kendi stratejilerimizi kendimiz geliştirmemiz, bu amaçla kamu sektörümüzün genel politika ve düzenleme gücünü artırmamız, uzun vadeli stratejik kapasitemizin önünü açacak ve Türkiye’nin halihazırda içinden geçtiği sancılı uluslararası gelişmelere daha sağlıklı cevaplar vermesine katkı sağlayacaktır.
Danışmanlık endüstrisinin hükümetler üzerindeki artan etkisi ve ülkemiz özelinde Gümrük Birliği gibi uluslararası düzenlemelerin dayattığı benzer sınırlamalar, bir nevi çifte etkiyle, Türkiye’nin bağımsız politika üretme kapasitesini, özellikle dış ekonomik ilişkiler stratejisi geliştirme kabiliyetini oldukça zayıflatımıştır. Mariana Mazzucato’nun eleştirileri, yalnızca bu sorunların altını çizmekle kalmıyor, aynı zamanda devlet ve yarı kamusal kurumların strateji geliştirme ve icra kapasitelerini yeniden inşa etmek için somut ipuçları da sunuyor. Türkiye’nin gelecekte daha bağımsız, yenilikçi, ulusal ve toplumsal çıkarları merkeze alan bir politika geliştirme sürecine ihtiyaç duyduğu açık. Bu bağlamda, danışmanlık endüstrisine olan bağımlılığı azaltmak ya da rayına oturtmak ve ulusal çıkarları önceliklendiren stratejiler geliştirmek, Türkiye’nin uzun vadeli başarısına katkı sağlamanın öncelikli koşulları arasında yer alıyor.