2019 yılının Mart ayında yerel seçimler vardı.
2018’in Ağustos ayında yaşanan kur şoku, yeni kurulan hükümetin piyasalara bakışında ciddi bir kırılma yaratmıştı.
Ağustos kur şokuna yabancı yatırımcının elindeki TL’yi açığa satışının neden olduğu düşünülüyordu.
Zira Türk lirası dünya FX piyasalarında işlem gören en likit para birimlerinden biriydi.
Fon yöneticilerinin elinde yüklü miktarda TL vardı.
Çünkü Türk bankaları uzun vadeli kredi verebilmek için yabancı bankalar ile swap işlemi yapıyor, elindeki TL’yi park edip uzun vadeli döviz alıyordu.
Türkiye riskinin yükseldiği dönemlerde bu Türk lirasının açığa satılmasının kırılganlık yarattığı düşünülüyordu.
2018 Eylül’ünde açıklanan OVP suları durdurmuş olsa da, dönemin ekonomi yönetimi Mart ayındaki yerel seçimler öncesinde yabancının elindeki yüklü TL’yi risk olarak gördü.
Yapılan düzenlemeyle bankaların yurt dışına TL plasmanına sınırlama getirildi.
Hazırlıksız yakalanan yabancı yatırımcılara dönük rövanş olarak da görünen bu hamle sonrası swap piyasası dağıldı. Faizler yüzde 2.000’lere kadar çıktı.
Elinde Türkiye portföyü olan yabancı yatırımcılar, pozisyon kapatmak için TL peşine düştüler.
Durumun normalleşmesi haftalar sürdü.
Sonra seçim bitti.
Ama bakış açısı değişmedi.
“Yabancı yatırımcı TL’yi açığa satar, bizi zorlar” endişesi bitmedi.
Endişe bitmediği için uygulamalar da hep bu yöneticileri kovalamak şeklinde oldu.
Uluslararası yatırımcıların içerde yüzde 28 olan bono portföyü payı sıfırlandı.
Hisse senedinde yüzde 65’lere kadar yükselmiş olan yabancı payı yüzde 20’lere kadar indi.
Yabancıların içerdeki parasını geri götürmesi için gereken kaynak ise Merkez Bankası tarafından sağlandı; 128 milyar dolar tartışmasını hatırlarsınız.
Aradan geçen beş yıllık süreçte yaşananları tekrarlamanın anlamı yok.
Yabancı o kadar yoktu ki, son iki senede yaptıklarını anlatmak için Merkez Bankası yönetimi’nin yurt dışında yatırımcı görüşmesi yapmasına gerek bile olmadı.
Haziran seçimi sonrasında ise her şey değişti. Çünkü Türkiye’nin büyümesinin finansmanı için dış kaynak ihtiyacı vardı.
Son 5 yıl boyunca büyüme iç kaynaklarla sağlanmaya çalışılmış ve son raddeye kadar gelinmişti.
Hazine ve Maliye Bakamı Mehmet Şimşek, 10’un üzerinde ülkede yatırımcılar ile bir araya geldi.
TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan gerek kendi ilişkilerini kullanarak gerekse uluslararası toplantılara katılarak Türkiye’de yeni politikanın yapısını anlattı.
Hatta 11 Ocak’ta New York’ta TCMB bir Yatırımcı Günü düzenleyecek.
Swap kanalı henüz açılmadı, büyük olasılıkla seçim sonrasında açılacak; ama yabancının “İşler düzeliyor” fiyatlaması başlıyor.
14 Aralık tarihli TCMB verileri, hisse senedi, tahvil, repo ve swap üzerinden gelen yabancı portföy büyüklüğünün son bir ayda 7 milyar dolara yaklaştığını gösteriyor.
Bir anda para yağmasını beklemek doğru olmayabilir, ancak girişlerin başladığını söylemek artık mümkün. Yurt dışında faiz indirimine doğru dönen hava da bu gidişatı destekliyor.
Gelişmiş ülkelerle faiz artıran gelişen ülke evreni, şimdi faiz indiriyor.
Biz ise çok geriden geldiğimiz için şu anda açık ara en şahin para politikasını uyguluyoruz. Bu da destekleyici.
Tüm bu nedenlerle büyük olasılıkla yılbaşından itibaren momentumun arttığını göreceğiz.
Politika işledikçe ve program çalıştıkça kaynak girişinin büyüdüğüne şahit olacağız.
Politikaların devamlılığı bu anlamda en önemli dayanak noktası olacak.
Bu sayımızda kapağa carry trade’i taşırken tüm bu noktalardan hareket ettik.
Yerli ve yabancı birçok değerli isimden yorum aldık, raporlarına yer verdik.
Ezcümle durum şu: Bir belediye seçimiyle giden yabancılar, bir diğer belediye seçimiyle dönmüş olacak.