Doğu’yu ve Batı’yı ayıran duvarın yıkılması ile başlayan yeni bir çağ
1961-1989 yılları arasında Berlin duvarı, şehri sosyalist Doğu Almanya ile kapitalist Batı Almanya arasında bölüyordu. Dünya’da o dönem esen Soğuk Savaş rüzgarları batı ile bariyer oluştururken, ekonomilerin ve küreselleşmenin de önündeki en önemli engeldi. Batı ve Doğu arasındaki rekabet halindeki ideolojileri ve politikaların zıt yönlerini yansıtıyordu.
Duvarın 1989’da yıkılması, Almanya’nın yeniden birleşmesine yönelik ilk adımı işaret ederken, Avrupa da tekrar şekillendi. 1987’de Rus ve Amerikan başkanlarının duvarı yıkalım çağrıları karşılık bulurken, birleşme süreci sonrası Almanya’nın son 25 yılda ekonomik olarak yeniden birleşmesi yavaş ve maliyetli olsa da başarılı oldu ve hem Avrupa hem de küresel ekonomi için önemli yeni fırsatlar yarattı. Çeyrek yüzyıl önce küreselleşmenin iş dünyası ile ilgili politikaların beklenmedik sonuçlarıyla tetiklenen beklenmedik yükselişi, dünya çapında iş dünyası üzerinde uzun vadeli etkiler yarattı.
Küreselleşmeden korumacılığa
30 yıl önce hız kazanan küreselleşme süreci yavaşlarken, özellikle pandemiyle birlikte ülkeler, ekonomik korumacılık politikalarına yönelmeye başladı.
1990’ların başlarında küreselleşme rüzgarıyla hızla ilerlenirken, 25 yıl sonra dünyanın korumacılık politikalarına yöneleceğini kimse tahmin edemezdi. 1989’da Berlin Duvarı’nın ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası kurumların ve batı liberal modelinin de hakim olması bekleniyordu.
Soğuk Savaş’ın gerilimleri geride bırakıldığında, Çin pazarı büyürken, dağılan eski Sovyet bloğu üyeleri de Avrupa’da büyümeye katkı yaptı. Avrupa, ekonomik birleşme yolunda ilerleyerek, AB’nin kurulmasını ve ortak para birimi uygulamasını hayata geçirdi.
Geçmişe bakış: 1995-2014 ve sonrasında Değişen Küresel Denge
1995–2014 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık (G5) dünya çapında patentli tüm yeniliklerin dörtte üçünü üretiyordu. Sonrasında diğer büyük ülkeler - özellikle Çin ve Kore - son yıllarda küresel bilgi birikimine önemli katkılarda bulunmaya başlamış ve birçok sektörde ilk beş lider arasına girmişti.
1995’te Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Japonya sanayi de teknolojik gelişme de hakimken, Çin ve Kore (birlikte “diğer Asya” olarak gösterilmektedir) bu gelişimi giderek daha fazla kullandı.
Otomotivde yeni ekosistemle gelen yıkıcı değişimin etkisinde korumacılık
Otomotivde batının ve Amerika’nın egemen duruşu karşısında elektrikli araçlarla gelişen ekosistem de güçlenen Asya, batının kurallarını değiştiriyor. Geçmişte küreselleşmenin desteklendiği adımlar yaklaşık 80-90 milyon adet satış büyüklüğü gösteren otomotiv sektörünün değişimi açısından da çok önemli.
Yaşanan ekonomik krizler, coğrafyalar ve kıtalar arasında artan gelir farklılıkları, gelişmekte olan ekonomilerin önemli ölçüde verimsiz borç odaklı harcamalara doğru kayması, dünya da teknolojinin daha ekonomik anlamda değer bulması sonucu, Asya-Çin ile ticaret savaşlarını elektrikli araçlar, çip ve diğer katma değer ürünlerle getirdi. Dünyada küresel mali krizlerin derin ve kalıcı olması otomotiv ekosistemini de etkilerken, Avrupa bütünleşme sürecinin kırılganlıklarını görünür hale getiren bölgesel euro krizleri talebe de yansıdı.
Avrupa’da Brexit’in ve devamında oluşan ticaret savaşları ile gerginlikler otomotiv ekosistemini değişimde farklı yöne sürüklerken, Avrupa ve ABD küresel otomotiv ekosisteminde Çin’den gelen elektrikli araçlara açık uluslararası sistemi farklı kullanmayı ve ülkelerine ihracatına hedefli tarifeler uygulamayı neden göstererek ek vergiler koydu. Otomotiv ile yeni başlayan ticaret savaşı gerilimleri, 2010’ların son döneminde dünya büyüme beklentilerine yönelik önemli bir tehdit olarak görüldü.
Çin’ de hızlı büyüme devam ediyor
Çinli otomotiv üreticilerin, önümüzdeki yıllarda Avrupa, ABD, Asya, Okyanusya ve Hindistan’da giderek daha fazla pazar payı alması bekleniyor.
Çin’in global elektrikli araç pazarında 2027 yılına kadar yüzde 20’ye varan bir pazar payı elde edeceği bekleniyor. Avrupa, ABD ve Çin’de üretim yapan otomotiv şirketleri Ar-Ge alanındaki yatırımlarını artırarak, pil, elektronik alt yapı, yapay zeka kullanımı ve otonom sürüş gibi temel bileşenler açısından önde olmaya çalışacak.
Geleneksel otomotiv şirketleri yeni ekosistem içinde gerekli yatırım, girişimleri ve inovasyonları önemli ölçüde artırmayı başaramazlarsa, gelecekte farklı ve yeni şirket oluşumlarını görebiliriz.
Kağıdın icadının Çin’den Avrupa’ya yayılması 1000 yıl sürerken günümüzde iletişim gücü ile dünyada yenilikler daha hızlı ve birçok kanaldan gerçekleşiyor.
Küreselleşmenin etkisiyle bilgi ve teknolojinin sınırlar ötesine yayılması kolaylaşırken, gelişmekte olan pazarlara teknoloji transferi hızla gerçekleşiyor. Son dönemdeki küresel gelişmeler önünü kesmiş olarak görünse bile yenilikler, maliyetler ve üretim, lojistik imkanları daha öne çıkacak.
2025’in en önemli maddesi: Otomotivde küreselleşme?
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 30 yıl sonra dünya hiper-küreselleşme rotasından uzaklaşılıyor.
Yeni rotanın küreselleşmenin daha iyi yönetilen bir versiyonuna, hatta sağlıklı bir dozda küreselleşmeden uzaklaşmaya mı, yoksa giderek kutuplaşan bir dünyaya mı doğru olacağı hala açık bir soru.
Son dönemde yaşadığımız çip krizi, lojistik sıkıntılar, elektrikli araçlarla gelen değişen otomotiv ekosistemi ve tedarik zincirlerinin uluslararası parçalanmasının kırılganlığı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, enerji kaynaklarının jeopolitik silah haline getirilmesi ve ekonomik bağımlılık riskinin yönetilmesi 2025’te dünya ekonomisi açısından en önemli adım olacak.