Yüksek enflasyonun tüketiciler nezdinde yarattığı tahribat zaten biliniyor. Bu ortam Türkiye’ye yabancı değil, çok da uzun olmayan bir zaman öncesinde bildiğimiz bir ezberi yeniden hatırlamış olduk.
Daha az düşündüğümüz tarafı ise yüksek enflasyon ortamının fiyat koyucular açısından yarattığı ikilem. Herhangi bir ürün için doğru fiyatı bulmak, tüketicinin buna yaklaşımının nasıl olacağını öngörmek bu tür dönemlerde çok zor.
Zira bir malın ederini normal koşullar altında üretim maliyeti belirlerken, bunun içerisindeki değişkenler uzun süredir bu kadar belirsiz olmamıştı. Sözgelimi asgari ücret artışının ne olacağı Aralık ayının son 10 gününde belli oldu. Aralık ayı başında aldığınız bir sipariş için üretim maliyetinizi nasıl hesaplayacaksınız?
Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen kalemlerdeki artış oranlarının nasıl olacağını, enerji maliyetinizin kabaca nerelerde şekilleneceğini neye göre tahmin edeceksiniz? Üretiminiz içeresinde ithal girdi varsa kur düzeyinin ne olacağını nasıl bileceksiniz?
Bazı sektörler, doğası gereği fiyatlamayı erken yapmak zorunda. Yeni sezon için bir sipariş verecekseniz hazır giyim sektöründe bir maliyet hesabı yapmalı, yeni çıkacak ürünün fiyatını ve ileride yapacağınız indirimlerin nasıl şekilleneceğini belki de altı ay önden belirlemek durumundasınız.
Bu örnek geçen senenin yaz sezonu açılışında yaşandı. Kur hassasiyeti taşıyan bazı markalar, sezonu açarken büyük bir belirsizlik içindeydi. Çünkü kur aşırı baskı altındaydı ve seçim sonrasında nereye gideceği bilinemiyordu. Tek bilinen, o dönemde sistemin sürdürülemeyeceğiydi. Bunun için markalar belirsizliği fiyatlamayı tercih etti. Önceki sezonda 11-12 bin liralık takım elbiselerin fiyatları yaklaşık 40 bin liraya sezona çıktı.
Plan şuydu; “Kur yükselirse zaten bu ürünlerin ikame maliyeti ile olması gereken satış fiyatı burası olacak. Eğer yükselmeyecek bir formül bulunursa, ilk fırsatta indirim yapar, aslında maliyetimi yansıtan fiyata; 20-25 bin lira arasına çekerim.” Sonuçta kur sıçradı, fiyatlar yerinde kaldı.
Ya da bir sigorta şirketini düşünün.
Bugünden bir kasko poliçesi kesiyorsunuz. Poliçe süresi 1 yıl. Ancak bu bir yıl içinde sigortaladığınız aracın değerinin nereden nereye geleceğini kestiremiyorsunuz.
Ya da kur sıçraması halinde yedek parça maliyetinin nereden nereye geleceğini bilmiyorsunuz.
O yüzden ister istemez bir aşamada ileriye dönük maliyet hesaplaması yapıp ona göre fiyatlama yapacaksınız.
Bunlar işin gereği olan fiyatlamalar. Ama bunun ötesinde fiyat artışlarının yaşandığı alanlar da var.
Kur ya da ücretlerin enflasyon geçişkenliği inanılmaz artmış durumda.
Önceki yıllarda yüzde 15’lerde olduğu düşünülen bu geçişkenlik, artık çok daha yüksek seviyeye geldi. Asgari ücretin yükseldiği günün ertesinde, tüm hizmet fiyatlarının yukarı kayışı bundan. Lokanta ve otellerdeki fiyatların anında bu artışa adapte olabilmesi de bundan kaynaklanıyor. Üç yıldır devam eden yüksek enflasyon dönemi, bazısına kâr marjını koruma imkanı veriyor. Bazısına ise ürünün fiyatından bağımsız şekilde, kendi yaşam maliyeti neyse ürüne o fiyatı koyma şansı tanıyor.
Örneğin bir erkek berberinin makasının ya da el emeğinin ekstra bir girdisi yok. Yılın başındaki kira maliyeti, bir yıl boyunca aynı. Yanındaki çırağın ücreti, su ve elektrik gideri ya da varsa bakım malzemesi dışında bir maliyet artışına maruz kalmıyor. Ancak, ortamın enflasyonist olması, onun da yaşam maliyetini yükseltiyor. Gider artışı sınırlı olsa dahi, verdiği hizmetin fiyatını koyarken, “Ne kadar gelirle yaşayabilirim?” sorusunu soruyor. Fiyatı buna göre veriyor.
Tüm bunların muhasebesini yapmaya çalışırken, bugüne kadarki en iyi yanıtlardan birini Bloomberg HT ekranında yaptığımız yayında Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner verdi.
“Sezon öncesinde söylediklerinizi yapmak isteyen markalar oldu. Ancak bir şeyi kestirmeye çalışmak çok da anlamlı değil. Kurun ne olacağını devlet biliyor, kontrol orada. Faizin ve sizin faiz maliyetinizin ne olacağına da devlet karar veriyor. Asgari ücretin ne olacağına, kira artış oranlarına dair de düzenlemeler var. Bu kadar çok düzenleme varken yapabileceğiniz tek şey kendi işinizi mümkün olduğunca iyi yapıp müşterinin ihtiyaçlarını karşılamak.”
Sadece kurda değil, tüm alanlarda serbest piyasa ekonomisine bir an evvel dönebilmekte fayda var. Çünkü kontrol etmeye çalıştığımız her fiyat, beraberinde kontrol edilmesi gereken yeni şeyleri getiriyor.
Bundan kurtulmanın yolu çok zor değil.
Enflasyonu düşürdüğümüz 2000’lerin başındaki dönemde ne yaptıysak aynısını yapmamız yeterli. Şimdi yeniden bu zor ve meşakkatli yola girmiş görünüyoruz.
Zaman alabilir, zor olabilir, ancak yapmama şansımız kalmamış gibi görünüyor.