Bloomberg Businessweek Türkiye, okuduğunuz sayı ile birlikte 30’uncu kez sizlerle birlikte oluyor. Yeni bir dergi olmasına rağmen, sizlerden gördüğümüz yoğun ilgiye, kamuoyunda yarattığı etkileşime müteşekkiriz. Dergimiz yeni ama ürettiğimiz içeriğin yerini bulmasından dolayı mutluluğumuz büyük.
Dergimizin 1 Aralık 2023 tarihli yedinci sayısındaki; yani bundan 5,5 ay önceki kapağımız, “TL Küllerinden Yeniden mi Doğuyor” başlığını taşıyordu. İçeriğinde ise Türk Lirası’nın reel değer kazanma sürecine girmiş olabileceğine vurgu yapmış; 12 yıldır reel olarak değer kaybeden Türk Lirası’nda bu serinin 2024 yılında bitebileceğine dair öngörüler paylaşmıştık.
Yılın ilk beş ayı tamamlanmaya yaklaşırken, TL tercihinin bu öngörüler ile uyumlu gittiğini görebiliyoruz.
Yılbaşından bu yana dolar/TL hareketi yüzde 8,4 ile sınırlı kalırken, Tüketici Enflasyonu Nisan ayı itibariyle 18,7 puan oldu.
Üretici Enflasyonu üzerinden bakarsak, yüzde 15,6. O gün sorduğumuz, “piyasa oyuncuları ve reel sektör yeni duruma hazır mı” sorusu, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor.
İhracat kanalı değerli TL’nin ihracat kanalını ne kadar negatif etkilediğini aktarırken; bugünlerde daha önemli sorun kendini ithalat kanalı üzerinden gösteriyor.
Zira sabit giden kur, ithal ürün talebini daha ulaşılabilir kılıyor. İç talebin canlı kaldığı, üstelik talebin ithal ürünlere yöneldiği bir kompozisyon elbette programın ana çerçevesi ile pek uyumlu görüntü vermiyor.
15 Aralık tarihli dergimizin kapağı ise “Carry Trade’in Gözdesi Türkiye mi” başlığını taşıyordu. Uluslararası porföy girişlerinin Türkiye’ye hangi hızda yansıyabileceğine dair öngörüler paylaşılıyor, portföy girişinin hızlanması halinde oluşabilecek senaryoları aktarıyorduk.
Seçim riskinin ortadan kalkmasının ardından uluslararası yatırımcılar açısından bu senaryonun da hayata geçtiğini görebiliyoruz.
Döviz sıkıntısının ortadan kalktığı, TL’nin carry imkanı yaratması sonrasında yabancı ilgisinin yükseldiği bir ortam ile karşı karşıyayız.
Kurun sabitliği, eskiden Merkez Bankası’nın yükselişi engellemek için döviz satmasından kaynaklanırken, şimdi Merkez Bankası’nın piyasadan döviz alımları nedeniyle aşağı gelmesini engellediği için oluyor.
Türkiye’ye sadece önceki hafta 4,6 milyar dolar swap, 2,8 milyar dolar tahvil piyasasından para girişi yaşandı. Tahvil piyasasında yabancı payı 2021 sonrası ilk kez yüzde 4’e gelmiş oldu. 85 milyon dolarlık hisse senedini de dahil edersek, bir haftada 7,5 milyar dolar yabancı girdi. Yerel seçimler sonrasında toplam kaynak girişi 18,7 milyar dolara ulaştı.
CDS’ler 268 baz puan seviyesine geriledi. Bu arada Merkez Bankası 1,5 ayda 42 milyar dolar rezerv girişi sağladı. Sonuç olarak kimsenin dövizini satmadığı bir noktadan, dövizde kalmanın maliyetli olduğu bir döneme girildi. Türkiye gibi yapısal açığı olan bir ülkede döviz tutma konusundaki ısrarı normal karşılamak gerekir.
Bu kilidi çözmenin yolu, söyleminden çok eylemiyle inancı pekiştirmekten geçiyor. Şu ana kadar çözülen dövizin bir bölümü, seçimden önceki dönemde korku nedeniyle alınmış olan döviz.
Bir bölümü ise artık TL’nin faiz getirisine ikna olan bireysel ve kurumsal yatırımcıların satışlarından kaynaklanıyor.
Son beş haftada 11 milyar dolarlık döviz bozumu gerçekleşti. Yazın gelmesiyle birlikte, buna turizm gelirlerinin sağlayacağı avantajı da sağlayabiliriz. Bardağın dolu tarafı, hem yabancı girişinin hem de bireysellerin “TL’ye güveninin küllerinden doğuşu”.
Henüz dolmayan tarafı ise tam olarak yavaşlamayan iç talep, reel olarak değer kazanan TL nedeniyle artma eğiliminde olan ithalat eğilimi.
Daha önce de yazmıştık.
Sistemi bozmamız yıllar aldı. Düzeltmemiz de altı ay ya da bir senede olmayacak.
Ama en azından, gitmek istediğimiz yere bu yoldan gidiliyor.
Artık onu biliyoruz.