BRICS ve diğer gelişmekte olan ülkelerin hızlı ekonomik yükselişlerinin, Batı ekonomilerinin küresel ekonomideki göreceli düşüşlerinin, küresel ekonomik sistem ve güvenlik mimarisi üzerinde derin etkileri olacak. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS ülkeleri dünya ekonomisi ve ticaretindeki en güçlü blok haline geldi. Sadece ihracat rakamları itibariyle değerlendirildiğinde 2003 yılında, Çin DTÖ’ne girdikten hemen iki yıl sonra ABD’nin dünya ihracatından aldığı pay yüzde 9,7’ye indi. 2022 yılında ABD’nin Dünya ihracat payı yüzde 8,4’e gerilerken BRICS ülkelerinin Dünya ihracatından aldığı pay yüzde 20,7’ ye çıktı. Kısaca BRICS ülkeleri şimdiden dünya ticaretinde hakim konuma gelirken, kıtasal büyüklükte iki üye olan Hindistan ve Çin ise Asya bölgesinin yeniden dünya ekonomisinin ağırlık merkezi haline gelmesinde önemli rol oynuyor.
Peki küresel ekonominin güç dengelerindeki bu göreceli değişimin etkileri neler olabilir?
a)- Jeopolitik güç kayması ve çok kutuplu ekonomik sistem:
BRICS ve diğer gelişmekte olan ülkelerin yükselişi, ABD ve Batı’nın uzun süren jeopolitik egemenliğini sorgular niteliktedir. Ekonomik gücün daha dengeli bir şekilde dağılmasıyla birlikte, değişen siyasi dengelerle uyum halinde muhtemelen yeni güç merkezleri ve ittifaklar ortaya çıkaracaktır. Bu durum, ekonomik kaynaklara, pazarlara ulaşım temelli rekabetçi gerginliklere, yeni jeopolitik ve jeoekonomik gerilimlere neden olabilir. Ancak eninde sonunda çok kutuplu ve daha dengeli bir jeopolitk ve jeoekonomik sistem ortaya çıkacaktır.
b)- Ekonomik karşılıklı bağımlılık ve istikrar:
Küresel ekonomi ve ticari ilişkilerin değer zincirleri, finans ve teknoloji transferi kanallarıyla birbirine girift bir şekilde geçmiş olması, önemli oyuncuların ekonomilerindeki dalgalanmaların dünya çapında yansımaları olabileceği anlamına gelmektedir. BRICS ve diğer gelişmekte olan ülkelerin birer ekonomik güç olarak yükselmeleri, küresel ekonomik sistemde yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına yol açarak, ticari gelişmeler, yatırım ve fon akımları ile finansal piyasalar üzerinde ciddi değişikliklere yol açabilir. Karşılıklı bağımlılık ilişkisinin tüm taraflara dayatacağı ekonomik realizm de eski sitemden yenisine geçişte yaşanan ticaret savaşları ve sıcak çatışmaların bir noktadan sonra nihayetlendirilmesini tüm taraflar için zorunlu kılacaktır.
c)- Hidrokarbondan kritik hammaddelere kaynak rekabeti:
Yükselen ekonomilerin büyümesiyle birlikte, enerji, madenler ve gıda gibi sınırlı kaynaklar için rekabet artabilir. Bu rekabet, mevcut gerilimleri daha da artırabilir ve stratejik kaynaklara erişim, kaynak milliyetçiliği ve kritik kaynaklara erişim üzerinde çatışmalara yol açabilir. Bu kaynakla ilgili çatışmaların yönetilmesi, küresel güvenliğin sağlanması ve hassas bölgelerde istikrarsızlığın önlenmesi açısından önemlidir. Ancak uzun vadede Rikardocu Karşılaştırmalı üstünlükleri tamamen mağlup etmek mümkün olmadığından dünya nükleer savaşla kendini yok etmediği takdirde, kaynak rekabetinin irrasyonel döngüsü yerini iyi kötü düzgün bir ticari ilişkiye mutlaka bırakacaktır.
d)- Askeri ve teknolojik yeteneklerdeki değişim:
Ekonomik büyüme genellikle yükselen güçlerin askeri ve teknolojik yeteneklerini artırır. BRICS ülkelerinin yükselişi, özellikle Çin’in, savunma ve teknoloji sektörlerine önemli yatırımlar yapmasına neden olmuştur. Çok kutupluluk, askeri güç ve güvenlik açısından olumlu sonuçlar da doğurabilir. Çok kutupluluk bağlamında güvenlik konularında daha işbirlikçi ve kapsayıcı yaklaşımların teşvik edilmesi mümkün olacak bu da ekonomik ilişkileri olumlu etkileyecektir. Türkiye’nin hızla gelişen savunma sanayi ve Batıya karşı bağımsızlığını kazanma aşamasına yaklaşması sadece yeni yükselen güçlerle değil bizatihi Batıyla olan diplomatik ilişkilerini de daha gerçekçi bir ittifak ilişkisine dönüştürebilir. Rusya ve Çin’le olan Batı gerginliğinin normalleştirilmesine de katkıda bulunabilir
e)- Bretton Woods sisteminin sonu ve yeni küresel yönetişim:
Yeni ekonomik güçlerin yükselişi, Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi - mevcut küresel iktisadi yönetim mimarisinin sacayaklarının sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu kurumlar, II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı güçler tarafından kurulmuştur. Gelişmekte olan ülkeler, BRICS de dahil olmak üzere, büyüyen ekonomilerinin gerektirdiği menfaat ve çıkarlarını hakkıyla savunabilmek açısından bu kurumlarda daha fazla temsil ve söz hakkı talep etmektedir. Bu değişimlerin etkili bir şekilde yönetilmesi, değişen güç dinamikleri arasında BRICS ve Gelişme Yolundaki Ülkelerin (GYÜ) artan güçlerinin sisteme adil şekilde yansıtılmasıyla istikrarlı ve güvenli bir uluslararası düzenin ortaya çıkabilir. Kurulan yeni sistemin korunması içinse gerileyen ve yükselen güçler arasında artan işbirliği, diplomasi ve uluslararası örgütlerde kurumsal reformları gerektirmektedir.
e)- Türkiye için dersler
BRICS ve GYÜ’lerin yükselişi, ABD ve Avrupa’nın gerileyişi Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bağımsızlık ve egemenliğini güçlendirecektir. Batı’dan bağımsızlaşma süreci karmaşık ve uzun vadeli bir hedef olabilir, ancak Türkiye’nin bu yönde adımlar atması mümkündür.
Türkiye’nin Batı’dan bağımsızlaşma sürecine katkı sağlayabilecek bazı stratejiler:
a)- Alternatif ekonomik ortaklıklar kurma:
Türkiye, Batı’dan bağımsızlaşma sürecinde alternatif ekonomik ortaklıklar kurabilir. Özellikle, Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerdeki yükselen ekonomilerle daha yakın ilişkiler geliştirerek, askeri, ticaret ve yatırım anlaşmaları imzalayarak çeşitlendirilmiş bir ekonomik portföy oluşturabilir. Bunun için Ankara merkezli bir ‘Türk-exit’ ve alternatif strateji geliştirmek gerekecektir.
b)- Bağımsız dış politika yürütme:
Türkiye, ekonomik yeni dengelerle (re-alignment) dış politikasını daha bağımsız bir şekilde yürüterek Batı’dan bağımsızlaşma sürecini derinleştirebilir. Bu, Ortadoğu, Afrika ve Asya gibi bölgelerde daha aktif bir role tekabül ederken, kendi ulusal çıkarlarını gözeten dış politika tercihlerini belirleme konusunda daha özgür olmayı gerektirir. Yoksa Batı’yla ilişkileri koparmak değil bilakis belki de çok daha sağlam temellere oturmayla da sonuçlanabilir.
c)- Alternatif finans ve ödeme sistemleri geliştirme:
Türkiye, Batı finansal sistemlerine olan bağımlılığını azaltmak için alternatif finansal sistemler geliştirilmeli, Türkiye’nin bağımsızlığını ve milli gururunu zedeleyen Batının kibirli ambargo tehditlerinden azade bir ekonomik sisteme geçilmelidir. Bu politika seçeneklerinin maliyeti mutlaka olacaktır. Ancak egemenlik ve hürriyet bedel ödemeyi gerektirir.
d)- Teknolojik bağımsızlık ve yenilikçilik:
Türkiye, teknolojik bağımsızlık ve yenilikçilik alanında daha fazla yatırım yaparak savunma sanayiinde gösterdiği yüksek performansı sivil alanlara da yansıtmalıdır. Özellikle, Ar-Ge’ye ayrılan kaynakları ile kalitesi düşmüş akademik sistemi hızla reforme etmelidir. Böylece yerli üretimi organik şekilde destekleyerek ve yerli teknoloji üretimini teşvik ederek, dışa bağımlılığı azaltabilir ve kendi teknolojik altyapısını güçlendirebilir.
e)- Kültürel ve ideolojik bağımsızlık:
Türkiye, kültürel ve ideolojik bağımsızlığını koruyarak, Batı’dan bağımsızlaşma sürecine katkı sağlayabilir. Özellikle, ulusal kimliği güçlendirerek, dış etkilere karşı daha dirençli bir toplum oluşturabilir. Bu yeni çok kutuplu sistemde Türkiye’nin lider ülkeler arasına girmesi için zaten mecburi şartlar arasındadır.
EDITÖRÜN NOTU: BRICS ülkeleri dünya ekonomisi ve ticaretindeki en güçlü blok haline gelirken ekonomik ve siyasi dengelerin değişmesi de 4. Bu durumda Türkiye’nin de hızla atması gereken adımlar bulunuyor.