2024 yılının ilk yarısını geride bırakmış bulunuyoruz. Kıtalara göre son durumu ayıracak olursak; ilk altı ay bize Asya’nın yılı olduğunu söylüyor. Hisse senetleri açısından ülkelerden nasibini alanlar; Japonya 39 milyar dolar, Güney Kore 17 milyar dolar, Tayvan ise 4,5 milyar dolar ile yabancı yatırımcı çekti. Amerika kıtasında ABD’nin hisse senetlerinde yabancı yatırımcılar 131 milyar dolar tutarında alım yaptı.
Euro Bölgesi hisse senetlerine 64 milyar dolar yatırım gelirken; bütün bu bahsettiğim büyüklüklerin yanında Türk hisse senetlerinde, sene başından bu yana 1 milyar doların üzerinde çıkış oldu.
Ancak öyle ya da böyle yurt içi yerleşikler borsamızdan vazgeçmedi. Yılbaşından bu yana ağırlıklı olarak banka ve holding hisseleri olmak üzere endeksi dolar bazında yüzde 30’un üzerinde prime taşıdılar. Ama böyle bir taşımayı gerçekleştirebilmek için diğer hisselerden vazgeçmek zorunda kaldıklarını da düşen hacimlerden de anlıyoruz.
Gelelim kuvvetli tarafımıza. Faizin yüksek olduğu bir konjonktürde, hisse senetlerimizden çıkış olmasını normal karşılayabiliriz. Ancak yüzde 50 politika faizine çıplak gözle bakıldığında; sabit getirili menkul kıymetler borsamızın cazibesi hiçbir yerde yok diyebiliriz. Arjantin gibi yüzde 200’ler de olan enflasyon rakamlarını hariç tutup; gelişen ülke tanımını yapabildiğimiz Türkiye benzeri örneklerde yüzde 70 üzeri enflasyonumuz ve yüzde 50 politika faizimizle ilk sıradayız. Faize dediğim gibi çıplak gözle bakıldığında gelişen ülkeler arasında yabancı yatırımcı açısından göz kamaştırıcı ve reddedilemez duruyor. Ama enflasyonla beraber değerlendirdiğinde; ne şimdi, ne de gelecek dönem için enflasyon beklentileri, yatırımcı yüksek ve reel bir getiri beklenti içerisine girerse cazibe ortadan kayboluyor. Nitekim Nisan ayı sonunda nihayet tahvile geliyor dediğimiz yabancı; son iki haftada burada da satışa döndü. Olsun, yine de yılbaşından bu yana nette artıdayız. Belki fikirleri değişir.
Dünyada son duruma baktığımızda ise; ortam zaten görece yüksek faiz ortamı olduğu için bu sene tahvillerin senesi diyebiliriz. Yabancı yatırımcıların tahvilinden yılbaşından bu yana çıkış yaptığı pek fazla ülke yok.
Dolayısıyla sabit bir getiri bekleyen yatırımcı için “gel gel” yapılan faize gelinmesi için bazı seçim kriterleri olduğunu anlıyoruz. Çünkü bu senenin alıcısı belli ki sadece faiz alıcısı değil. Bir örnekle açıklamak gerekirse; Latin Amerika’da en yüksek reel faizi veren Meksika ve Kolombiya, yılbaşından bu yana tahvilde yabancıların nette çıkış yaptığı kıtanın yegane iki ülkesi.
Portföy yatırımlarının bu sene gördüğümüz kadarıyla para politikasından başka dinamikleri de var. Seçimlerin bol olduğu, Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin meselelerinin gündemde yerini koruduğu, yüksek faizle işsizliği artırmadan ekonomisini ayakta tutmaya çalışan bir dünyada; kimin yarışı önde bitireceği henüz belli değil. Ama şimdiye kadar şahit olduğumuz kompozisyon; bu sene kendini bir şekilde faizle koruma altına almaya çalışan yatırımcı da yatırım yapacağı ülkenin tüm iktisadi politikalarını ve dünyaya karşı duruşunu dikkate alıyor. Tüm bu saydığım meselelere rağmen risk almak isteyen yatırımcıda bu belirsizlik dönemlerinin para kazandırabileceğini biliyor. Ama yine de oyunu gelişmiş ülkelerden yana kullanıyor. Dolayısıyla portföy yatırımları açısından özetle; bu sene gelişmiş ülkelerin, varlık sınıflarından ise tahvillerin senesi gibi görünüyor.