Almanya seçimleri geride kaldı. Ancak dünyada politik ekonominin önündeki belirsizlikler artmaya devam ediyor. Böylece bu belirsizlik sürecini yaratan ve çözmesini beklediğimiz isimlerin başlıcaları olan Trump ve Putin’in yanına Merz de eklenmiş oldu. Ancak Merz’in durumu ABD ve Rusya’dan farklı olarak dış ülke ilişkilerinden ziyade daha yapısal ve zorlu, çünkü sorun başkalarında değil, aslında kendilerinde.
Almanya’nın ve hatta genellersek Avrupa’nın yapısal ve zorlu problemlerini ABD ile kıyaslayabiliriz. Çünkü birbirinin zıttı iki ekonomik modelden bahsediyoruz bence. Avrupa sanayiyi önceliklendirmiş ama ihtiyatı elden bırakmadığı için yatırımlarda geride kalmış vaziyette. ABD ise zaman zaman sarsıntıları göze alarak her koldan büyümeyi hedefliyor. Son dönemdeki stratejisine baktığımızda ABD Başkanı Trump’ın vergi indirimleri, harcama planlarını finanse edebilmek için çok daha yüksek büyüme oranlarının önünü açmayı hedefleyen bir deregülasyon politikası dikkat çekiyor.
Yaklaşık yirmi yıl kadar önce yavaş, istikrarlı ve iyi kontrol edilen, bolca düzenlemeye tabi bir ekonomik modeli oturtan Avrupa, günümüze geldiğimizde bu hantallığa boğulmuş vaziyette. Dünya ise aradan geçen yirmi yılda daha hızlı dönmeye başladı. Avrupa başta tek bir ekosistem yaratmanın, Avrupa ülkelerinin daha büyük bir pazarla, daha istikrarlı bir büyüme elde edeceğini düşünüyordu. Biri düşerse, öteki kaldıracaktı. Ancak bu parçalı büyüme ve düzenleme modeli, zaman içerisinde bürokrasiyi haddinden fazla benimsedi. Bu durumu bir örnekle açıklayabilirim. 2018 yılında yürürlüğe konulan GDPR (Genel Veri Koruma Yönetmeliği), AB vatandaşlarının kişisel verileri koruma amacını taşıyordu. Kişisel verilerin işlenmesi ve saklanması konusunda Avrupa şirketlerine sıkı düzenlemeler yapıldı. Hatta başka bir ülkede faaliyet gösteren bir şirkette olsanız, Avrupalı birinin verilerini korumak hususunda aynı düzenlemelere tabisinizdir. Her ne kadar güvenlik konusunda bireylerin lehine de olsa, şirketlerin bu noktada sorumluluğunu artırmış olmak, Avrupalı şirketlere büyük yatırım yapma zorunlulukları getirdi. İhlalleri hemen bildirmek, saklamak gibi birçok yükümlülük şirketlerin üstüne yıkıldı. Tabi bu altyapı için çok yatırım gerekiyordu. Daha küçük ölçekli şirketler için bu yatırımların yarattığı maliyet ve harcadıkları zaman rekabette zorluk çıkardı. Büyük uluslararası şirketler, daha küçük Avrupalı şirketleri uyum sürecinde geçerek pazar hakimiyetini güçlendirdi ve daha kolay uyum sağlayabilen teknoloji şirketleri çoğunlukla Amerikalıydı. Her ne kadar artık dünyada verinin en kıymetli hazine olmasından kaynaklı artık veriyi korumak bir standart olsa da, Avrupa’da özellikle gelişen teknoloji şirketleri uyum sürecinde bu sancılarla ciddi biçimde pazar kaybettiler.
Görüldüğü gibi iki kıta farklı yönlerde. Biri geçen yılları regülasyona, diğeri ise deregülasyona, yani düzenlemeleri gevşetmeye harcıyor. Ekonomiler sarsıntı yaşadıkça regülasyon istenir. Ancak Avrupa’nın şu an yüzleştiği gibi bir durgunluk deregülasyonu elzem kılıyor. Yukarıda dünya artık daha hızlı dönüyor derken, kastettiğim şeyi açmakta fayda var. GDPR’yi örnek verme sebebim de zira bu. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak ekonomik faaliyetlerin içerisinde artık teknolojinin getirdiklerini ve hatta neler getirebileceğini görmezden gelmek kaybettirir. Teknolojiye dayalı her ne yapıyorsak, ekonomide yaratacağı sıçramayı ya da düşüşleri öngörmekte bir hayli zor. Yok saymak gibi bir seçenek hiçbir ülke için yok. Dolayısıyla Avrupa deregülasyona bir noktada evet derse ve en büyük ekonomisi Almanya meşhur borç frenini indirirse harcama yapması gereken yerlerden birisi de burası gibi görünüyor. Ancak teknolojiden önce dış ilişkileri düzeltmek için Almanya’nın önünde yine sanayiye, daha doğrusu savunma sanayine yönelik çözmesi gereken sorunlar var.
Bilindiği gibi, ABD, Avrupa’nın daha fazla savunma harcaması yapmasını istiyor. Geçtiğimiz günlerde İngiltere, Trump’ın bu çağrısına uyum sağladı ve önümüzdeki on yıl içerisinde savunma harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde üçüne çıkaracağını açıkladı. Şimdi gözler Almanya’da. Dünya Merz’in yaklaşımını yakından takip ediyor.
Her şey bir kenara, bugünden ötesi var. Elimizde emekliliğinde bakılması gereken, yaşlanan bir Avrupa nüfusu, bu yüzden büyümesi zorunlu olan bir Avrupa ekonomisi var. Son dönemde yapılan araştırmalara göre iki sene süren durgunluğun ardından, ellerinde en az milli hasılasının yüzde birini harcayabilecek kaynak var. İlki savunma, ikincisinin ise düzenlemelerin hafifletilmesi ile biraz daha başarı şansı doğurabilecek bir teknoloji sektörü var. Ancak zaman az. Almanya için Scholz, Avrupa’nın en büyük ikinci ekonomisinin lideri Macron’la elektrikli araçlardan, enerjiye kadar birçok konuda karşı karşıya gelmişti. Artık her iki ülkede, uluslararası rekabet arenasında geride kalmanın ve hatta geride kalmış olmanın, yakın gelecekte daha büyük sıkıntılara gebe olduğunu biliyorlar.
Demografi öngörüsü çalışmalarına göre 2040 yılına kadar her yıl ortalama iki milyon çalışanın işgücünden ayrılacağı düşünülürse, inovasyon ve verimliliği sağlamak şart. Gelecekte bu nüfusa bakabilmek için ise en marjinal verimi artıracak olan teknoloji sektörüne yatırım gerekiyor. Bu yatırımların hızlıca hayata geçebilmesi için ise bir Avrupa ülkesinin kendi düzenlemelerini aşıp, Avrupa standartlarına da uyum sağlamak için uğraştığı sürecin hafifletilmesi ve hızlandırılması gerekiyor. Diğer ülke ilişkilerinin ekonomi için yaratabileceği sorunları aşmak için ise, savunma harcamalarını artırmak elzem görünüyor. Dolayısıyla, tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, alışılagelmişten farklı olarak Avrupa için deregülasyon ve harcama zamanı artık ertelenemeyecek kadar elzem diyebiliriz.