6 Şubat tarihinde yaşadığımız depremin üzerinden 1 yıl geçti. Ne giden canlarımızın acısının azalması mümkün ne de deprem bölgesinde aradan bir yıl geçmesine rağmen hayatın normal akışına dönebilmesi.
O günkü kayıplarımızı ve hasarı geri getirme imkânımız yok. Ama bundan sonra gelecek depremlere hazırlanma imkânımız var.
Bloomberg Businessweek Türkiye’nin bu sayısında, kapağımızı deprem sonrasında dönüşümde son 1 sene içinde nereden nereye geldiğimize ayırdık.
Arkadaşımız Sinan Koparan, İstanbul örneğinden yola çıkarak kentsel dönüşüme dair neler yaptığımızı, ne zorluklarla karşılaştığımızı araştırdı.
Sonuçlar çok iç açıcı olmamakla birlikte, farkındalığın sürdüğünü görmek bardağın dolu tarafı.
Burada merkezi yönetimin yükümlülükleri, belediyelerin yükümlülükleri, sektör temsilcilerinin ama en çok da vatandaşın yükümlülükleri var.
Bugün özellikle İstanbul’un Anadolu yakasında bina yenileme çalışmalarının hızlandığını görmek çok önemli.
Çevre Şehircilik ve İklim Bakanı Mehmet Özhaseki’nin öncülüğünde çıkarılan son yasanın işlemeye başladığını görüyoruz.
Adı “kentsel dönüşüm” olan, ancak aslında “bina yenileme” olduğunu hepimizin bildiği çerçeve; son düzenlemeden bu yana daha iyi çalışıyor.
Özellikle bina yenileme kararlarında getirilen yüzde 50 kabul oyu yeterliliğinin katkısının çok büyük olduğu anlaşılıyor.
“Benim evim neden küçülüyor?”, “Neden balkonum olmuyor?”, “Ben daha büyük daire istiyorum” gibi gerekçeler gösterilerek yapılamayan binalar, kişisel kapris ve taleplerin çok ötesinde bir can kaygısı ile yıkım kararına koşuyor.
160 bin başvurudan 35 bininde tarama yapılabildiğini, bunların yarısının riskli ya da yüksek riskli çıktığını biliyoruz.
Her ne kadar yoğunluk ve birikim olsa da, bina kalitesine dönük testlerin arttığını, yıkım kararı çıkan bina sayısının yükseldiğini görüyoruz.
Ama çalışmalara rağmen hızın da imkânların da yeterli olmadığını görüyoruz.
Yapı ruhsatı alınan bina sayısının 2023’ün ikinci çeyreğinde yüzde 7, üçüncü çeyreğinde ise yüzde 24.9 artmış olması, vatandaşın hızlı çözüm talebinin göstergelerinden birini oluşturuyor.
Bina ölçüm kısıtları nedeniyle yeterince büyüyemeyen ikinci çeyrek sonrasında neredeyse yüzde 25’e ulaşan yapı ruhsat sayısı artışı insanların bu konudaki taleplerinin ne kadar belirgin olduğunun göstergesi.
Ruhsat verisinde ikinci çeyrekte yüzde 33.4 büyüyen, üzerine üçüncü çeyrekte yüzde 35 artan daire sayısındaki artış da buna kanıt olarak görülebilir.
Binaların yenilenmesi konusunda biraz daha hareketlenmiş olabiliriz. Ancak yanıt bekleyen birçok sorumuz var ve bunlar hâlâ belirsizliğini koruyor.
• Tercih İstanbul özelinde riskli binalarda yaşayan 1,5 milyon kişinin taşınması mı, yoksa yerinde dönüşüm mü? Burada yetki ve karar mekanizması nasıl işleyecek?
• Yeni bir konuta geçişin yaratacağı finansal ihtiyaç nasıl karşılanacak?
• Önceki depremde en büyük sorunlardan biri, GSM operatörlerinin çalışmaması idi. Bu konuda gelişim için ne yapıldı, ne yapılacak?
• Diğer büyük sorun, yol alternatifi olmadığı için birçok yere yardımın ulaşamamasıydı. Bu konuda ne yapıyoruz? Nasıl bir planlamayla gidiyoruz? Örneğin İstanbul’un dar sokaklarında nasıl bir yardım çalışması üretilebileceğine dair planımız var mı?
• Büyükşehirlerin önemli bir bölümünde afet toplanma alanlarının imara açılması sonrasında şehir master planlarında bu konuda yeni bir çalışma yaptık mı? Bu konuda kamuoyunu yeterince bilgilendiriyor muyuz?
• Yükselen inşaat maliyetlerinin yarattığı güçlüklerin aşılması için devlet tarafından atılabilecek hangi adımlar var? Toplu alımlar ya da alım garantili üretim mekanizması konusunda herhangi bir çalışma var mı?
Soruları çoğaltabiliriz. Bu arada önemli bir bölümü deprem kuşağında yer alan Anadolu’da, tartışmayı İstanbul üzerinden götürmenin yarattığı haksızlık duygusunu da taşıyarak yazıyorum bu satırları.
Maalesef 17 milyonluk bu kentin nüfusu devasa, aldığı göç devasa, derdi devasa, trafiği devasa.
Son dönemin en popüler sözü olduğu için bu konuda affınıza sığınarak bitireyim.
“Türkiye’nin neresinde sorun olsa İstanbul yardıma koşar, oraya bakar. Ancak İstanbul’a bir şey olduğunda, tüm Türkiye birleşse İstanbul’u kurtaramaz.”