Avrupa Birliği, içinde bulunan 27 ülkesi ile yıllardır Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yarısını oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2023 yılının tamamında yaptığımız 255 milyar dolar ihracatımızın 104 milyar dolarını Avrupa Birliği’ne gerçekleştiriyoruz. Ülkemizin 45 milyar dolar ile Yakın ve Orta Doğu ülkelerine; yaklaşık 40 milyar dolarla Avrupa Birliği’nde olmayan diğer Avrupa ülkelerine yaptığımız yıllık ihracatı var.
Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin ekonomisi en büyük müşterimiz olması hasebiyle bizim için büyük önem taşıyor. Döviz kazandırıcı olduğu için zaman içerisinde iç talep riskini bertaraf etmek adına büyük küçük demeden ihracat yapmaya çalışan ülkemizin lokasyon itibarıyla ilk müşteri hedefi Avrupa oluyor. Ancak bu durgunluğun yavaş yavaş sonuna geldiğimizi düşünüyorum.
Yaklaşık bir yıldır Avrupa ekonomisi için durgunluğu konuşuyoruz. Salgın sonrası dönemde yükselen faiz ortamı, salgına borçlu yakalanan Avrupa şirketlerinde şartları daha da zorlaştırmıştı. Hem büyüme göstergelerinde, hem de önümüzdeki döneme ilişkin iş dünyası beklentilerinde bozulma yükselen faiz ortamında belirgin hale geldi.
Enflasyonla mücadelenin bedeli büyüme üzerinden yüksek faiz ile ödenirken, Avrupa’da iş gücü piyasası durumu fırsata çevirmişti. Enflasyon, ücret talebini yukarı tırmandırmaya devam ediyordu. Avrupa’da yaşlanan nüfus işgücünü daha kıymetli kılıyor elbette. Dolayısıyla işgücü yüksek enflasyonda hayat standardını korumaya çalışırken rekabetçiydi ve zam talebinde bulunurken eli kuvvetliydi.
Nihayetinde yüksek faiz enflasyona cevap verdi. Enflasyondaki katılık kırılmaya başladı. Alt göstergeler şu an için artık Avrupa’da hayat pahalılığı şikâyetlerinin sona ereceğine işaret ediyor. Bununla beraber rekabetçi iş gücü piyasasının da daha yüksek ücret talebi sonlanacak diyebiliriz. Çalışanların bu taleplerinin hafiflemesi önce devleti, sonra işverenleri rahatlatacak. Çünkü para politikası yapıcıları aslında ücret talebinin istihdam piyasasını ve fiyat göstergelerini bir süre daha yukarı doğru zorlayabileceklerini düşünüyorlardı. Bunun böyle gerçekleşmemesi para politikasına da nefes aldırdı.
Çarklar yeniden dönmeye başladı. Şuan için büyüme göstergeleri her ne kadar parlak bir tabloya işaret etmese bile, hala görece Avrupa içi yüksek diyebileceğimiz faiz ortamı, büyümeyi korkulduğu kadar incitmedi. Bahsettiğim gevşeme çalışanların düşen enflasyonla soğuyan maaş artışları talebi ile desteklenince, iş dünyasının da üretime dair güveni tazeleniyor.
Avrupa’da anket bazlı göstergeler çok yaygındır. Sonuçta Avrupa Birliği birçok ülkeyi temsil etmesinden kaynaklı, her ne kadar ana lokomotif bir iki ülke olsa bile politika yapıcılar açısından anket bazlı göstergelere önem atfediyorlar. Özellikle iş dünyasının beklentilerini geniş bir örneklemle ölçen pek çok anket bazlı gösterge, üretime ilişkin olumlu sinyaller vermeye başladı.
2024 yılının seçim yılı olmasından kaynaklı, hem dünyada, Avrupa için özellikle Fransa seçimleri bir takım endişeler yaratıyordu. Şimdilik iş dünyasında anket bazlı göstergeler bu endişelerin üretimi yavaşlatacağına ilişkin büyük bir kaygı taşımıyor. Her ne kadar dünyada devam eden savaşlar olsa ve politik kaygılar olsa da, Avrupa’nın mevcut durumu, para politikasını yumuşatmak için bu sene içerisinde yer olduğuna işaret ediyor. Bloomberg’in anketine göre Avrupa Merkez Bankası’nın gelecek sene sonuna kadar altı kez faiz indirmesi bekleniyor. Yakın zamanda gelecek olan PMI verileri ekonominin yönü konusunda daha fazla yol gösterici olacak.
Avrupa Merkez Bankası’nın başta enflasyon inadının kırılması ile beklenen faiz indirimleri, önümüzdeki dönemde iş dünyasının güvenini tazelemeye devam edebilir. Bu da bizim için en büyük pazarımız olan Avrupa’da işlerin yeniden canlanması anlamına gelecektir. Dolayısıyla bir yıl süren belirsizliğin ardından, en büyük pazarımızın yeniden iyileşeceğini düşünüyorum.