Merkez Bankası’nın mart toplantısında aldığı faiz kararı, piyasa oyuncularının önemli bir bölümü için sürpriz oldu. Çünkü seçim öncesinde agresif faiz artışı kararı açıklamak, bir merkez bankasının kolay kolay göze almak isteyeceği bir risk değil.
Üstelik Merkez Bankası’nın yeni yönetimi çok değil, yaklaşık 5 hafta önce Enflasyon Raporu toplantısında sıkılaşma düzeyini yeterli bulduğunu söylemişti. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de kendisiyle yaptığımız röportajda yüzde 45’lik politika faizinin yıllıklandırılmış bileşiğinin yüzde 56’ya denk geldiğini vurgulamış ve “yeterli” sinyali vermişti.
Ancak o günden bugüne geçen süre zarfında üç önemli değişiklik oldu.
Birincisi mart başında açıklanan şubat ayı enflasyonunun yüksek gelişiyle birlikte sıkılaşmanın enflasyonu dizginlemek için yeterliliği özellikle yabancı yatırımcılar tarafından sorgulanmaya başlandı.
İkincisi buna bağlı olarak iç talep inatçı şekilde güçlü kalmayı sürdürdü.
Üçüncüsü, yüksek gelen enflasyon, yaklaşan seçim ile birleşince kurda yükseliş beklentisi belirginleşti. Önce şirketler sonrasında da hanehalkı talebiyle birlikte, piyasada döviz talebi arttı. Merkez Bankası kurdaki talebi yönetmek adına önlemler aldı, ancak ciddi bir rezerv kaybı ile karşılaştı.
Keynes’in ünlü sözünü bilirsiniz...
“Koşullar değiştiğinde ben de fikrimi değiştiririm. Ya siz ne yaparsınız?”
Bu üç gelişme koşulları değiştirince, TCMB de duruşunu değiştirdi.
Şimdi bundan sonra neler olabileceğine bakmak gerek.
Çünkü bu adımın önemli sonuçları olacak.
Birincisi, mevduat faizleri karar öncesinde düz TL mevduat için yüzde 51-52’lere kadar gelmişti. Döviz dönüşümlü mevduatlarda yüzde 60’ların üzerinde dönemsel faiz bulunabiliyordu. Bankaların devam eden TL büyüme hedefleri doğrultusundaki yükümlülükleri faizlerin daha da yukarı gitmesiyle sonuçlanacak. İlk etapta mevduat faizlerinin yüzde 55-60 bandına doğru hareketlenmesi olası görünüyor.
Eğer TL’yi cazip kılacak yerlerde oluşmazsa yeni likidite önlemleriyle bu seviyelere doğru itileceğini öngörmek zor değil.
Mevduat faizinin 60’lara doğru hareketlendiği noktada kredi maliyetleri yüzde 70’lerin üzerine doğru gidecek.
Bundan birkaç hafta önce, şirketlerin yüksek buldukları maliyetleri nedeniyle kredilere mesafeli davrandığını hatırlatmış ve “Seçim sonrasına hazırlık, seçime hazırlıktan daha önemli” demiştik. Şimdi 70’i vermeye razı olsanız bile krediyi bulamama riskiniz var.
Çünkü yüzde 2’ye indirilen kredi büyüme hızı nedeniyle bankalar sınırın üzerindeyse size verdikleri 100 milyon liralık kredi için vadesi ne olursa olsun 1 yıl süreyle kredinin neredeyse yüzde 70-75’i kadar zorunlu karşılık ve menkul kıymet tutmak zorunda kalıyor. Herhangi bir bankanın bunu yapmak isteyeceğini öngörmek çok da makul değil.
Yani ciddi bir likidite sıkışıklığı bekleyebiliriz.
Mart kararı, haziran ayından bugüne kadarki Merkez Bankası kararları arasında en önemlilerinden biri. Zira faizi yükseltmenin yanında daha da artıracak alanı da açıyor kendisine.
-/+ 300 baz puan olarak belirlenen gecelik faizler yoluyla Merkez Bankası istediği gün paranın maliyetini yüzde 53’e kadar çıkartabilir.
İlerde isterse koridor genişliğini 5 puana çıkartarak, faizi yüzde 55 olarak da uygulayabilir.
Metnin içinde yer alan “gerekirse daha da sıkılaşırım” ve “aylık enflasyonda beklediğimiz seviyelere gelene kadar” ifadelerini dikkate almak gerek.
Bu iki ifade kısa süreli bir sıkılaşma değil, enflasyonu uzun vadeli bir sıkılaşmayla gerçekten indirme niyetinin olduğunu vurgulamak için ortaya konuluyor.
Bir başka sonuç döviz yatırımcısı için. Mevduat faizinin yüzde 60’lara geldiği yerde, TL’yi taşımamanın maliyeti aylık yüzde 5’e yükselecek. Kurun yüzde 5’ten fazla hareket etmediği her ay, döviz yatırımcısına eksi yazacak.
Bunlar güçlü mesajlar. Ancak Türkiye’de de insanların yıllar içinde birikmiş deneyimleri var. Dövizde olan yatırımcı uzun vadede 2010’dan, daha kısa vadede 2018’den bu yana sürekli kazanıyor. Bu algıyı kırabilmek için bu adımlar yeterli olacak mı, onu zaman gösterecek.
Çünkü dek değişken para politikası değil. Siyaset, seçim, Anayasa değişikliği ihtimalleri, yabancı yatırımcının bakışı gibi birçok parametre var.
Ancak şunu söyleyebiliriz...
Eğer program bu şekliyle sürdürülecekse, “TL’de reel değerlenme” söyleminin altı bu kararla düne göre daha dolu.