Giriş: Jeoekonomik entropi, küresel ticaretin düzensizliği ve bir kaosun anatomisi
Jeoekonomik entropi uluslararası sistemde düzenin çözülmesini, ekonomik ilişkilerin öngörülemez ve istikrarsız hale gelmesini tanımlamaktadır. Kavram, klasik fizikteki entropi kavramından esinlenerek, jeoekonomik düzlemde kurumsal yapıların işlevini yitirdiği, kuralların buharlaştığı ve uluslararası ekonomik aktörlerin davranışlarının giderek daha rastlantısal ve çatışmalı hale geldiği bir durumu tasvir etmektedir.
Küresel ticaretin uzun yıllar boyunca dayandığı kurumsal çerçeve –özellikle Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) sağladığı normatif sistem– erezyona uğrarken, büyük güçler ekonomik araçları gittikçe artan oranda jeopolitik amaçlar doğrultusunda kullanmaktadır. Küresel ticarette, artan çatışmacı ve korumacı eğilimler, yaptırımlar ve ambargo pratikleriyle kurallı sistem tasfiye olmakta, kuralsızlık egemen olmaktadır. Bu entropik ortamda, sadece uluslararası ekonomik düzen değil, aynı zamanda siyasal düzen de belirsiz ve muğlak hale gelmekte; yatırım kararları ertelenmekte, tedarik zincirleri parçalanmakta, Serbest Ticaret Anlaşmaları dahil (USMCA, TTIP v.b) ittifaklar çatlamakta ve küresel üretimin coğrafyası yeniden şekillenmektedir.
Çok taraflılık ilkesi yerini güçlü devletin asimetrik müzakere gücüne sahip olduğu ikili ya da bölgesel anlaşmalarla yürütülen, kısa vadeli ve güç hiyerarşisine dayalı ilişkilere bırakmakta; böylece sistem, normlara değil, güç konfigürasyonlarına göre işlemektedir. Jeoekonomik entropi, bu yönüyle sadece ekonomik sistemin dağılmasını değil, aynı zamanda uluslararası düzenin geleceğine dair yapısal bir çözülme sürecini de tanımlamaktadır. DTÖ temelli Küresel ticaret sistemi, artık sadece çözülmemekte; çöküşe geçen ABD hegemonyasının çöküşe geçmesi sebebiyle sistemi kimseye yar etmek istemeyen Sam Amca tarafından bizzat sabote edilmektedir.
Aslında kurallara dayalı çok taraflı sistem ve onun merkez kurumu olan DTÖ, 1999 Seattle’dan başlayarak sonraki başarısız DTÖ ‘Cancun Bakanlar Konferansı’yla etkisizleşmiş, 2008 dünya finansal krizi öncesi adeta bitkisel hayata girmişti. Obama döneminde DTÖ Temyiz Organı yargıçlarının atanmasının veto edilmeye başlanması, Trump döneminde ise son Yüksek Mahkeme yargıç atamaları da veto edilerek kurumun tamamen işlevsiz hale getirilmesiyle sistem fiilen çökertilmiştir. Trump’ın irrasyonel, tutarsız ve kaotik addedilebilecek politikalarıyla birlikte ticaret alanında korumacılık, jeopolitik rekabet ve ekonomik milliyetçilik insiyaki şekilde hızla yayılmakta, dünya ekonomisi yeni bir savaş riskini barındıran tehlikeli sulara sürüklenmektedir. Niall Ferguson genel olarak Batı ve özel olarak da ABD’nin topyekûn bir kurumsal çürüme sürecine girdiğinin altını çizmektedir. Bu süreç, sadece ticari değil, aynı zamanda Amerikan kurumsal yapısındaki topyekûn çözülmenin de bir yansımasıdır. Özetle, küresel ticaret sisteminin çöküşü, artık ABD’nin hegemonyasının çözülüşünün, ABD’nin uluslararası sisteme yönelik yükümlülüklerinden çekilişinin de doğal bir sonucu, Vaşington’un doğrudan eylemleriyle hızlanan tarihsel bir kopuştur.
Johan Galtung’un 2025’te ABD hegemonyasının çökeceğine dair öngörüsü artık bir spekülasyon olmaktan çıkmış, bilfiil yaşanmakta ve gözlemlenmekte olan bir süreci tarif etmektedir. Aslında sadece ABD değil Dünya sistemi de; ekonomi, siyaset, hukuk ve kültürel cephelerde eşzamanlı bir çözülme sürecine girmiştir.
Küresel sistemin (ekonomi ve medeniyet) polikrizi, tanımı ve sistemsel bağlamı
Birçok yazar ve analist, dünya ekonomisi ve ticareti dahil, küresel sistemde yaşanan sarsıntıların bir “çoklu kriz”e (multi-crisis) işaret ettiğinin altını çizmektedir. Küresel sistem düşünürü Nafeez M. Ahmed’in “Çoklu-kriz” (poly-crisis) kavramı, bu durumun hem nedenlerini hem de çözümün önündeki yapısal engelleri kavramlaştırıyor.
Ahmed’e göre: “Polikriz ya da çoklu-kriz, insanlığın birbiriyle etkileşim halindeki çok sayıda muhtelif krizlerle aynı anda karşı karşıya olduğu bir durumu ifade etmektedir. Hızla değişen siyasi dengeler, kalıcı hale gelen ekonomik kırılganlık ve oynaklıklar, bitmek bilmeyen iç savaşlar, kültürel, dinsel ve etnik kutuplaşmalar ve derinleşen ekolojik-enerji krizleri küresel ölçekte iç içe geçmektedir.” (Ahmed, 2024). Ahmed, yaşanmakta olan kaosu geçici bir jeopolitik veya ekonomik türbülans değil, küresel ölçekte sert bir faz değişiminin habercisi olarak görmektedir. Bu yazı, tam da bu eşik ve bağlamda, küresel ticaretin Trump Tarifeleri bağlamında sahnelenen, topyekun çözülme, “omega aşamasında” tecrübe edilen jeoekonomik entropiyi analiz etmektedir.
Kuralsızlığın kural olduğu omega aşaması:
Hegemonik ticari çöküş Donald Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımı, kurtuluş günü tarifeleri olarak adlandırılan dünya ekonomisinde tektonik deprem yaratan züccaciye dükkanına giren fil tarzındaki ticaret politikaları liberal uluslararası ticaret düzenin temellerini kökten sarsmıştır. ABD Çin dışında, Avrupa Birliği, Meksika ve Kanada gibi müttefik ülkelere de uyguladığı agresif tarife politikaları yoluyla yalnızca dış ticaret açığını hedeflemekle kalmamıştır. Adeta bir gelişmekte olan ülke edasıyla Vaşington stratejik addeddiği ürünleri ulusal güvenlik gerekçesiyle DTÖ GATT 94’ün XXI. Maddesine aykırı ve bu kuralı istismar ederek ilkesiz bir korumacılık politikasına odaklanmıştır. Bahse konu süreç, ileri teknoloji mamullerin illegal sübvansiyonu ve teşviki ekonomik ilişkilerin jeopolitik paranteze alındığı, daha sonra hemen her ürünün kapsama alınarak önlem yelpazesinin genişletildiği küresel bir ticaret düellosuna, dünya ölçeğinde bir kör dövüşe dönüşmüştür.
Bu dönüşüm, ticaretin salt ekonomik değil, aynı zamanda güvenlik odaklı ve siyasi bir araç olarak yeniden tanımlandığını gösterdi. Çok taraflı kurallara dayalı sistemin dışına çıkan bu yaklaşım, küresel tedarik zincirlerinde kırılmalar, belirsizliklerle malul ve bloklar arası rekabetin keskinleşmesiyle sonuçlandı (Ahmed, N. M. (2025b, Nisan 16). Karmaşıklık biliminden ödünç alınan “Omega aşaması” kavramı, sistemlerin çöküş öncesi kaotik, öngörülemez ve düzensiz bir evreye girdiği dönemi tasvir eder. Küresel ticaret sistemi bugün bu evrenin tam ortasındadır. Çok taraflılık çözülmekte, bölgeselleşme eğilimleri güçlenmekte ve güvene dayalı işbirliklerinin yerini karşılıklı paranoyak iktisadi şüphecilik almaktadır. Dünya Ticaret Örgütü’nün anlaşmazlık çözüm mekanizmasının fiilen işlevsiz hale gelmesi, ülkeleri kendi kurallarını dayattıkları bir düzene yönlendirmiştir. ABD-AB-Çin ekseninde gelişen sübvansiyon savaşları, tarife dışı engellerin yaygınlaşması ve teknolojik ayrışma süreci bu sistemik entropiyi daha da derinleştirmektedir (Ahmed, N. M., 2025b, Nisan 16).
Sistemik türbülans ve bir medeniyet çözülmesi olarak küresel ticaret krizi
Trump yönetimi, yalnızca Çin gibi rakiplere değil; Kanada, Meksika ve Avrupa’daki NATO müttefikleri gibi geleneksel ortaklara karşı da agresif, öngörülemez ve kuralları ihlal eden ticaret önlemleri uyguladı. “Ulusal güvenlik” gerekçesiyle çelik ve alüminyum gibi temel girdilere getirilen tarifeler, DTÖ norm ve kurallarını sistematik biçimde aşındırdı. ABD’nin günübirlik ticaret politikası kararları, yalnızca kendi ticaret sistemini değil, küresel arz zincirlerini ve ticaret rejimini de istikrarsızlaştırdı. Bu yaklaşım, kurallı ticaret düzeninden bilinçli bir kopuşu ve uluslararası sistemin öngörülebilirliğinde derin bir kırılmayı temsil eder. Bu bağlamda Trump dönemi, hegemonik liderlikten “tek taraflı ekonomik güvenlikçilik”e geçiş olarak okunabilir. Ticaret savaşları sadece ekonomik değil, aynı zamanda medeniyet ölçeğinde bir dönüşümün işaretidir. Ahmed’in “gezegensel faz kayması” kavramsallaştırmasıyla, insanlık eski kurumsal yapıların dağılıp yeni kombinasyonlara yer açtığı bir “serbest kalma” evresine girmiştir. Trump’ın tarifeleri ve kurumsal çözülme hamleleri, bu büyük geçiş sürecinin ABD merkezli yansımaları olarak değerlendirilebilir (Ahmed, 2025a)
ABD’nin kurumsal mimarisinden geri çekilişi:
Çok taraflılığa veda Liberal uluslararası düzenin omurga ve iskeleti, adım adım çözülmektedir. ABD, uzun yıllar küresel yönetişimin taşıyıcı sütunu olmasına rağmen, artık bu rolünden bilinçli olarak çekilmektedir. 2024– 2025 döneminde Dünya Ticaret Örgütü’ne sağlanan fonlar kesilmiş, üyelikten çekilme tehditleri artmıştır. DTÖ’nün tahkim mekanizması işlevsiz hale gelirken, savaş sonrası dönemin çok taraflı serbest ticaret sisteminin yerine ikili anlaşmalara ve korumacı bloklara dayalı parçalı bir yapı geçmeye başlamıştır. Bu çözülme süreci, aynı zamanda yeni yapıların doğumuna da zemin hazırlamaktadır: Bölgesel ticaret ittifakları, yerelleşmiş üretim ağları, karaborsalar ve alternatif teknolojik geçiş yolları hızla ortaya çıkmaktadır (Ahmed, 2025b; Ahmed, 2025c).
Nafeez Ahmed' (2025) “Trumpocracy 2.0” başlıklı makalesinde, Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Elon Musk’ın öncülüğünde yürütülen, Amerikan demokratik denetim mekanizmalarını zayıflatmaya yönelik girişimleri, yalnızca ABD’nin siyasal sistemi için değil, aynı zamanda bu sistemin merkezinde yer aldığı küresel hegemonik düzenin yapısal geleceğine dair bir kırılma olarak değerlendirmektedir. Ahmed’e göre, bu gelişmelerin “gezegensel evre değişimi” kuramıyla okunması, endüstriyel uygarlığın yaşam döngüsünde artık çöküş (release) ve yeniden örgütlenme (reorganisation) aşamalarına geçildiğini göstermektedir. Bu safhada, mevcut fosil yakıt temelli altyapının hızla çöküşü, liberal mekanizmaların çözülme süreci, otoriter eğilimleri ve teknokapitalist tahakküm biçimlerini beslemektedir.
Bu bağlamda, Musk’ın federal sistem içindeki veri ve ödeme altyapısına erişim arayışı, yapay zekâ kontrollü bürokratik bir teknokrasi kurma hedefiyle birleşmekte, ABD başkanlık sistemi içinde merkeziyetçi, post-liberal bir dönüşüm sürecine zemin hazırlamaktadır (Ahmed, 2025). Ahmed’in analizine göre bu süreç, yalnızca siyasal değil, aynı zamanda epistemolojik bir dağılma süreciyle birlikte ilerlemekte, toplumsal kutuplaşma ve yönetişim krizleri derinleşerek yeni bir uygarlık döngüsünün eşiğine işaret etmektedir.
Galtung’un kehaneti: Hegemonik yorgunluk, Amerikan kurumsal mimarisinin Sovyet tarzı çöküşü
Norveçli barış araştırmacısı Johan Galtung, ABD’nin küresel hegemon olarak 2025’te çökeceğini yıllar önce öngörmüştü. Galtung’un teorisinde, içsel kutuplaşma, dış savaşlara aşırı bağımlılık, ekonomik adaletsizlik ve kurumsal yıpranma bu çöküşün temel dinamikleriydi. Trump dönemi, bu eğilimlerin çoğunu hızlandırdı: Kurumsal güven eridi, sosyal kutuplaşma derinleşti, ABD dış politikada öngörülemez oldu ve yalnızlaştı. ABD’nin çöküşü, Sovyetler Birliği’nin yaşadığı yıkıma benzer bir rotada ilerliyor. Bu süreç, sadece dış politikada bir gerileme değil, aynı zamanda ülkenin içyapısındaki çözülmeyi de gözler önüne seriyor. 2000 yılında Johan Galtung’un yaptığı öngörü, ABD’nin çöküşünün 2025’te başlayacağı yönündeydi ve bugün bu tahmin, Trump’ın ikinci döneminde gerçeğe dönüşmeye başladı. Trump’ın yönetimi, Amerikan hükümetinin temellerini sarsarken, ülkedeki demokratik yapıları da zayıflatıyor. Bu durum, ABD’nin küresel egemenliğinden geri çekilmesiyle birlikte, içsel bir çözülme olarak karşımıza çıkıyor. ABD, şu anda ciddi bir “çoklu kriz”le (polycrisis) karşı karşıya. Ekolojik, ekonomik ve siyasi krizlerin birleşimi, devletin geleneksel yönetim biçimlerinin işlevini kaybetmesine neden oluyor. ABD’nin askeri-sanayi kompleksine ve savaş odaklı diplomasiye olan aşırı bağımlılığı, bu çöküşü hızlandıran en önemli faktörlerden biri. Bu durumu, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne benzer şekilde değerlendiren Wim Naudé, Batı’da, özellikle de ABD’de çürümeye yol açan “yedi temel faktörün” altını çizmektedir. Bu faktörler şunlar:
1. Askeri-sanayi kompleksi ve kinetik diplomasi: Aşırı askeri harcamalar ve savaş ekonomisi.
2. Bilimsel araştırmaların politikleşmesi: Uzmanlara olan güvenin kaybolması ve bilimsel araştırmaların ideolojik baskılara uğraması.
3. İnovasyona teşvik etmeme: Yenilikçi girişimlere engellerin çıkarılması.
4. Teknolojik muhafazakârlık: Yeni teknolojilere karşı direnç ve eski sistemlere bağlılık.
5. Bilgi balonları ve toplumsal kriz: Misinformasyonun artışı ve toplumun temel gerçeklerde anlaşmazlığa düşmesi.
6. Bankerlerin hâkimiyeti: Finansal sistemin giderek daha çok spekülatif kazançlara yönelmesi ve bu durumun artan eşitsizliğe yol açması.
7. Hidrokarbon çağının sonu: Fosil yakıtlara olan bağımlılığın sürmesi ve buna karşın yenilenebilir enerjiye geçişin yavaş olması.
Naudé’nin analizine göre, ABD, Sovyetler Birliği’nin izlediği yolu takip ediyor. Hem ekonomik durgunluk hem de kurumsal çöküş, bu sürecin belirgin işaretleri. Ancak bu çöküş, aynı zamanda yeni bir dünya düzeninin doğma potansiyelini de taşıyor. Eski sistemin sonu, yenisinin başlangıcı olabilir. Sonuç olarak, ABD’nin çöküşü, sadece bir devletin çöküşünden ibaret değil. Bu süreç, Batı’nın egemenliğinin son bulmasının ve yeni bir dünya düzeninin şekillenmesinin de habercisi.
Sonuç: Ticaretin geleceği, hegemonya sonrası dönemin jeoekonomik denklemleri
Küresel ticaretin “omega aşaması” yalnızca ekonomik bir çözülme değil, aynı zamanda medeniyet düzeyinde tektonik bir kaymanın, büyük bir jeopolitik ve ekonomik kırılmanın da habercisidir. Trump döneminde kurumsal çöküşün hızlanması, ticaretin normatif çerçevesinden uzaklaştırılması ve çok taraflılığa karşı sistematik bir saldırı, sadece ABD’nin içsel dönüşümünün değil, aynı zamanda Batı merkezli liberal düzenin tarihsel tükenişinin de bir yansımasıdır. Wim Naudé’nin vurguladığı gibi, bu çözülme süreci yalnızca liderlik krizleri ya da dışsal şoklarla değil, aynı zamanda derinleşen eşitsizlikler, teknolojik dönüşümün kontrolsüzlüğü, yapay zeka devriminin getireceği belirsizlikler ile kolektif küresel yönetişim kapasitesinin çöküşüyle iç içe geçmektedir.
Vaşington’un Hegemonik çöküşüyle birlikte güvenlik sahasında agresifleşmesi, sistematik biçimde uluslararası kurumlardan ayrılması, Trump’ın kural tanımaz korumacılığı, küresel ölçekte ekonominin diğer sahalarına da hızla yayılan iktisadi milliyetçilik ve nihayetinde uluslararası ticareti salt bir alışveriş mekanizması değil, güvenlik, güç ve beka stratejilerinin temel aracı haline getirmiştir.
Bu bağlamda, Trump sonrası dönemde dahi sürmesi kesin gibi görülen küresel ekonomideki “kuralsızlaşma, normsuzlaşma eğilimi” geçici bir sapmaya değil, neredeyse yapışkan bir anomi ile malul yapısal bir yıkım dönemine girdiğimizin işaretlerini vermektedir. Galtung’un ABD’nin 2025 yılında yıkılacağına dair kehaneti, artık salt bir tahmin ya da basit bir öngörü değil, gözlemlenebilir olgularla desteklenen bir tarihsel realiteye dönüşmüştür. ABD’nin hegemonik çözülüşü, sadece askeri ya da diplomatik anlamda değil; aynı zamanda ticari, teknolojik ve kurumsal düzendeki kurucu rolünün çöküşü anlamına gelmektedir. Bu çöküş, Naudé’nin kavramsallaştırmasıyla, neoliberal küreselleşmenin son evresi olan “de-globalization/ tersine küreselleşme” sürecinin, yeni jeoekonomik bloklaşmalar, artan askeri çatışmalar, kaotik bir ticari korumacılık ve ekonomilerin her yanına yayılan yükselen bir iktisadi milliyetçilik etrafında şekillendiğini göstermektedir.
Bundan sonra, uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu temel soru şudur: Kuralsızlığın norm haline geldiği bu entropik düzende, küresel ticaretin yeniden anlamlandırılabileceği yeni bir paradigma geliştirilebilir mi? Yoksa medeniyetlerin çözülme evresinde ticaret, yalnızca krizlerin yeniden üretildiği bir “şiddet dili’’ne mi dönüşecektir? Dünya Ticaret Örgütü’nün Doha Kalkınma Gündemi Müzakerelerinin tıkanması ile sembolleşen çok taraflı sistemin çözülüşünden sonra, küresel ekonomi ve güvenliğe yeniden istikrar kazandıracak bir düzenin kurucu ilkeleri ve müzakere modaliteleri üzerinde uzlaşmak üzere dünya ülkeleri ortak bir irade sergileyebilecek, sağlam bir zeminde bir araya gelebilecek midir?
Kaynaklar
Ahmed, N. (2025, Mart 24). The US is collapsing like the
USSR – so what comes next. Age of Transformation. https://
ageoftransformation.org/us-collapse-ussr-what-next/
Ahmed, N. (2025, Nisan 16). Tariffs, turbulence and
transformation: Trump 2.0 and planetary ‘release’. Age
of Transformation. https://ageoftransformation.org/
trump-2-planetary-release/
Ahmed, N. (2025, Mart 12). Drill baby drill, imperial Trump
and the collapse of American energy dominance. Age of
Transformation. https://ageoftransformation.org/drill-babydrill-imperial-trump-and-the-collapse-of-american-energydominance/
Ahmed, N. (2025, Şubat 11). Trumpocracy 2.0, the collapse
of the American dream and the battle for the next system.
Age of Transformation. https://ageoftransformation.org/
trumpocracy-collapse-american-dream/
Wim Naudé (2024), “The End of the Empire that
Entrepreneurship Built: How Seven Sources of Rot
will Undo the West”, Foundations and Trends® in
Entrepreneurship: Vol. 20: No. 5, pp 481-573. http://dx.doi.
org/10.1561/030000012