1817’de İngiliz sanayici ve sosyalist öncü Robert Owen, modern çalışma saatlerinin temelini atan “Sekiz saat iş, sekiz saat dinlenme, sekiz saat uyku” fikrini öne sürmüştü. Owen, işçilere adil davranışı ve iş yönetiminde yenilikçi felsefeleri benimseyerek dönemin en başarılı fabrikalarından birini yarattı. Ancak bu yenilikçi çalışma modelinin toplumda kabul görmesi uzun yıllar aldı ve kadınlar ile genç işçilerin çalışma sürelerini sınırlayan yasalar çok sonra somutlaşmaya başladı. Geçtiğimiz bir kaç hafta önce, LinkedIn kurucu ortağı Reid Hoffman, yapay zeka teknolojisinin iş dünyasında yaratacağı devrimlerle ilgili çok önemli öngörülerde bulundu. Hoffman’a göre, 2034 yılında 9’dan 5’e kadar süren geleneksel sekiz saatlik mesai kavramı tamamen sona erecek ve gig ekonomisi (serbest zamanlı çalışma ekonomisi) ile esnek çalışma modelleri ön plana çıkacak. Bu yeni model, iş ve özel hayat arasında daha esnek sınırlar sunacak ve çalışma saatleri bireylerin kişisel ihtiyaçlarına göre şekillenecek. Hoffman’ın yaptığı açıklamalarda yapay zekanın yükselişi, bu dönüşümde kritik bir role sahip olacak.
Yapay zeka, iş süreçlerini otomatize ederek verimliliği artırırken, serbest meslek sahipleri ve gig ekonomisi çalışanları için yeni fırsatlar yaratmaya devam edecek. Özellikle 2024 itibarıyla gig ekonomisinin 500 milyar dolarlık ekonomik değere ulaştığını da hatırlatmak istiyorum. Bu ekonomik büyüklük, serbest çalışanların ve esnek iş modellerinin küresel ekonomideki önemini gösteriyor ve şirketlerin insan kaynakları departmanlarının çözmesi gereken çok büyük bir çalışma modeli probleminin de yaklaştığına işaret ediyor. Yapay zekanın, veri analizi, müşteri hizmetleri, pazar araştırmaları gibi birden çok alanda işleri daha hızlı ve etkin bir şekilde tamamlamamıza olanak tanıyarak çalışanların daha stratejik görevlere odaklanmasını sağlaması da mesleki açıdan yeni açılımları beraberinde getirecek gibi duruyor.
Aynı zamanda, sadece serbest meslek sahiplerinin değil, beyaz yakalıların da birden fazla projede ve disiplinde yer alma esnekliği de çoklu kariyer imkanlarını, profesyonel ve kişisel yaşamlara daha iyi entegre edilmesine yardımcı olacak. Tarihten bir başka örneğe bakacak olursak Henry Ford’un 1905’te başlattığı sekiz saatlik iş günü uygulaması gibi geçişlerin de şirketler için yepyeni bir modele adaptasyonu beraberinde getirdiğini hatırlamak gerekiyor. Ford’un bu adımı, iş dünyasında çalışanların haklarına saygı duymanın ve onlara iyi koşullar sunmanın şirketler için ne kadar olumlu geri dönüşler sağlayabileceğinin bir kanıtıydı.
Günümüz dünyasında çalışan haklarının, mesai kavramını yeniden tanımlayacağı ve tek bir işte/ unvanda sekiz saatlik mesai kavramının sonuna yaklaşırken 200 yıllık bir ezberin bozulacağına inancım tam. Özellikle son birkaç yıldır başta Kuzey Avrupa olmak üzere öne çıkan haftada dört gün çalışma üç gün tatil gibi iş modellerinin de denendiğini unutmamak gerekiyor. Sonuç olarak, Owen’ın 200 yıl önce öncülük ettiği sekiz saatlik iş gününden, Hoffman’ın günümüz yapay zeka destekli esnek çalışma modellerine kadar uzanan bu mesai anlayışı evrimi, iş dünyasının hem geçmişten dersler alması hem de geleceğe yönelik yenilikçi yaklaşımlar geliştirmesi gerektiğini gösteriyor. İş dünyasının, teknolojinin sağladığı imkanları kullanarak çalışma modellerini daha da insan odaklı hale getirme potansiyeli, verimliliğin anahtarı olacak. Bu yeni model, iş ve özel hayat arasında daha iyi bir denge sunarken, aynı zamanda “iş yeri” kavramını da tüm dünyada sorgulatacak bir güce sahip olacak gibi görünüyor.