Zorlu bir coğrafyada, kimi zaman bilimin de ışığından ayrılarak geçirdiğimiz bir yüzyıl. Yakaladığımız birtakım fırsatların yanı sıra, son derece güçlü bir potansiyelimiz olmasına rağmen ülke ekonomimizi dünyada çok daha iyi yerlere getirebilecekken kaçırdığımız pek çok fırsat…
Geçmişte yaptığımız eksik adımlardan ders alıp, geleceğe bakacak olursak, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında daha iyisi için ne yapmalıyız? Elbette öncelikle hukukta ve eğitimde atmamız gereken pek çok adım var. Sağlıklı işleyen bir ekonomi için bu iki bacak olmazsa olmaz. Ekonomi tarafına baktığımızda ise atmamız gereken en önemli adım, beşerî sermayemizi güçlendirmek ve köklü kurumlarımızı yeniden ayağa kaldırarak politika inşa edebilme ve bunu her ne olursa olsun sürdürme kapasitesine erişmek.
Ne yazık ki bu konuştuğumuz ya da kaleme aldığımız kadar kolay bir süreç değil. Türkiye’nin var olan siyasi süreçten bağımsız her kim iktidarda olursa olsun devlet politikası olarak bu politikaları benimsemesi ve iktisadi kalkınma stratejisini buna göre inşa etmesi ve koruması gerekiyor. Beşerî sermayenizin güçlü olmadığı ve kurumlarınızın politika yapabilme kapasitesi zayıfladığı süreçlerde ülke ekonomisinin güçlenmesi, karar alması, uzun vadeli planlar yapıp uygulaması söz konusu olamıyor. O yüzden de ikinci yüzyılımızda daha iyisini yapmak istiyorsak öncelikle bu alanlara bakmalı bu süreçlere odaklanmalıyız. Bugün kaybettiğimiz her dakika, ülke ekonomimizin global ekonomiden aldığı payın azalması ile sonuçlanıyor.
Tüm bunları yaparken de iktisat biliminin bize gösterdiği kanıtlanmış yöntemlerden sapmamamız gerekli. Global temanın nereye gittiğini görmek, yeşil dönüşüm mü dijitalleşme mi yapay zekâ mı bu süreçleri çok iyi takip edip uygulama alanları yaratmalıyız. Diğer türlü 1990’larda ya da 2000’li yılların başında başka ülkelerin başarı elde ettikleri modelleri bugün kopyalamaya çalışmak ekonomide fayda sağlamıyor, çünkü küresel ekonomi sürekli bir evrim geçiriyor, yerinde saymıyor. Her ne kadar bu süreçler robotlaşma, otomasyon gibi gözükse de insani sermayenin payının tüm bu uygulamalarda ne kadar mühim olduğunu bilip eğitim sistemimizi ona göre şekillendirmemiz lazım. Sadece bu da yetmiyor; yetişen başarılı genç beyinlere refah içinde yaşayacakları bir ortam bir gelecek sunmamız gerekiyor ki beyin göçünün önüne geçebilelim.
TUSİAD olarak geçtiğimiz yıl hazırlamış olduğumuz “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporu önümüzdeki yüzyılda daha iyisi için ne yapmamız gerektiğine kapsamlı ışık tutar nitelikte.
Bugün küresel ekonomide gelişmiş ekonomilerin ortak noktasına baktığımızda refahın temeli maddi kaynaklardan sağlanmıyor. Maddi olmayan kaynakların ekonomiye katkısı ön plana çıkıyor. Dolayısıyla iktisadi süreçte nasıl ve ne kadar büyüdüğünüz değil, gerçekten kalkınma sağlayıp sağlayamadığınız, refah artışına erişip erişmediğiniz önem kazanıyor. Yüksek büyüme sağlayıp kalkınamayan pek çok ekonomi olduğunu unutmayalım.
Güncele ait sorunlar elbette önemli fakat geniş bir perspektiften baktığınızda konjonktürün size sunduğundan öte, sizin ülke olarak nasıl bir strateji benimsediğiniz kalkınma sürecinde mühim. Gelişmiş ekonomilerin kalkınma süreçlerine baktığımızda da üç temel unsur karşımıza çıkıyor;
1) İnsani gelişme ve yetkinleşme
2) Bilim, teknoloji ve inovasyon
3) Siyasi, ekonomik, toplumsal kurumlar ve kurallar
Bu üç maddenin ilk bacağı, ikinci ve üçüncü maddeleri uygulamanız için olmazsa olmaz koşul. Yetkinleşmiş bir insani güç olmadan ne bilimi kullanabiliyorsunuz ne teknolojiyi geliştirebiliyorsunuz ne de ekonomide, kurumlarda kurallı işleyen istikrarlı bir süreç inşa edebiliyorsunuz.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının inşasında insani gelişme ve bilimsel ilerlemeyi tamamlayacak ana unsur ise iyi tasarlanmış kurum ve kuralların mevcudiyeti. Ancak ve ancak bu alanlarda eş zamanlı ilerleme kaydettiğimiz takdirde, sürdürülebilir kalkınmayı başarabiliyoruz. İhtiyacımız olan şey, toplumsal dönüşümü gerçekleştirmeyi hedefleyen ve bu üç temel unsur üzerine kurulmuş bir kalkınma modeli.
Cumhuriyetimiz çok kıymetli, ikinci yüzyılımızda ekonomimizde daha iyisini yapmak istiyorsak refah seviyemizi yükseltmenin yolu maddi olmayan bu üç alana yatırım yapmaktan geçiyor. Yani insanımızın eğitimine, bilime ve kurumlara…