Parayı aradığınızda bulabileceğiniz iki yer vardır. Ya kendi cebiniz; yani özkaynağınız, ya da başkasının cebi; yani dış finansmandır. Dünyada 2008 krizinden sonra para arandığında herkese ilk olarak başkasının cebindekini kullanmak mantıklı geldi. Ancak aslında bu eğilim nerdeyse 20 yıldır devam ediyor. İki büyük süper güç olan ABD ve Çin, bu borçlanma stratejisi ile dünyanın geriye kalanı ile arayı açtı. Şimdi ise geçen 20 yılın güç kaynağı olan borç, geleceklerini tehdit ediyor. Bu tehdit, ilk olarak 2008’de ikinci olarak ise pandemide belirgin hale geldi.
Gelişmiş ülkelere baktığımızda 2013 yılında borcun milli hasılaya oranı yüzde 110 seviyesindeyken 2023’te yüzde 119 seviyesine yükseldi. Önümüzdeki 10 yılda bir 10 puan daha yükselmesi bekleniyor. Aslan payı nerdeyse ortalamadan iki kat yukarda borçluluğuyla dikkat çeken Japonya’da. Mevcut durumda pandemi sonrası toparlanma ve Ukrayna-Rusya savaşını ana etken sayabileceğimiz kamu borçluluğunun devam eden riskleri ise jeopolitik ve iklim riskleri. Dolayısıyla kamu borcu riskinin azalması; sadece para politikalarındaki gevşeme ile doğru orantılı konuşabileceğimiz bir konu
Gelişen ülkelerde de durum çok farklı değil hatta daha kötü. 2013 yılında yüzde 36 olan kamu borcunun milli hasılaya oranı 2023’te yüzde 56’ya yükseldi. Önümüzdeki on yılda ise on puandan daha fazla artması bekleniyor. Bu borcun asıl sorumlusu gelişen ülkeler içinde Çin olmakla beraber, eğer faizlerde düşüş beklentisi olmasaydı büyüme tahminleri daha da aşağı gelecek ve gelişen ülkelerin borç riskini artıracaktı.
Bu arada değineceğim husus borcun bulunması değil, ne için kullanılacağı aslında. Çünkü her ülkenin kendine özgü kaynakları ve hedefleri var. Suudi Arabistan’ın petrolü, Rusya’nın doğalgazı mesela doğal kaynağa örnek gösterilebilir. Çin ve Hindistan gibi ülkelerde nüfus yoğundur, işgücü zengindir. Almanya gibi teknolojiye yatırım yapanlar, bugün kendilerine sanayi sektörünü geliştirip kaynak yarattılar. Bu kaynaklara sahip olmak, yaratmak ve üretmek için bir noktada diğerlerinden farklı bir şey yapmış olmak gerekir. Bunların yapmak istediklerinize yetişmediği yerde de borçlanırsınız. Eliniz ne kadar zayıfsa o kadar maliyetli borçlanırsınız. Ancak borç, nihayetinde borçtur ve kullandığınız kaynağı boşa harcamış olursanız ve paraya para katamayacak işler yapamazsanız, vadesi geldiğinde elinizde patlayacak bir bomba olur. Çünkü borç dediğimiz kavram, aslında bir nevi gelecekten çalmaktır. Ve faiz yani borcunuzun size maliyeti geleceğinizde kazanmayı beklediğinizden ödediğiniz paradır. Aldığınız borçla kaynaklarınızı zenginleştirip üretimi artıramazsanız borç can yakar.
Borç verimli kullanıldı demek için; borcu olanın potansiyel büyüme alanlarına odaklanması gerekir. Önce kötü örneği vereyim. Çin inşaat ve gayrimenkul alanlarına ağırlıkla yatırım yaptı ve borcunu büyüttü. Ancak inşaat büyümeye tek seferlik katkı sağlar, uzun vadeli değil. Benzer bir kaynak verimsizliğini bizde 2008 sonrası dönemde gördük. Para musluklarının açıldığı dünyada pastadan payımızı aldık. Ama o payı uzun dönemde büyümeye katkı sağlayacak yatırımlar varken inşaatta kullandık. Gelişen ülkelerde de Japonya kötü örnek gösterilebilir. Nitekim yaşlanan nüfus, bir yandan üretimi azaltırken bir yandan da kamunun sosyal güvenlik maliyetlerini artırıyor.
Almanya ise bütçe disiplini konusunda iyi bir örnektir. Avrupa ortalamasından düşük olan borçluluk göstergeleri şimdiye kadar kullandıkları borcu ağırlıkla sanayi ve teknolojiye ayırarak potansiyel büyümesine yaklaştırmış, üretimi sürekli hale getirmiştir. Her ne kadar Rusya’nın en büyük müşterisi olsa da Ukrayna-Rusya savaşı etkisiyle yükselen enerji fiyatlarıyla, ekonomisi direncini ispat etmiş gibi görünüyor.
Tarih bize bunların neticesinde bir mesaj veriyor. Evet belki Çin, yüksek borçluluğu ile risk altında. Ama geride bıraktığımız yıllarda borcu değerlendirdikleri yerler onları ABD ile rekabet eder hale getirdi. Şimdi ise yavaşlayan inşaat borçluluk üzerinde risk oluşturuyor. Almanya ise hep borcunu verimli kullandı ki; sağlam bir ekonomi emin adımlarla ilerliyor. Ekonomide her zaman belirsizlikler ve riskler vardır. Ama bir ülkenin sahip olduğu kaynakları efektif olarak değerlendirmesi, gelişen dünyaya ayak uydurabilmek için gerekirse borçlanması ama bu borcu sürdürülebilir bir büyüme için kaynak yaratmak için kullanması gerekir. Bugünün büyümesini hızlandırmak için kullanılan borca ödenen faizin bir ülkenin geleceğinden çalmak olduğunu unutmamak gerekir.