Thomas Hardy bundan tam 150 yıl önce Çılgın Kalabalıktan Uzakta’yı kaleme alıp okurlarla buluştururken, bugün Sanayi ya da Endüstri Devrimi diye adlandırdığımız süreç, Britanya’dan Kıta Avrupası ve Kuzey Amerika’ya yayılıyordu. Hardy, eseri üzerinde 1900’lerin başına kadar düzenleme ve ekleme çalışmaları yaptı. Eser, günümüze kadar defalarca tiyatro, beyaz perde ve televizyona uyarlandı. 150 yılda dünyada cereyan edenler ise uzağı yakın, yakını ise bir anlamda uzak hale getirdi denilebilir.
Gelişmiş ülkelerin 2008 Küresel Finans Krizi sonrası, uluslararası kurumlar ile birlikte küresel anlamda sorgulanmaya başlayan özgül ağırlıklarına neredeyse denk olarak; başta Çin ve Hindistan olmak üzere yükselişteki “gelişen” ülkeler daha da göz önünde olmaya başladı. Birkaç sayı önce kaleme aldığımız “Dünyanın Yeni Yapısında BRICS” adlı yazıda adlarını geçirdiğimiz ve toplam ekonomik büyüklükleri kabaca 5 trilyon doları bulan Hindistan ve Güney Afrika 2024’ün ilk yarısı bitmeden “sarsıcı” seçim sonuçları ile kendilerini anımsattı. Bu ikiliye ilaveten “stratejik” bir başka gelişen ülke Meksika da yine seçim gündemi ile karşımızda.
Sondan başa sıralarsak; başkent Meksiko’nun eski belediye başkanı ve iklim bilimci Claudia Sheinbaum, oyların yüzde 58,3’ünü alarak Meksika’nın ilk kadın devlet başkanı seçildi. Görevini, azalan yoksulluk ve reel ücretlerde artış adımları ile dikkat çeken ve bir anlamda yüzde 60 onay oranıyla öncülü Andres Manuel Lopez Obrador’dan devralacak. Güney Afrika’da 1994 seçimlerinden bu yana iktidardaki; Nelson Mandela’nın da bir zamanlar liderlik ettiği Afrika Ulusal Kongresi ANC, parlamento seçimlerinde ağır bir yenilgi aldı ve yüzde 58’lik oy oranını yüzde 40’lara düşürdü.
Hindistan’da ise görünüşe göre mevcut Başbakan Narendra Modi’nin tek başına iktidar olamayacağı sinyali belirdi ve sadece bununla bile hisse senedi piyasalarından 380 milyar dolara yakın çıkış gerçekleşti.
“Bir kararın en güçlü biçimde dile getirilmesi, her zaman kararın en güçlü anına rastlamaz” satırları Çılgın Kalabalıktan Uzakta adlı eserde kendine yer buluyor. Ve bugüne bakınca da nüfus olarak dünyanın en kalabalık kısmını oluşturan coğrafyaların tam ortasında alınan demokratik kararlar kuşkusuz derin anlamlar içeriyor.
Gelişmekte olan ülkeler, küresel ekonominin önemli parçaları ve bu ülkelerin ekonomik performansları, dünya ekonomisinin genel durumu üzerinde artık daha belirleyici bir etkiye sahip. Her ne kadar bu ekonomiler, genellikle sanayileşme sürecinde olan, kişi başına düşen gelir düzeyi nispeten düşük ve ekonomik yapıları dönüşüm geçiren ülkeler olarak tanımlansa da salgın ve savaşlarla biçimlenen 2020’lerin bloklaşan dünyasında siyasi konumları başta gelişmiş ülkelerin takibinde.
Andrés Manuel López Obrador, 2018’deki Meksika seçimlerinde büyük bir zafer kazanarak Cumhurbaşkanı oldu. MORENA partisi ile birlikte yolsuzlukla mücadele, yoksulluğun azaltılması ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi konusunda önemli politikalar uygulamaya çalıştı. Meksika’da yolsuzluk, uzun yıllardır ciddi bir sorun iken, bu sorunu çözmek için çeşitli reformlar ve girişimler başlattı. Ekonomi politikaları, altyapı projelerine ve sosyal programlara büyük yatırımlar yapmayı hedefledi ve Sheinbaum bu dönemi ileriye taşıma taahhüdünde.
Ancak bu politikalar, özellikle ana akım ekonomi anlayışındakiler ve yaygın piyasa algısında sürdürülebilirlik ve mali sorumluluk açısından sorgulanıyor. Gelişen ülke varlıklarını yukarı itmede özellikle Rusya-Çin birlikteliğine karşı konumlandırılış hikayesi ile ana aktör olan Hint varlıkları ise, Modi’nin beklenti altı seçim performansı ile bu kez düşüşün merkezinde oldu. Narendra Modi, Hindistan siyasetinde güçlü ve etkili bir lider ve uyguladığı politikalar, ülkenin ekonomik, sosyal ve dış politika alanlarında önemli değişikliklere yol açtı. Ancak, bu değişiklikler beraberinde çeşitli tartışmalar ve eleştiriler de getirdi. Modi’nin liderliği altında Hindistan, küresel arenada daha görünür hale gelirken, iç politikada da önemli dönüşümler yaşadı.
Seçim sonuçları da bunun bir nişanesi olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Güney Afrika ekonomisi, büyük fırsatlar ve ciddi zorluklarla karşı karşıya olan karmaşık bir yapıya sahip. Ülke, Afrika kıtasının en büyük ve en çeşitli ekonomisi diye nitelendirilebilir. Ekonomik yapı, madencilikten hizmet sektörüne kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Ancak, apartheid rejiminden miras kalan yapısal dengesizlikler, yüksek işsizlik oranları ve gelir eşitsizlikleri gibi zorluklarla da karşı karşıya. Bu ortamda “ekonomik apartheid”ı sürdürmekle itham edilen ANC’nin yüzde 18’lik oy kaybı zaten siyasi istikrarın sağlanması ve yolsuzlukla etkin mücadele edilmesi gibi konulara çözüm bekleyen ülkenin ekonomik büyüme potansiyelini de riske atabilir gibi görünüyor.
Soshanguve, Gauteng, Güney Afrika - 03 Mayıs 2024: Güney Afrika’nın mevcut devlet başkanı Cyril Ramaphosa’yı gösteren büyük bir mobil pankart, başkanlık seçimlerine hazırlanıyor.
Ruchir Sharma “kapitalizm nerede yanlış yaptı? sorusuna yanıt ararken; insanlığın ilerleyişine hâlâ en iyi umut olarak gördüğü sisteme yeterli alan olmadığına dikkat çekiyor. Nüfusça kalabalık, ekonomik bünye olarak ise eksikleri olan gelişmekte olan ülkelerdeki siyasi ajandalar alanı daraltıyor mu yoksa genişletiyor mu göreceğiz. Ancak kapitalizmin kalbi olan piyasalar, “piyasa dostu” görmediği ihtimallere reaksiyon vermede hiç gecikmiyor. Kalıcı ya da geçici nitelendirmesi ise gelişen ülkenin “anına” bağlı oluyor. Ama görünen o ki, Sharma ve piyasaların ötesinde “umut” başka seçeneklerde de aranıyor.