İş Bankası 26 Ağustos 1924’te 2 şube, 37 çalışan ve 1 milyon lira sermayeyle yola çıktı. İzmir İktisat Kongresi’nde dile getirilen milli banka hedefi İş Bankası’nın kurulması ile vücuda büründü. Geçtiğimiz günlerde 100. Yılını kutlayan Türkiye İş Bankası’nın hikâyesini, bankanın 100. yılı vesilesi ile kapsamlı bir renovasyon çalışmasının ardından kapılarını 24 Ağustos Cumartesi günü ziyaretçilerine açan “İş’in 100 Yılı” kalıcı sergisini gezerek; Zekâ, Dikkat ve İffet - İş’in 100 Yılı başlıklı kitabın yazarı Doç. Dr. Y. Doğan Çetinkaya’dan dinledik.
İş’in 100 Yılı’nın anlattığı hikâye nedir? İçinde bulunduğumuz mekânın detayları bize neler söylüyor?
İki katlı binanın zemin katından müzeye girdiğinizde sol ve sağ koridordaki dört bölümde bankanın kuruluş dönemi ve yükselişinin hikâyesini anlatıyoruz. İş Bankası cumhuriyetin ulus-devlet inşasının iktisadi projesi olarak gündeme gelmişti. 20’nci yüzyıl başında kurucu kuşak tam manasıyla modern bir ülkenin ancak gelişmiş ve bağımsız bir ulusal ekonomi ve onun milli kurumları ile inşa edilebileceğini düşünüyordu. Hem siyasal seçkinler hem de farklı toplumsal sınıflar ama özellikle Müslüman ve Türk milli burjuvazinin çok yakıcı bir milli banka talebi vardır. Hatta 1908 devriminin ardından Anadolu’nun dört bir yanında bizzat bu milli burjuvazi onlarca yerel banka kurmuştu. Ancak ulusal bir ekonominin inşası için ulusal bir banka ihtiyacı hala yakıcıydı. Aslında bizim kuşağın çalışmaları aynı zamanda bu milli burjuvazinin kuruluştaki önemini amprik olarak ortaya çıkardığı için bizden önceki kuşakların görmezden geldiği sınıf vurgusu “siyasal komplocu” bakış açısını da düzeltiyor. Dahası başta İş Bankası’nın kurucusu Mustafa Kemal Paşa da olmak üzere seçkinler iktisadi kurtuluşu siyasal bağımsızlığın garantisi olarak görüyorlardı. Bundan dolayı kalıcı sergimize “İktisadi Bağımsızlığın Bankası” bölümü ile başlıyoruz. Bu bölüm de cumhuriyetin ilanından önce İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi ile açılıyor. Bu kongrede Mustafa Kemal Paşa askeri zaferlerin iktisadi zaferler ile perçinlenmesi gerektiğini vurgulamıştı. Kongrenin önemli bir talebi de milli bir bankanın kurulmasıydı. Konunun uzmanları da sıradan ziyaretçiler de bu tarihsel anın daha önce görülmemiş onlarca fotoğrafını ilk defa İş Bankası Müzesi’nde görecekler. Yani daha ilk adımda müthiş bir yenilikle başlıyoruz sergiye.
100. yılına erişen İş Bankası’nın “Müze” fikri ve yenilenme hikâyesi nasıl gelişti?
Hikâye benim için 6 yıl önce başladı. Tarih Vakfı olarak İş Bankası ile bankanın mevcut tarihçesinin yenilenmesi için bir anlaşma imzalamıştık. Bu anlaşma çerçevesinde Özgün Akduran ve Murat Birdal ile birlikte çalışmaya koyulduk. Üç Ciltlik bir tarihçe yazmak için yola çıkmıştık. Bizden yıllar önce Uygur Kocabaşoğlu’nun öncülüğünde bir çalışma yapılmış ve bu kitap olarak yayımlanmıştı. Biz gerek İş Bankası arşivinin gerekse diğer ulusal ve yabancı arşivlerin taranmasıyla yeni bir araştırma yaptık. İlk başta umduğumuz gibi bankanın tarihinin önemli dönüm noktalarına dair çok önemli yeni bilgilere ulaştık. Projenin sonunda 1500 sayfa civarında bir taslak ortaya çıkardık. Bu taslağın benim kaleme aldığım ve kabaca 1950’ye kadar olan ilk cildi yakında yayımlanacak. Bankanın 100. yılı dolayısıyla bu çalışmanın üstüne iki çalışma daha geldi. Bankanın yüzyılını anlatacak bir prestij kitap kaleme almak ve 2007’de kapılarını açmış olan ilk kurumsal müzesinin yenilenmesi. Benim kaleme aldığım prestij kitap bu yaz “İş’in 100 Yılı: Zeka, Dikkat ve İffet” adıyla yayımlandı. İş Bankası’nın Sirkeci’de yer alan müzesi de çok ehil bir kadro tarafından yapılmış ve alanında bir ilk olarak açılmıştı. Küratörlüğünü hocam Prof. Zafer Toprak, tasarımını ise bu alanda ilklere imza atmış Burçak Madran yapmıştı. Ancak hem milli iktisat üzerine yapılan yeni çalışmalar hem de bizim yıllara yayılmış yeni araştırmalarımız yeni bir tasarımı gerekli kılıyordu. Dahası müze de hem fiziksel olarak hem de biçim olarak artık yorgun düşmüştü. Aslında 100. yıl hem içerik hem de tasarım olarak yenilenmesi için çok güzel bir bağlam bahşetti bize.
Müzede kurumun 100 yılına dair neler görüyoruz?
Dediğim gibi her şeyden önce bankanın tarihi hakkında artık çok daha fazla şey biliyoruz. Dahası banka da kurduğu müzeler, oluşturduğu Tarih Çalışmaları Ekibi, arşiv çalışmaları ile bu alanda çokça tecrübe ve tabi malzeme biriktirdi yıllar boyunca. Aslında ilk kitap ve müze bir kapı açmıştı. O kapıdan geçildikten sonra birikenleri başlangıç noktası ile karşılaştırdığımızda muazzam bir birikim ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Arşivine, koleksiyonuna ve dolayısıyla tarihine çok daha hâkim bir kurum ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. İş Sanat’ın organizasyonel yapısı ve tecrübesi de bunu kolaylaştırmıştı. Bu bakımdan Bankanın Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen’in, İş Sanat Genel Müdürü Zuhal Üreten’in, Müze müdürümüz Ayşegül Okan ve ekibinin tecrübe ve emekleri işimizi çok kolaylaştırdı. Bu kurumsal yapı ve bizim yaptığımız yeni araştırmalar tasarım firması Pattu’dan Cem Kozar ve Işıl Ünal’ın çağdaş sergileme anlayışı ile birleşince bence bambaşka bir kalıcı sergi ortaya çıktı. Müze’nin her şeyden önce okunan değil gezilen ve atmosferi hissedilen bir tecrübe mekânı haline geldiğini düşünüyorum. Müzenin bölümlerinde ziyaretçileri saatlerce dikilmek durumunda bırakan uzun panolardan ziyade farklı unsurlara bir atmosfer yaratmaya çalıştık. Yazı, belge, görsel, fotoğraf, obje ve anahtar kelimler bir uyum içinde anlatmaya çalıştığımız hikâyeye dair bir hava yaratıyor. Bunu ne ölçüde başardığımıza elbette ziyaretçi karar verecek.
100 yıl önce her şey başlarken mevcut olan koşullara da bir vurgu da var anlaşılan?
Işıklı bölüm başlıklarımız hem de ışık kutuları yani lightboxlar ile öne çıkardığımız fotoğraflar o bölümde ziyaretçiyi hikâyenin içine çekiyor. Dönemi ve hikâyeyi artık kanıksamış beni bile hala etkiliyor bu görüntü. İktisadi Bağımsızlık anlayışının Milli Banka talebini anlattıktan sonra İş Bankası’nın kuruluşuna ve o döneme dair objelere, kişilere, belgelere geçiyoruz. Bankanın kurucu müdürü Celal Bayar ve yönetim kurulu başkanı Mahmut Soydan başta olmak üzere bankanın kurucularını ve ilk binalarını tanıtıyoruz temel olarak. Kuruluş hikayesinin temel diyaloglarını ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ekonomiye dair sözlerini ziyaretçinin dikkatine sunuyoruz.
Çalışanlar da tarihteki ve tarihin aktarıldığı bu mekânda öne çıkarılmış. Birçok insanın yüzleri ve ifadeleri görülebiliyor. Hatta canlandırmalar var ekranlarda dönen.
“İş Bankası, İş Bankalılarındır” sözü bankanın kimliğinin köşe taşlarından biridir. Bu aslında kurulduğundan beri böyle. Banka daha kurulduğu günlerde personelinin alelade memurlar değil “iş kadrosu” olduğunu vurguluyor. Bundan dolayı bu bölümün adını ilk on yılda kullanılan “İş Bankacısı” koyduk. Yine bankanın tarihinde yer etmiş en önemli bellek “Türkler Bankacılık Yapamaz” iddiasına karşı tamamen Türklerden müteşekkil bir banka yaratma fikriyatıdır. Bunun için aynı zamanda “Bankacı Türkler” başlıklı bir panoyla girilen bu bölümde ziyaretçilerin kurulduğu yıllarda bankanın nasıl bir yer olduğunu hissetmeleri için binanın ilk yıllarının yani İstanbul Şubesi’nin bir canlandırmasını oluşturduk. Yani sadece sergilediğimiz fotoğraflarda değil masaları, lambaları, aletleri, objeleri ile gerçek bir şubeyi görecek ve içinde gezecekler. Zaten bu koridora girdiklerinde iki yanlarında o dönem kıyafetlerini giymiş personelin hesap cüzdanı, kumbara ve İş Kumbarası dergisi ile dönen mizansen videolarını görecekler. Lightboxların yanı sıra ekranların yoğun kullanımı da yeni serginin başlıca teknik özelliği. Bu bölümde ilk çalışanlar, ilk kadın yetkililer, personel eğitimi, banka çalışanların birlikte gerçekleştirdikleri piknikler ziyaretçilerin dikkatine sunuluyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bankayı ziyaret ettiğinde çekilmiş fotoğrafı ve onun üzerinde yazan “Zekâ, Dikkat ve İffet” sözü dikkati çekiyor. Bu söz, kuruma ve bugüne dair ne anlam taşıyor?
Güzel soru. Banka kurulurken sermayenin ve personelin yetersizliği üzerine bu projenin gerçekleştirilemeyeceğini söyleyenler ve eleştirenler az değildi. Bundan dolayı banka kurmaya karar verildiğinde Atatürk’ün Celal Bey’e söylediği ilk söz: “Sermayenin azlığına bakarak cesaretiniz kırılmasın. Böyle müesseseler için en kuvvetli sermaye, zekâ, dikkat ve iffettir.
Teknik ve metodik çalışmasını bilmektir. Bu kanaatle işe sarılınız, behemehal muvaffak olursunuz”du. Biz de hem girişte hem de kitapta bankanın ilk kuruluş sermayesi olarak bu değerleri öne çıkardık.
Bankayla özdeşleşmiş kumbarayı da görüyoruz. Kumbaranın da bilinenin ötesinde bir anlamı var değil mi?
Cumhuriyetin ilk yıllarında milli tasarruf ve yerli malı hareketi ve bunun sembolü kumbara İş Bankası ile özdeşleşiyor çünkü. Daha Büyük Buhran patlak vermeden bir sene önce kurucu müdür Celal Bey Türkiye’yi modern kumbara ile tanıştırıyor. Daha sonra milli iktisat ve tasarruf hareketinin ve kampanyalarının en önemli öznesi oluyor banka. Hem personeli hem de şube ağı ile. Tabii tasarruf ve kumbara demek aynı zamanda banka için ekonomiye birikim ve kredi sağlayacak mevduat demek. Üçüncü bölüme bu nedenle “Büyüme, Sermaye, Tasarruf” adını verdik. Bu bölümde kumbara, İş Bankası’nın mevduat toplama hamlesi ve şubeleşme atağı ile büyümesini resmetmeye çalıştık. Büyümeyle daha büyük genel müdürlük binalarına geçmesi, Anadolu milli burjuvazisinden gelen şube açma talepleri bu bölümün bir diğer önemli unsuru.
Kırmızı Mavi renkli grafik sürekli yükseliyor bir bölümde. Bir diğer bölümde de yoğun fabrika ve tüten bacalar görüyoruz. Orası da yatırımları anlatıyor herhalde?
Evet grafikle aslında hızla büyüyen sermaye birikimini ve bankanın yükselişini temsil etmek istedik. Cumhuriyet kurulurken ekonomiye yabancı bankalar hakimken 10 yıl içinde bir özel banka olarak İş Bankası Türkiye’nin en büyük bankası haline geliyor. Tabii topladığı mevduatı banka kredi vererek ya da kendisi doğrudan yatırım yaparak kullanıyor. Dördüncü bölümde yazdığımız gibi İktisadi Bağımsızlık ve Milli İktisat görüşünün en büyük rüyası sanayileşme. Milli bir ekonominin inşasının ancak yerli sanayinin güçlenmesiyle sağlanabileceği düşünülüyor. Yeri malı kullanımı da milli sanayi ile ete kemiğe bürünecek zaten. Bu bölümde de özellikle bankanın doğrudan yatırım yaptığı sektörleri ve kurduğu iştiraklerini anlattık. Bu bölümde İş Bankası’nın ilk döneminde yatırımda bulunduğu madencilik, şeker, sigorta, dokuma ve cam sektörlerini öne çıkarıyor ve onlara ilişkin belge ve objeleri sergiliyoruz. Daha sonra da 20. Yüzyıl boyunca ve günümüzde bankanın iştiraklerinin neler olduğunu anlatıyoruz. Bu bölümün bir diğer başlığı da fuarlar. Zira fuarlar milli iktisadın kendisini temsil ettiği ortamlar olduğu için İzmir Enternasyonal Fuarı başta olmak üzere İş Bankası’nın ön plana çıktığı fuarların ekonominin vitrini olarak öneminin altını çiziyoruz.
Geleceğe dair de mesajlar var değil mi? Bir katın siyah beyaz görüntüsünün aksine diğer kat oldukça renkli. Sanki günümüze ayrılmış gibi. Ne dersiniz? Teknoloji de çok ön planda.
Evet, teknolojiden ve asıl olarak da dijital araçlardan, dokunmatik ekranlardan olabildiğince yararlanmaya çalıştık. Zemin kattaki dokunmatik on ekranda bankanın onar yıllık aralıklarının temel bilgilerini ziyaretçilerin daha fazla vakti olanlarının dikkatine sunduk. Dahası bu ekranlar müzenin zamanla kendisini yenilemesini ve zenginleştirmesini de kolaylaştıracak. Bu ekranlardan ileride çok daha zengin bir malzemeye erişim sağlanacak. Zaten ikinci kata çıktığınızda da günümüzün “Geleceğin Bankası” anlayışının kökenleri ile başlıyoruz. Yani bankacılıkta teknolojinin tarihi. “Mekanikten Dijitale Teknolojinin Bankası” ve “Kültürden Sanata Türkiye’nin Bankası” bölümleri Türkiye İş Bankası’nın 100. yılının kökenlerini ve aktüel halini temsil ediyor. 1920’li ve 1930’lu yıllarda kullanılan daktilo, hesap ve toplama makinaları, facitlerden 1950’li yıllardan itibaren gelişmeye başlayacak bilgisayar ve otomasyona teknolojinin gelişimi makinaların doğrudan kendileri ve fotoğrafları ile sergileniyor. Bu gelişimin ardından Bankamatik ve mobil bankacılığın markası İşCep’e geliyoruz. Biliyorsunuz ATM’lere Türkçe karşılığını İş Bankası verdiği için Bankamatik’in İş Bankası tarihinde önemli bir yeri var. Bu dönüşümü başından sonuna basit bir şekilde anlatabildiğimizi düşünüyorum. Daha sonra hızla İş Bankası’nın 100. Yılına şahitlik ediyoruz. Girişimcilere verdiği destekten, Kadınların güçlendirilmesine, sürdürülebilirlik yaklaşımından Türkiye’nin ormanlaştırılması girişimine, eğitime verdiği destekten spora Türkiye’nin Bankası olma iddiasının nasıl ete kemiğe büründürülmeye çalışıldığının örneklerini sergiliyoruz.
İş Bankası’nın kendi tanıtımını tarih boyunca nasıl yaptığını da görüyoruz?
Aynen. Özellikle 20. Yüzyıl ortasında ulusal özel banka sayısı hızla artmaya başlayınca bankacılık sektörünü rekabet geliyor. Bankalar birbirleriyle reklam faaliyetleri ve verdikleri ikramiye ve dağıttıkları eşantiyonlarla yarışıyorlar. Bu özel bölümde bunların örneklerini görüyoruz. Banka tanıtımı için Zekariya Sertel, İhap Hulusi, Orhan Boran, Zeki Müren, Müjdat Gezen, Uğur Dündar, Haluk Bilginer, Uğur Yücel, Cem Yılmaz gibi her dönemin en sevilen usta isimleriyle çalışıyor.
Kültür ve Sanat faaliyetleri de atlanmamış…
Evet. Burada iki önemli iştirak ön plana çıkıyor haliyle. İş-Sanat ve İş Kültür. Bankanın 75. Yılında Genel Müdürlüğünü Ankara’dan İstanbul’da inşa ettiği Kulelerine taşıması ile birlikte kültür sanat faaliyetleri de kurumsallaşıyor. Özellikle İş Sanat’ın gerçekleştirdiği konserler ve gösteri sanatları hızla kurumsal bir hal alıyor. Dahası banka arkeolojiye ciddi bir destek sağlıyor. Kültür Yayınları kurumsallaşmasını son 25 yılda bir üst merhaleye taşıyor ve Türkiye’nin en önde gelen yayımcı firmalarından bir tanesi haline geliyor. Bütün bu faaliyetlerin ve bankanın misyonunun sergilenmesi konusunda da kurum olarak müzecilikte ciddi bir seviyeye geliniyor. Bugün İş Bankası’nın üç tane müzesi var. Bunlardan bugün gezdiğimiz ve yenilen ilk kurumsal müzesi. Diğeri Ankara Ulus Meydanı’ndaki tarihi binasında açtığı İktisadi Bağımsızlık Müzesi. Sonuncusu da Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki RHM yani Resim Heykel Müzesi. Bu müze bankanın tarihi boyunca biriktirdiği koleksiyonuna dayanıyor. Tarihi boyunca küçük ölçeklerde açtığı sergi salonları sonunda modern bir müzede bir araya gelmiş oluyor. Bu müzede 2023’te Cumhuriyetin 100. Yılında açıldı. Aslında bu son odada bütün bu birikim ve ona giden süreci özetlemiş oluyoruz.
Atatürk’ün imzası da derinden hissediliyor…
Müzeye girer girmez sizi binanın görkemli merdivenleri ve onun yukarısına 1928 senesinde İş Bankası İstanbul şubesi açılırken yerleştirilmiş olan Atatürk büstü karşılıyor. Bankanın kuruluş sürecini ilk odada gezerken gördüğünüz gibi Atatürk bankanın kurucusu ve adını koyan kişi. 1928’de bu bina açıldıktan sonra şubeyi reis-i cumhur olarak ziyaret eden kurucusu. Bundan dolayı İş Bankası, Mustafa Kemal Atatürk olmadan anlatılamayacağı için ikinci katın ortasında daha önce müdür odası olarak kullanılan ve Atatürk’ün ziyaretinde resmini imzaladığı bu oda bu yıl yeniden orijinal hali temel alınarak restore edilerek ziyarete açıldı. Bu odada Atatürk ile İş Bankası arasındaki ilişki ve bu yakınlığın tarihi sergileniyor.