Gelişmekte olan veya yükselen ekonomilerden gelen ilk Dünya Bankası Baş Ekonomisti olarak tanınan Justin Lin hem akademik hem de uygulamalı iktisat alanındaki katkılarıyla öne çıkmaktadır. IMF “Finance & Development” dergisinde 2012 yılında yayımlanan “Taşı Pişirecek Sabra Sahip Adam” başlıklı makale, Lin’in kariyerinin ve Yeni Yapısal Ekonomi (NSE) çerçevesinin önemli yönlerini ayrıntılandırmaktadır.
Lin’in kariyer yolculuğu: Herkes gider Mersine o…
1952’de Tayvan’ın Yilan ilçesinde yoksul bir ailede doğan Lin, Tayvan ordusundan firar ederek Çin anakarasına geçtiği 1979 yılında, Çin Komünist Partisi Deng Xiaoping liderliğinde piyasaya yönelik reformları başlatma arifesindeydi. Bu dönemde, Nobel ödüllü bir iktisatçının tercümanlığı yaparken kurduğu ilişki sayesinde Chicago Üniversitesi’nden burs kazanarak doktorasını burada tamamladı. 2008 yılında, küresel ekonomik kriz öncesinde gelişmekte olan ülkelerin Dünya Bankası’nda daha fazla söz hakkı talep ettiği dönemde, Lin Dünya Bankası’nın baş ekonomisti olarak atandı. Bu atama, Lin’in kariyerinin bir dönüm noktası oldu ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınma sürecine dair yeni perspektifler sunmasına olanak sağladı. Lin’in çalışmaları, özellikle Asya’daki hızlı ekonomik büyüme derslerini geliştirme açısından önemli bir rol oynadı.
Lin’in teorik çerçevesi, dünya çapında yoksullukla mücadele eden ülkeler için uygulanabilir stratejiler sunarken, kişisel biyografisi kariyerinin de ayrılmaz bir parçasıdır. Tayvan’daki askeri hizmetinin ardından Çin anakarasına geçişi, onun ekonomik kalkınma üzerine derin bir anlayış geliştirmesine imkan sağladı. Ayrıca, Lin’in beşeri sermaye ve sanayi politikaları üzerine yaptığı çalışmalar, Çin ve diğer gelişmekte olan ülkelerin kalkınma süreçlerine önemli katkılarda bulundu. Lin’in Dünya Bankası’ndaki görevi sırasında, Afrika’daki sanayileşme ve kalkınma konularında önemli araştırmalara öncülük etmiş, çalışmalarıyla, düşük gelirli ülkelerin kalkınmasına yönelik stratejik fırsatlar sunmak için çaba sarf etti.
Lin’in teorik çerçevesi olarak yeni yapısal iktisat: Liberalizmin kalesi Şikago ekolünden devlet müdahaleciliğine.
Yeni Yapısal İktisat (NSE), Lin’in gelişim teorilerindeki temel yaklaşımlarını içerir. Lin, ekonomik kalkınmayı, ülkelerin sahip olduğu karşılaştırmalı üstünlükleri en iyi şekilde değerlendirmeleri gerektiği fikri üzerine kurmuştur. NSE’nin ana prensipleri şunlardır:
1. Yapısal Dönüşüm
NSE, ekonomik kalkınmanın, düşük verimlilikli sektörlerden yüksek verimlilikli sektörlere geçişini vurgular. Bu dönüşüm, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği için kritik öneme sahiptir. Justin Lin’in Yeni Yapısal Ekonomi (NSE) teorisi, kalkınma süreçlerinde yapısal dönüşümün merkezde olduğunu vurgular. Bu teori, özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşabilmeleri için üretim yapılarında köklü değişiklikler yapmaları gerektiğini savunur. Yapısal dönüşüm, ülkelerin düşük verimliliğe sahip tarım gibi sektörlerden, daha yüksek verimliliğe sahip sanayi ve hizmet sektörlerine geçiş yapmasını ifade eder. Bu süreçte, hükümetlerin, ülkenin mevcut faktör donanımına (doğal kaynaklar, işgücü, sermaye) uygun sektörleri belirleyerek bu sektörlerdeki gelişimi desteklemesi gerektiğini savunur. Lin’e göre yapısal dönüşüm, sadece piyasa mekanizmalarına bırakılmamalıdır; çünkü piyasa başarısızlıkları, uzun vadeli kalkınmayı engelleyebilir. Bu nedenle, hükümetin stratejik müdahalelerle seçilen sektörleri desteklemesi ve bu sektörlerin gelişimini kolaylaştıracak altyapı ve teknoloji yatırımlarına öncelik vermesi gerekir. Ancak bu müdahale, geçmişteki yanlış kalkınma stratejilerinden farklı olarak, ülkenin karşılaştırmalı üstünlükleriyle uyumlu olmalıdır. Bu da, sanayileşme sürecinde ülkelerin kendi mevcut kaynaklarına en uygun sektörlere yönelmelerini ve bu sektörleri geliştirerek küresel ekonomide rekabet avantajı kazanmalarını sağlar. Sonuç olarak, Justin Lin’in NSE yaklaşımı, yapısal dönüşümün kalkınmanın temel dinamiği olduğunu ve hükümetlerin bu dönüşümü destekleyici bir rol oynaması gerektiğini savunur. Ancak bu müdahalenin, ülkelerin mevcut ekonomik yapıları ve potansiyelleriyle uyumlu olması gerektiğini vurgular.
2. Karşılaştırmalı Üstünlükler Stratejisinin Özel Rolü
Lin, her ülkenin kendine özgü karşılaştırmalı üstünlüklere sahip olduğunu ve bu avantajların sanayi politikaları ve altyapı yatırımları ile değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, ülkelerin iktisadi kıt kaynaklarını en verimli şekilde kullanmalarına imkan sağlar. Justin Yifu Lin’in karşılaştırmalı üstünlük kavramına getirdiği kapsamlı yaklaşım, özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınma stratejilerine yönelik kritik politika tavsiye ve seçenekleri içerir. Lin, klasik karşılaştırmalı üstünlük kuramında olduğu gibi, ülkelerin faktör donanımlarına (örneğin, iş gücü, sermaye ve doğal kaynaklar) dayalı olarak uzmanlaşmalarını savunur. Ancak bu sürecin başarılı olabilmesi için devletin ekonomik kalkınmada aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini vurgular. Lin’in önerdiği “Karşılaştırmalı Üstünlük Takip Etme” (Comparative Advantage Following-CAF) stratejisinde, ülkeler mevcut faktör donanımlarına uygun sektörlerde faaliyet göstermelidir. Örneğin, iş gücü yoğun bir ülke, başlangıçta iş gücü yoğun sektörlere odaklanmalı ve sermaye birikimi sağlandıkça daha sermaye-yoğun ve teknolojik sektörlere geçiş yapmalıdır. Lin, devletin bu dönüşümü desteklemek için altyapıya, eğitime ve teknolojiye CAF stratejisine uygun yatırımlar yapmasının gerektiğini savunur. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme süreçlerinde, “gecikmiş kalkınma avantajı” sayesinde daha gelişmiş ülkelerin deneyimlerinden ve mevcut teknolojilerinden faydalanarak daha hızlı yol alabileceğini belirtir. Ancak Lin, ülkelerin doğal faktörlerine uygun olmayan sektörlere yönelmeleri durumunda, yani “Karşılaştırmalı Üstünlük Karşıtı” (Comparative advantage defying-CAD) strateji izlemeleri halinde, bu durumun iktisadi kaynakların yanlış kullanımıyla sonuçlanacağını ve ekonomik büyümeyi yavaşlatabileceğine vurgu yapar. Bu nedenle, ülkeler kendi doğal güçlü yönlerine uygun sektörleri seçmeli ve bu alanlarda kalkınmalarını sürdürmelidir.
3. Devlet Müdahalesi:
Lin’in Yeni Yapısal İktisat yaklaşımı, devletin seçilmiş sektörleri desteklemesi ve yapısal dönüşümü tetiklemesi gerektiği vurgular. Bu, endüstriyel politika olarak bilinen ve tarihsel olarak tartışmalı olan bir uygulamadır. Justin Lin’in teorisinde devlet müdahalesi, ülkelerin kalkınma süreçlerinde önemli bir rol oynar. Ancak bu müdahale, hükümetlerin karşılaştırmalı üstünlüklerine uygun sektörleri stratejik bir şekilde desteklemesine dayalıdır. Geçmişte birçok hükümet, mevcut ekonomik koşullarına uygun olmayan sektörlere odaklanarak başarısız olmuştur. Lin bu noktada, hükümetin dikkatli ve uyumlu bir müdahaleyle sanayileşmeyi teşvik etmesini savunur. Piyasa başarısızlıklarının giderilmesi ve kalkınmanın hızlandırılması için hükümetin aktif rolü, ancak mevcut koşullarla uyumlu bir stratejiyle başarılı olabilir. Lin, hükümetin seçilmiş sektörleri destekleyerek yapısal dönüşüm sağlamasının önemini vurgular. Ancak, bu yaklaşım bazı eleştirilerle karşılaşmıştır. Örneğin, geçmişte Japonya’daki Sanayi Bakanlığı’nın yerli otomobil üreticilerini kısıtlaması, hükümet müdahalesinin başarısız olabileceğine dair örnekler arasında yer alır.
4.Lin’in Kuramsal Çerçevesine Yönelik Eleştiriler
Lin’in teorileri, Washington Konsensüsü’ne yönelik bir eleştiridir ve neoliberal politikaların ötesine geçmeyi amaçlar. Lin’in yaklaşımı, neoklasik ekonominin temellerini benimserken, devletin ekonomik kalkınma sürecindeki rolünü yeniden tanımlar. Lin, bu teorileri “Gelişme Düşüncesi 3.0” olarak adlandırır ve bu yaklaşım, gelişmekte olan ülkeler için daha geniş ve kapsamlı bir ekonomik kalkınma çerçevesi sunar. Ben Fine ve Elisa Van Waeyenberge, Justin Lin’in Yeni Yapısal Ekonomi (NSE) teorisini şu temel eleştirileri getirmektedirler:
Sonuç
Justin Lin’in Yeni Yapısal Ekonomi çerçevesi, gelişim ekonomisinde önemli bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Lin’in bu yaklaşımı, ekonomik kalkınmayı sadece teorik değil, aynı zamanda uygulamalı bir perspektiften ele alır. Lin’in kariyeri ve teorileri, gelişmekte olan ülkeler için daha kapsamlı ve uygulanabilir kalkınma stratejileri sunma konusundaki katkılarıyla dikkat çekmektedir. Türk siyasetçileri, bürokrat ve basınında üzerinde kısaca da olsa durulması ve Çin Kalkınmasına katkı sunan en önemli bilim adamları arasında yer alan Justin Lin’in yaklaşımlarından dersler çıkarılmaya çalışılmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.