İnsanın tarih sahnesindeki yolculuğunu düşündüğümüzde aklımıza gelen ilk şey ne kadar geliştiğimiz olur. Bunun dünyadaki iki istisnası muhtemelen tabiat ana ve kadınlardır. Birleşmiş Milletler’in (BM) 2023’te duyurduğu Kadınların Güçlenmesi (WEI) ve Küresel Cinsiyet Eşitliği (GGPI) ikiz endekslerine göre dünyada kadınların ve kız çocuklarının yüzde 1’inden azı, kadınların güçlenmesinin ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu ülkelerde yaşıyor. Dünyadaki kadın nüfusunun yüzde 90’ı ise kadının güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinde büyük açıkların bulunduğu ülkelerde yaşıyor. Analizler, hiçbir ülkenin tam cinsiyet eşitliğine ulaşamadığını, kadınların seçim yapma ve fırsatlardan yararlanma gücü ve özgürlüğünün oldukça kısıtlı olduğunu gösteriyor. BM’ye göre kadınlar küresel çapta potansiyellerinin yalnız yüzde 60’ını gerçekleştirebiliyor ve temel insani gelişme kıstaslarında erkeklerin elde ettiğinin ancak yüzde 72’sine sahip olabiliyor.
WEF: Cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi 130 yıl alabilir
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporunda, cinsiyet eşitsizliğini gidermek için kaydedilen ilerlemenin geçen yıl neredeyse durma noktasına geldiği, cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik ilerlemenin mevcut hızda devam etmesi durumunda farkın ancak 2154’te kapanabileceği belirtiliyor.
Önyargılı toplumsal cinsiyet normları dünya çapında yaygın ve derin
BM’nin 2023’te yayımladığı Toplumsal Cinsiyet Sosyal Normlar Endeksi (GSNI) raporu, dünyada her 10 kişiden 9’unun kadınlara karşı önyargılı olduğunu ve son 10 yılda kadınlara karşı önyargıların azalmasında pek gelişme olmadığını ortaya koyuyor. Raporda kadın haklarına yönelik küresel tepkinin ve KOVİD-19 pandemisinin ardından gelen çok boyutlu insani gelişme krizlerinin kalıcı yıkımının, görünümü daha da kötüleştirdiği belirtiliyor. Rapora göre cinsiyet ayrımcılığının en az olduğu ülkelerde bile insanların 4’te 1’inden fazlasının kadınlara karşı en az bir önyargı sahibi olduğu görülüyor, bu da kadına yönelik önyargıların; yer, gelir düzeyi, kültür ayrımı olmaksızın küresel bir sorun olduğunu gösteriyor.
Kadınların siyasi görevlerde bulunmasının önündeki birçok resmi engel çoğu ülkede kaldırılmış olsa da, cinsiyet eşitsizliğinin temsilde de yüksek kaldığı görülüyor. Raporda ortalama olarak, kadın devlet veya hükümet başkanlarının payının dünya çapında 1995’ten bu yana yüzde 10 civarında kaldığı ve parlamenterlerin sadece 4’te 1’inin kadın olduğu belirtiliyor. TBMM’de bu oran 5’te 1.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği küresel büyümeyi ikiye katlar”
Dünya Bankası’nın 190 ekonomiyi kapsayan “Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk 2024” raporunda, iş dünyasında kadınlara yönelik cinsiyet eşitsizliğinin düşünülenden çok daha büyük olduğu aktarılıyor. Kurum, gelecek 10 yılda cinsiyet eşitsizliği ortadan kalkarsa küresel büyümenin iki katına çıkacağını öngörüyor. Raporda, kadınların erkeklerin sahip olduğu yasal hakların 3’te 2’sinden azına sahip olduğu, güvenlik ve çocuk bakımı alanlarındaki eksikliklerin kadınların işgücüne katılmasını engellediği, yönetim kurullarında kadın oranının ise 5’te 1 olduğu kaydediliyor.
Kadınlar erkeklere ödenen her 1 dolara karşılık yalnızca 77 sent kazanıyor
Dünya Bankası raporunda, 5 ekonomiden yalnızca 1’inin kamu işe alım süreçlerinde cinsiyete duyarlı kriterleri zorunlu kıldığı, ücret alanında ise kadınların erkeklere ödenen her 1 dolara karşılık yalnızca 77 sent kazandığı, 92 ekonomide eşit işe eşit ücret ödenmesini zorunlu kılan hükümlerin eksik olduğu kaydediliyor. 2023 verilerine göre OECD ülkelerinde cinsiyetler arası ortalama saatlik ücret farkı yüzde 14 seviyesinde bulunuyor.
TOBB ETU İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Güneş Aşık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelli ücret adaletsizliğinin küresel iş gücü piyasasının başlıca sorunlarından biri olduğunu söylüyor. Türkiye’de kadının işgücüne katılım oranının çok düşük olduğunu ve hesaplamaların işgücü piyasasında ‘ayakta kalabilmiş’ kadınlar üzerinden yapılabildiğini vurgulayan Aşık; “Türkiye’de milyonlarca kadın düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, kayıt dışı çalıştırılma ve ayrımcılık gibi nedenlerle işgücünü terk ediyor. Türkiye’de çalışma çağındaki 42,5 milyon kadından yalnızca 12 milyonu istihdamda. Bu kadınlar iş gücü piyasalarından çıkmasaydı ücret eşitsizliği ne kadar olurdu sorusunun cevabını bilmiyoruz” diyor.
Eşit işe eşit ücretin yakın zamanda gerçekleşmesini beklemeyen Aşık; “Kağıt üzerinde eşit görünse bile oyunun kuralları, yükselme kriterleri ve beklentiler cinsiyetler arasında çoğu zaman adil değil. Mesleklerde cinsiyet kompozisyonu sağlansa dahi ücret farklılıkları kapanmıyor çünkü annelik ve diğer sorumluluklar neticesinde kadınlar yıllar ilerledikçe erkeklerin gerisine düşmeye başlıyor. Ayrıca kadınlara iş yaşamında yükselmeleri için erkeklere kıyasla daha yüksek çıtalar konuyor” diyor.
Cam tavan
Kadınların cinsiyet temelli ücret eşitsizliği, önyargılı cinsiyet sosyal normları dışında çalışma hayatında karşılaştığı diğer önemli engeller ise çocuk bakımı ve cam tavan olarak öne çıkıyor.
Dr. Güneş Aşık, çocuk sahibi olmanın erkeklerin kariyerlerini ve kazançlarını neredeyse hiç etkilemediğini, kadınların kariyerlerini ise iş gücü piyasalarından daha uzun süre uzakta kalmaları ve nihai olarak daha esnek çalışılabilen mesleklere kaymaları nedeniyle uzun vadede ciddi ölçüde etkilediğini vurguluyor. Kadınların anne olduktan sonra kazançlarının erkeklere kıyasla yaklaşık yüzde 20 düştüğünü aktaran Aşık, çocuk sahibi olduktan sonraki 10 yılda kadınların yaklaşık yüzde 15’nin iş gücü piyasasından çıktığını ve bir daha geri dönmediğini söylüyor. Bu oran Türkiye’de yüzde 29 civarında bulunuyor.
PwC’nin Çalışma Hayatında Kadınlar Endeksi 2023 raporunda da çocuk yetiştiren kadınların yaşam boyu kazançlarında yaşadıkları kayıpların, cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinin en önemli sebeplerinden biri olduğu belirtiliyor. PwC, bu kaybı “annelere kesilen para cezası” olarak nitelendiriyor.
PwC, doğum yaptıktan sonra işe dönen kadınların kariyerlerindeki ilerlemeyi yavaşlatmakla başlayan cezaya benzer uygulamaların, kadınların üstlendiği çocuk bakımı yükünün eşler arasında dengeleyici olmayan paylaşımıyla kalıcı hale geldiğini ifade ediyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Merkez Direktörü ve eski IMF Ekonomisti Burcu Aydın Özüdoğru, Türkiye’de yüzde 30’lar civarında olan kadın istihdamının uluslararası karşılaştırmalarda en düşük oranlardan biri olduğunu; kadın istihdamının düşük olmasının, sosyal faktörlerin yanı sıra, kadınların hane içindeki çocuk ve yaşlı bakımı gibi görevleri devredecekleri yeterli imkânların olmaması ve düşük ücretler olduğunu belirtiyor.
TÜİK’in İstatistiklerle Kadın 2023 verilerinde Türkiye’de kadın istihdam oranının erkek istihdamının yarısından az olduğu, cinsiyetler arası ücret veya kazanç farkının tüm eğitim düzeylerinde erkek lehine gerçekleştiği görülüyor.
Toplumsal cinsiyet rollerinin baskın olduğu ülkelerde cam tavanın daha belirgin olduğu gözlemleniyor. Forbes Cinsiyet Ücret Farkı İstatistikleri 2024; finans, işletme, hukuk gibi sektörlerde cam tavanların daha kuvvetli; tıp, mühendislik, mimarlık gibi alanlarda cam tavanların daha zayıf olduğuna işaret ediyor. Forbes’un derlediği verilerde sağlıkla ilgili mesleklerin cinsiyetler arası ücret farkının en dar alan olduğu ancak bu alanda bile erkeklerin kadın meslektaşlarına kıyasla ortalama yüzde 9 daha fazla kazandığı görülüyor.
BM’nin Cinsiyet Sosyal Normlar Endeksinde en yüksek önyargının ekonomiye ilişkin olması da, yoksulluğun kadınlarla özdeşleştirildiğine işaret ediyor.
Ücretlerde cinsiyet eşitsizliğinin toplumsal kökleri
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Başkanı Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, kadınların neden erkeklerden daha az ücret aldığını şöyle irdeliyor:
“Çalışan kadınların saat ücretlerinin ortalamada erkelerden belirgin ölçüde daha düşük olduğu iyi bilenen bir olgu. Burada temel soruyu şöyle özetleyebiliriz: Ücret farkının sorumlusu kadınların emeğini küçümseyen, daha az değerli bulan geleneklerin yarattığı cinsel ayrımcılık mıdır yoksa ekonomik nesnel faktörler midir? Backer ve Mincer gibi ABD’li iktisatçıların öncü çalışmaları ücret farklarının önemli ölçüde eğitimin kazandırdığı verimlilik farklarından kaynaklandığını gösterdi. Geçmişte kadınların ortalama eğitim düzeyleri daha düşük olduğundan ücret eşitsizliği büyük ölçüde nesnel koşulların sonucu gibi görünüyordu. Çözüm, kadınların eğitimde erkekleri yakalamasıydı. Ve zaman içinde yakaladılar. Ücretli çalışan kadınların ortalama eğitim seviyesi erkeklerin seviyesine eşitlendi hatta geçti. Ama istatistikler kadınların ortalama ücretlerinin erkeklerin ücretlerinin hala dikkate değer ölçüde altında kaldığını göstermeye devam ediyor. Öyleyse, eşitsizliğin başka nedenleri de olmalı.
Son yıllarda bu nedenleri araştıran pek çok çalışma yapıldı. Bu konuda en büyük katkı Chicago Üniversitesi’nden Claudia Goldin’den geldi. Goldin 1970’lerin ikinci yarısından itibaren akademik çalışmalarını tarihi perspektiften yola çıkarak kadınların işgücüne katılımı, eğitim tercihleri ve ücretlerde cinsiyet eşitsizliğine ayırdı. Bu çalışmalar 2023’te Nobel İktisat Ödülü ile taçlandırıldı. Goldin’e göre eğitim sevilerinde ulaşılan eşitliğe rağmen ücret eşitsizliğinin devam etmesinin başlıca nedeni kadınların göreli olarak daha düşük ücretli işlere başvurmayı tercih ediyor olmaları. Bu tercih keyfi değil. Düşük ücretli işler mesai bakımından, genellikle hizmet sektöründe yer alan daha esnek işler. Goldin’in belirttiği gibi kadınların bu işleri tercih etmelerinin nedeni de çocuk bakımı, evin idaresi gibi sorumlulukları olması. Bu sorumluluklar da kadınların tercihi değil toplumsal değerlerin dayatması.
Kadınların eşit eğitim seviyesinde hatta çoğunlukla daha çalışkan ve sebatkâr olmalarına rağmen ücret eşitsizliğinin bir diğer nedeni de ‘cam tavan’ şeklinde kavramlaştırılan engel. Çözüm belli: Aile sorumluluklarının eşit paylaşımını teşvik eden yasalar ama bu yetmeyeceğinden ayrıca zorlayan yasalar da gerekiyor.”
“Oku kızım, ama hobi olarak oku”
BM’nin Cinsiyet Sosyal Normlar Endeksi raporundaki bulgular kadınların çalışma hayatında maruz kaldığı adaletsizliklerin eğitimle ilişkilendirilemeyeceği değerlendirmelerini teyit ediyor.
Dünyada ve Türkiye’de en düşük toplumsal cinsiyet norm önyargısı eğitim alanında bulunuyor. Kadınlar önceki nesillere göre daha eğitimli hale geliyor. Ancak ekonomik güçlenmede cinsiyet eşitsizliği devam ediyor; bu da eğitim başarılarındaki son artışın daha iyi ekonomik sonuçlara ve fırsatlara dönüşmediğini gösteriyor. Kadınların erkeklerden daha eğitimli olduğu 59 ülkede bile kadın ile erkek arasındaki ortalama gelir farkının yüzde 39 olduğunu görülüyor.
7 büyük önyargından biri: Erkekler kadınlardan daha iyi yöneticidir
BM’nin Sosyal Normlar Endeksine göre insanların yarısı erkeklerin kadınlardan daha iyi siyasi liderler olduğuna, yüzde 40’tan fazlası da erkeklerin kadınlardan daha iyi iş yöneticileri olduğuna inanıyor. Dünyadaki her 4 kişiden 1’i ise kadına yönelik aile içi şiddeti normal karşılıyor.
Hepsiburada CEO’su Nilhan Onal Gökçetekin, şirketinin 2022’de BM Kadının Güçlenmesi Prensipleri’nin imzacısı olduğunu ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile kadının güçlenmesi adına 7 prensip doğrultusunda çalışacağını taahhüt ettiğini; cinsiyet eşitliği politikasını işe alım sürecinden performans değerlendirmesine, ücret ve terfi politikalarına kadar uyguladıklarını söylüyor.
“Türkiye’de kadınların yüzde 41’i asgari ücrete dahi erişemiyor”
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu, bu dönemde kadınların kazanılmış haklarında gerilemeler yaşandığını, ataerkil sistemin her gün yeniden üretildiğini, cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiğini belirtiyor.
Cinsiyet temelli işbölümü adı altında kadınların omuzlarına yüklenen ev ve bakım işlerinin kadınları iş hayatından ve sosyal hayattan uzaklaştırdığını vurgulayan Çerkezoğlu, iş gücüne katılabilen kadınların çoğunun ise esnek ve güvencesiz işlerde, düşük ücretlerle çalıştırıldığını kaydediyor. 2023’ün son çeyreği itibarıyla Türkiye’de her 5 kadından yalnızca 1’inin kayıtlı ve tam zamanlı işlerde çalışabildiğini aktaran Çerkezoğlu; “Asgari ücretliler toplumu haline gelen Türkiye’de kadınların yüzde 41’i asgari ücrete dahi erişemiyor” diyor.
Çerkezoğlu; kadınların eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşama ulaşmasına yönelik çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli; kadın istihdamını artırmak için önerilen esnek çalışma biçimleri yerine kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalı; kadınların işgücüne katılımının önündeki en büyük engellerden olan ve kadınlara özgü görülen ev içi sorumluluklar için kamusal politikalar hayata geçirilmeli; Medeni Kanun değişikliği ve nafaka hakkına yönelik tartışmalara son verilmeli; cinsiyet temelli suçlarda cinsiyetçi iyi hal, tahrik indirimi gibi uygulamalardan vazgeçilmeli; İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun etkin biçimde uygulanmalı; ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi onaylanmalı; yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsilin hayata geçirilmesi sağlanmalı.
BM’nin Sosyal Normlar Endeksi raporunda kadınlara karşı önyargıların derinliğine ve yaygınlığına rağmen, verilerin değişimin olabileceğini gösterdiği belirtiliyor. Raporda, ankete katılan 38 ülkenin 27’sinde kadınlara karşı önyargısı olmayan kişilerin payındaki artışın belirgin olduğunu kaydediliyor. Raporda, cinsiyet eşitliğinde iyileşme için yatırım, sigorta ve inovasyon yoluyla insani gelişmeyi artırmaya odaklanılması gerektiği salık veriliyor.
Dünya Bankası raporunda ise cinsiyet eşitliğine yönelik ilerlemeyi hızlandırmak için; cinsiyet eşitliğini teşvik eden yasaların etkili uygulanması; kadınların çalışmasına ve iş kurmasına olanak tanıyan kamu politikalarının oluşturulması; kadınların güvenliği ve çocuk bakım hizmetlerine erişimiyle ilgili iyileştirmeler; eşit işe eşit ücretin zorunlu kılınması; kadınların endüstriyel işlerde çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması; annelik ve babalık izni şartlarının iyileştirilmesi; yönetim kurullarında kadın kotalarının bağlayıcı olması gibi çözüm önerileri yer alıyor.
Bitirirken…
Cinsiyet eşitsizliği ilk insana dair anlatılan masallarda dahi görülebiliyor. Bunlardan en bilineninde; ilk erkeğin eşi olan Lilith adlı kadının, erkekle eşitlik talep ettiği gerekçesiyle lanetlendiği, onun yerine adama başka bir kadın verildiği anlatılıyor. Masallara dahi giren ve sadece kadınların değil insanlığın refahını bozan kadın düşmanlığının sona erdirilmesine yönelik tedbirlerin vakit kaybedilmeden uygulamaya konması gerekiyor.