Değerli Bloomberg Businessweek Türkiye okurları…
Sunduğum programlarda da defaatle altını çizdiğim konuyla beraberiz bu yazıda. Ne mi o? Bir türlü tam anlamıyla çözemediğimiz kadın istihdamı!
İşgücü istatistikleri geldiğinde manşet ve atıl İşgücüne bakıp hemen başlıyorum cinsiyete göre dağılımı analiz etmeye…
Madem ekonomik verimliliğin sağlanabilmesinin öneminden bahsediyoruz; o halde tüm üretim faktörlerinin üretim sürecine dâhil edilmesi potansiyel milli gelir açısından kritik bir öneme sahip değil mi?
İşte bu noktada da ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınların üretim surecine etkin şekilde dâhil edilmesi birincil konu haline geliyor.
Ülkemizde yaşanan değişimlerle kadınlara daha fazla eğitim imkânı verilmiş, ilgili alanda yeni hukuki düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen, Türkiye’de kadınların İşgücüne katılımı, erkeklere oranla hala çok düşük seviyelerde.
Oranlara göz atacak olursak; kadının İşgücüne katılım oranında dünya ortalaması yüzde 40,14. OECD ortalaması yüzde 44,66. Türkiye ortalaması ise yüzde 33,77 ile maalesef bu ortalamaların epey bir altında (World Bank, World Development Indicators).
Son yıllarda bu konuda yapılan ve kadınları çalışmaya teşvik etmeyi amaçlayan düzenlemelere rağmen son 10 yıl içerisinde sadece 1 puanlık sınırlı bir artış sağlanabildi.
Bunun nedenleri, üzerine konuşulmayı hak ediyor.
Sorularla ilerleyelim:
Örneğin, Türkiye’de kadınların istihdam oranlarının düşüklüğü, tarihsel süreçte de hep böyle miydi?
Tanzimat dönemi öncesi, kadın İşgücü tarımsal alanlarda faaliyet gösterirken iplik eğirmeciliği ve dokumacılık gibi tarım dışı alanlarda da faaliyet gösteriyordu. Ama bu alanlar yine geleneksel ev rollerine uygun sektörlerle sınırlı kalıyordu. Üstüne kadınların yaptıkları üretimlerde ücret konu olmuyor sadece kadın tarafından üretilen bu ürünler aile fertleri tarafından satılarak kazanç elde edilmesiyle sınırlı idi.
Kadınların meslek sahibi sıfatını kazanmaları tanzimat dönemiyle başladı. Bu dönemde daha çok eğitim tarafına odaklanılıyordu. Kadınların eğitimleri ile ilgili düzenlemeler yapılarak toplum hayatına katılımı hedefleniyordu. Örneğin, rüştiye ve darülmuallimat açılarak ilk kez ilköğretim üzerinde bir eğitim imkânı sağlandı o dönem. Ve sonrasında kadın resmen çalışma hayatına girerek öğretmen olarak görev almaya başladı.
Bu sağlanan imkanların geliştirilmesi ise meşrutiyet döneminde oldu. Meşrutiyet döneminde kadınlara açılan İnas Darülfünu nu ile yüksek öğrenim görme olanağı sağlanırken kadınların haklarını ve eğitim olanaklarını sağlamak adına cemiyetler oluşturuldu. Mesela çalışmak isteyen kadınlara yönelik Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi kurularak çalışmak isteyen kadınlara iş bulmak gibi faaliyetlerde bulunuluyordu.
Bu dönemde erkeklerin savaşa gitmesiyle geleneksel ev rollerinden farklı meslek gruplarında da faaliyet gösteriyordu kadınlar. Yol yapımı, maden işçiliği ve sokak temizliği gibi alanlarda da çalışıyorlardı.
Basılan dergilerle kadının toplumsal hayata katılımına dikkat çekiliyordu.
Kadınlar için çalışma yaşamı, Cumhuriyet döneminde nasıl şekillenmeye başladı?
Erken Cumhuriyet döneminde kadın istihdamı oranı artış gösterse de bu kez de çalışma koşulları oldukça olumsuzdu. Cumhuriyet dönemiyle birlikte tarım dışı gelişmelerin yaşanmasıyla geleneksel ev rollerine uygun mesleklerde gördüğümüz kadın İşgücü oranlarında düşüş yaşanıyordu.
80’ler sonrası kadın çalışanları evrimi nasıl oldu?
1985’lere kadar kadın İşgücü genellikle ev rollerine uygun mesleklerde görülürken özellikle 1990’lardan sonra kadının tarım dışı sektörlerde de istihdam edilmesi gerekliliği vurgulanmaya başlandı. 2000’lere gelince kadınların çalışma hayatlarının iyileştirilmesine yönelik aktif-pasif politikalara yer verilse de bugün hala aynı sorun üzerine konuşuyoruz.
Peki bugün nedir kadını etkin şekilde çalışma hayatından alıkoyan nedenler?
Akademik hayatımda epey bir ilgilendim bu konuyla. Ampirik çalışmalarla soruna çözüm önerileri getirmeye çalıştım. Özellikle gerçekleştirdiğim anketlerim ve oluşturduğum ekonometri modellerim politika yapıcılara bir rehber niteliği taşısın istedim. Bu amaçla, farklı dönemlerde, 2 bini aşkın kadın ile yaptığım anketlere dayanan ampirik bulguları sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Çalışmaların farklı dönemlerde yapılmış olması, dönemsel ve konjonktürel etkilerden ziyade daha yapısal sorunları gözlemleme imkânı da sunuyor.
Bu çalışmalardan yola çıkarak “Türkiye’de kadının İşgücüne katılımını engelleyen faktörler nedir?” sorunun cevabını vermeye çalışayım. Kadınlara sorduğum sorulara verdikleri yanıtlara, hadi gelin birlikte bakalım…
Araştırmamdaki katılımcıların büyük çoğunluğu bekar olup çocuk sahibi değiller. Evli ve çocuk sahibi olmalarının işyerindeki performansını etkileyeceği görüşündeler.
Maddi tatminsizlik ise işten ayrılmanın en önemli gerekçelerinden biri sayılıyor.
Yaptığı işi sevmeyen kadınların sayısı ise azımsanmayacak boyutta. Anket uyguladığım kadınların yaklaşık yarısına yakını yaptıkları işi sevmiyor. Bir kısmı da kararsızım cevabını veriyor. Önemli bir konu. Meslek seçimi dönemine kadar yani eğitim sürecine kadar götürüyor bizi bu sorunsal.
Kadın çalışanlar mesleklerinde ilerleme konusunda erkeklere göre daha çok çalıştıklarını ve daha uzun süre beklediklerini düşünüyorlar. Hatta yükselme imkânı düşük bölümlerde işe başlatılmasının bu sorunun temelini oluşturduğu kanısındalar.
Yönetsel görevlere gelmelerini sağlayacak fırsatlardan erkeklerle eşit düzeyde yararlanamadıkları düşüncesindeler.
Maaş, prim, statü gibi konularda ayrımcılığa maruz kaldıklarını ekliyorlar.
Şimdi gelelim, çıkarımlarımıza…
Çalışma yaşamlarını düzenleyen yasaların yeterli düzeyde olduğunu düşünürken ilginç bir cevap geliyor kendilerinden.
Toplumsal baskı…
Yasalar düzenliyor evet ama eğitim almaları ve çalışma hayatında bulunmaları ile ilgili olarak bir toplumsal baskı ile karşı karşıya olduklarını düşünüyorlar. Hâlâ mı diye sormadan alıkoyamıyorum kendimi maalesef.
Katılımcıların büyük çoğunluğu bekar dedim. Boşuna değil.
Çünkü kadınlar çalışma hayatlarında başarılı olabilmeleri için evdeki sorumluluklarından fedakârlık etmeleri gerektiğini düşünüyorlar.
Ancak çalışma saatlerinde esneklik sağlanması halinde bu sorunsalın üstesinden geleceğini düşünüyorlar.
Son zamanlarda çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi tartışılırken anlaşılan kadın çalışanlar bu gelişmeyi yakından takip ediyor.
Kadın engelli çalışanları da unutmayalım. Onlara öncelik verilmediği düşüncesi de anket sonucumda belirgin bir şekilde öne çıkıyor.
Sevgili okurlar, bir ülkenin sahip olduğu beşerî sermaye ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi açısından önem taşırken bu anlamlı haftada kadın İşgücünün sorunsallarından öne çıkanları kaleme almaya çalıştım.
Dünya nüfusunun yaklaşık yarısına yakınını oluşturan kadınların üretim ve dağıtım sürecine katılmaları beşerî sermayenin verimli kullanılmasını sağlayacak ve ülkenin kalkınmasındaki en önemli unsur yerine getirilmiş olacak.
Bu nedenle kadın istihdamı üzerine durmadan, yılmadan her fırsatta yazmaya ve bu soruna çözüm önerisi sunmaya devam edeceğim.
8 Mart dünya kadınlar günümüz kutlu olsun!