Denizcilikten bildiğimiz seyir defterleri; kaptan ve mürettebat tarafından yolculuk esnasında geçtikleri yerlerin, gördüklerinin ve özellikle yeni keşfedilen bölgelerin kayıt altına alındığı defterlerdir. Ben bunu şirketler için genel kurul toplantı tutanaklarına benzetiyorum. Yılın ilk çeyreğini geride bırakırken, özellikle temettü yatırımcıları bu tutanakları yakından takip eder. Olağan genel kurullar şirketlerin finansal tablolarından, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporuna; kârın kullanım şekline, dağıtılacaksa kâr ve kazanç paylarının oranlarının belirlenmesine kadar bir şirketin faaliyet dönemini ilgilendiren tüm konuların müzakere edildiği toplantılardır. İşte bu toplantıların tutanakları da bize, şirketin son bir senelik yolculuğunu ve kaptanın gemiyi limana nasıl getirdiğini anlatır.
O gemi limana geldiğinde…
Şirketler aslında gerçekten gemiler gibidir. Kârlı, daha az kârlı; kalabalık ya da daha az kalabalık, bakımlı ya da daha az bakımlı olabilirler. Daha durgun sularda ilerleme şansı olanlar vardır ya da fırtınalarla mücadele edenler vardır mesela. Ama günün sonunda her şirketin nihai amacı kâr etmektir. Kaptanları da gemiyi limana bir önceki seferinden daha yüklü, daha sağlam, daha gösterişli getirmek ister.
Nihayetinde bir faaliyet dönemi biter, yani gemi limana varmıştır. Kaptanın önünde iki seçenek vardır. Kârı limanda bekleyen yolculara yani yatırımcılarına dağıtacak mıdır, yoksa gemide mi tutacaktır?
Kârı paylaşma kararı
Uzun yıllardır sermaye piyasaları denizinde yolculuk yapan büyük gemilerimizin yerleşik bir temettü kültürü olduğunu görürüz. Kârı paylaşmayan gemilere sorsanız yatırım yapacağım gemiye diyebilirler, bu bir seçenektir elbette. Ama görürüz ki, aslında hem paylaşıp hem de yatırım yapanlar yine büyük gemiler oluyor. Dolayısıyla mürettebatın da limanda gemiyi bekleyen yolcuların da beklemekle geçirdikleri sürenin anlamlandırılması için bir ödül gerekir. İşte o ödüllerden en anlamlısı temettüdür.
Varsayalım ki birikimlerinizi sermaye piyasalarında değerlendiren bir yolcusunuz. Bir yatırım yolculuğuna çıkıp, bir şirkette paranızın değerlenmesini bekliyorsunuz. Nakde ihtiyacınız oldu ve elinizdeki hisseyi satmanız gerekti. Sizin gibi birçok yolcu buna benzer bir sebeple gemiyi beklemeden elindekini satarsa; gemi bir de buradan gelen dalga ile yüzleşmek zorunda kalır. Temettü politikası bu bağlamda da uzun vadeli yatırımcıyı limana çağırır. Çünkü aslında kaptan; “beni bekle, bu yolculuk anlamsız değil” der bir nevi.
Sahil Güvenlik Etkisi
Kurallar her zaman önemlidir. Toplumu düzenler, bize en güvenli yol haritasını gösterir. Uzun vadeli yatırımcı olma kültürünü teşvik etmek için temettü politikasının regülasyonlarla bir kültür haline getirilebileceğini düşünüyorum. Eğer söz konusu faaliyet yılı için öngörülen bir yatırım yoksa; bir önceki yılın kârından dağıtmak yatırımcı açısından hissesini elde tutmasını teşvik edici olabilir. Vergi avantajı da dahil olmak üzere şirketlerimizin temettü politikalarını bir disiplin haline getirmek için çalışılmalıdır. Böylece sadece nakit ihtiyacı gibi bir sebeple limandan ayrılmak zorunda kalınmaz.
Elbette şirket açısından bakıldığında temettü politikası hemen bir süreklilik kazanamayabilir. Türkiye gibi gelişen ülkelerde zor yıllar vardır. Deniz bazen çok zorlu da olabilir. Ya da kaptan yolculuklarını uzatmak isteyebilir. Kâr içeride dursun, benim ihtiyacım olacak diyebilir. Ancak bir şirket, o uzun yolculuklar için yolcuları da ikna etmelidir. Sonuçta bir yolculuğa çıkacaksanız, yanınızdakilerin ihtiyaçlarına da kulak vermeniz gerekir ki; o gemi limanda beklensin.
Dolayısıyla şirketlerimizin, uzun vadeli yatırımcıların kendisine ortak olması gibi bir hedefi varsa, düzenli bir temettü politikasının buna yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Nitekim, uzun vadeli hisse senedi yatırımcısı, düzenli alacağı temettü ödemesi sayesinde nakit ihtiyacını karşılamak için belki de elindeki hisseyi satmaktan bu sayede kurtulabilir.