Son beş yılda işlenmemiş kritik minerallere olan ihtiyaçta ciddi bir artış söz konusu. Başta elektrikli araçlar ve çipler olmak üzere gelişmiş teknolojilerde kullanılan bu mineraller için teknoloji üreticisi ülkeler arasında ciddi bir rekabet söz konusu. Çin, bu kritik hammaddelerin jeopolitiğinde merkezi bir rol oyarken, özellikle temiz enerji teknolojileri için gerekli minerallerin en büyük ithalatçısı konumunda bulunuyor. Ülkenin, özellikle nadir toprak elementleri için, tedarik zinciri üzerindeki kontrolü önemli bir jeopolitik kaldıraç sağlıyor.
Bu hakimiyet ise diğer ülkeler arasında Çin’e olan önemli bir bağımlılık endişesine neden oluyor. Elektrikli araçlar, yenilenebilir enerji ve gelişmiş elektronik gibi teknolojik ilerlemeler için nadir toprak elementleri dahil kritik hammaddeler hayati önem taşıyor. Bu kaynaklara kontrol sağlayan ülkeler, küresel teknoloji yarışında stratejik bir avantaj elde ediyor. Bu da günümüz büyük güçleri arasındaki rekabet ve jeopolitik gerilimlere neden olabiliyor.
Kritik hammaddelerin üretiminin belirli bölgelerde yoğunlaşmasıysa, küresel tedarik zincirlerinde zayıflıklara neden oluyor. Bu ana üretici ülkelerdeki siyasi istikrarsızlık, ticaret anlaşmazlıklar veya doğal afetler, kritik hammaddelerin tedarikini kesintiye uğratabilirken dünya genelinde endüstrileri etkileyebiliyor ve potansiyel olarak jeopolitik gerilimlere yol açabiliyor.
Artan kaynak milliyetçiliği ve ticaret savaşları
Bu gerekçelerle birçok ülke, kritik hammaddelere erişimlerini güvence altına almak için kaynak milliyetçiliği politikaları benimsiyor. Çok taraflı sistem ve DTÖ Müzakere platformlarında üreticiler ihracat vergisi taraftarlığı yaparken ithalatçılar ise serbest ticaret savunuculuğu yapıyorlar. Ulusal endüstriler, yerli üretimin artırılması amacıyla ihracat kısıtlamalarına başvururken, kıt kaynaklara dair rekabet, uluslar arasında jeopolitik sürtüşmeye neden olabiliyor. Jeopolitik dinamikler, kritik hammaddelere erişim temelinde uluslararası ittifakları ve rekabetleri de şekillendirebiliyor. Ülkeler, istikrarlı tedarik sağlamak için hammadde kaynakları açısından zengin ülkelerle ortaklıklar kurarken, aynı zamanda bu kaynakların dağılımını etkileyebilecek ekonomik ve jeopolitik rekabetlere girişiyor. Halihazırda belirli bölgelerdeki konsantrasyonun getirdiği jeopolitik riskler nedeniyle, kritik hammaddelerin kaynaklarının çeşitlendirilmesine yönelik küresel bir baskı oluşuyor. Ülkeler, alternatif tedarikçileri keşfetme, iç üretimde yatırım yapma ve jeopolitik zayıflıkları azaltmak için uluslararası işbirliklerine girişme konularında araştırmalarda bulunuyor. Bazı ülkeler, kritik hammaddelerin ticaretine veya ihracatına yönelik tarife ve kısıtlamaları kullanarak ekonomik kaldıraç veya iç endüstrileri önceliklendirme amacıyla önlemler alıyor. Diğer yandan kritik hammaddelere yönelik jeopolitik rekabetin, küresel enerji güvenliği ile karmaşık bir şekilde bağlantılı olduğunu da söylemekte fayda var
Son beş yılda işlenmemiş kritik minerallerin ticaret değerinde hızlı bir artış görülüyor. 2023 COP28 İklim Değişikliği Konferansı’ndaki taahhütler ve elektrikli araçlara olan artan talep, enerji ile ilgili kritik minerallere olan talebi de artırıyor. Son 20 yılda, enerjiyle ilgili kritik hammadde ticareti 53 milyar dolardan 378 milyar dolarak yükseldi. Bu kapsamda küresel kritik hammadde talebine yanıt vermek için mevcut kritik minerallerin çeşitliliğini artırmaya yönelik de özel bir çaba sarf edilmesi gerekiyor. Hammaddelerin serbest ve açık bir şekilde ticaretinin, yapılabilmesi, düşük karbonlu bir ekonomiye geçişte küresel kolektif çaba önemli bir sac ayağını teşkil ediyor.
Küresel kritik hammadde ticaretinde son gelişmeler ve etkileri
a) Stratejik minerallerin yüksek talebi tedarik zincirini zorlanıyor Kobalt, bakır, lityum, nikel ve nadir toprak elementleri gibi stratejik mineraller, rüzgar türbinlerinden elektrikli arabalara kadar temiz enerji teknolojilerinin üretiminde kritik bir rol oynuyor. Ancak temiz teknoloji ürünlerine olan yüksek talep, bu minerallerin tedarik zincirlerine baskı yapıyor.
b) Elektrikli araç bataryaları ve yeşil hidrojen üretimi için kilit minerallere artan talep Elektrikli araç bataryalarının üretimi için yaklaşık 200 kilograma kadar stratejik mineraller gerek duyuluyor. Batarya sektörü, küresel kobalt talebinin yüzde 70’ini oluştururken, aynı zamanda alüminyum, bakır, lityum, nikel ve nadir toprak elementlerine yönelik talebi de artırıyor. Yeşil hidrojen üretimi için önemli olan elektroliz cihazları da platin ve iridyum gibi nadir ve pahalı metalleri içeriyor
c) Dünya çapında işlenmemiş minerallerin ticaretinde ciddi artış gösteriyor Son 20 yılda enerji ile ilgili stratejik minerallerin ticareti yılda yüzde 10’luk ortalama bir artış oranıyla 53 milyar dolardan 378 milyar dolara yükseldi. Temiz teknoloji ürünlerine olan yüksek talep, bu minerallerin tedarik zincirlerine baskı yapmaktadır.
d) Kritik hammaddelerin jeo-ekonomisi 2022’de Çin, kritik minerallerin en büyük ithalatçısı konumuna geldi. 2022’de Çin, küresel kritik mineral ithalatının yüzde 33’ünü gerçekleştirerek en büyük kritik hammadde ithalatçısı olurken, Avrupa Birliği yüzde 16 ile ikinci sırada yer almakta, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri ise yüzde 11’lik payla üçüncü sırada yer aldı.
e) İhracatçıların durumu ve hammaddelerin efektif korunması Şili, 2022’de küresel kritik mineral ihracatının yüzde 11’ini gerçekleştirerek dünya genelinde lider konumdaydı. Gümrük tarifeleri, 2022’de kritik minerallerin ithalatına uygulanan tarifenin neredeyse yüzde 2 puan altında olup 2002’deki tarifeden daha düşüktü. Ancak, dünya genelinde enerji ile ilgili ham minerallerin ihracatına yönelik kısıtlamalarda bir artış yaşanıyor.
Türkiye için yüksek strateji
a) Türkiye, kritik hammaddelerin jeopolitiği bağlamında benzersiz bir konumda bulunmaktadır. Öncelikle, ülkenin enerji ihtiyacının büyümesi ve sürdürülebilir enerji dönüşümü hedefleri, bağlamında, Türkiye’nin enerji bağımsızlığı ve güvenliği için kritik olan minerallere yönelik stratejik bir plan oluşturması gerekiyor. Türkiye’nin kendi kritik hammaddelerini üretme ve işleme kapasitesini artırması büyük önem taşıyor. Türkiye’nin özellikle nadir toprak elementleri ve diğer stratejik minerallerin yerli üretim potansiyeli üzerinde odaklanarak, bu kritik hammaddelerin tedarik zincirindeki bağımlılıklarını, kırılganlıklarını azaltmalı ve jeopolitik risklere karşı direnç kazanmalıdır.
b) Teknoloji sahasında, Türkiye’nin Ar-Ge ve inovasyon alanlarına yatırım yapması ve yerli teknoloji üretimini teşvik etmesi kritik öneme sahiptir. Elektrikli araçlar, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi ve diğer temiz enerji teknolojileri için gerekli olan kritik hammaddelerin daha etkili bir şekilde kullanılması ve yerel talebin karşılanması önem taşıyor.
c) Son olarak, artan kaynak milliyetçiliği ve ticaret savaşları ortamında Türkiye’nin dengeli bir ticaret politikası izlemesi, hem kendi kritik hammaddelerini koruma hem de uluslararası işbirlikleri kurma açısından önemlidir