Çağımız veri çağı.
Sosyal medyalar bize eğlence alanları olarak satıldı ancak iş yapış şekilleri, yani mutfakları veri yönetiminden ibaret.
Veri büyüyor.
Şu an yarattığımız büyük verinin sadece analizi için yılda 250 milyar dolar harcanıyor.
Bakın bu veriyi üretmek için değil, sadece analiz etmek için.
Bu da yetmiyor.
Veri üretiminin hızı ile veri işlem işleme teknolojilerin gelişim hızı aynı seviyede değil.
Veri çok daha hızlı artıyor. Veri işleme teknolojileri çok geriden takip ediyor.
Gerçi buna da çözüm bulundu.
Kuantum teknolojileri kapıda.
IBM geliştiriyor. Google geliştiriyor.
ABD ile Çin arasındaki çip mücadelesi tam da bu teknoloji yüzünden.
Kim ilk son tüketiciye indirecek mücadelesi.
Kuantum teknolojileri son tüketiciye indiğinde veri işleme teknolojileri verinin artış hızına ulaşacak.
İşte o zaman dijital gözlem ekonomisi bambaşka bir seviyeye ulaşacak.
Şu an dijital gözlem altında 3 milyar insan var.
Bu makaleyi okuyan hepiniz dijital gözlem altındasınız.
Yani hayatınızın ortalama yüzde 40’ı veriye döndürülüyor.
Kuantum teknolojileri ile birlikte bu oran yüzde 60’lara çıkacak.
Türkiye’de ortalama yaşam süresinin 80 yıl olduğunu düşünecek olursanız neredeyse 50 yılınızı algoritmalara hediye ediyoruz.
Asıl büyük devrim yapay zekâ ile kuantum teknolojilerin öpüştüğü an yaşanacak.
Yapay zekanın kodlarını biz yazıyoruz yani insanlar yazıyor ancak çok kısa zamanda yapay zekâ kendi kodlarını yazacak yeteneğe ulaşacak.
Kuantum teknolojileri ile birlikte yapay zekâ inanılmaz bir hız da kazanmış olacak.
Hem kendini geliştirecek hem hızı durdurulamayacak seviyeye ulaşacak.
OpenAI meselesini biraz da bu açıdan okumak lazım.
Birileri durdurmalıyız dedi, durduramayız denildi ve konuya nokta konuldu.
Bu işin etik tarafı geriye atıldı, teknolojinin daha da önü açıldı.
Sonuçları hep beraber göreceğiz. Kuantum teknolojileri + büyük veri + yapay zekâ birleştiğinde, insana bir görev düşecekse, ancak sosyal bilimler ve yapay zekâ yeteneklerimiz üzerinden düşebilir.
Her şeyin bu denli hızlandığı, yapay zekanın kendi başına öğrendiği ve diğer algoritmalarla etkileşimden dolayı değiştiği bir dünyada, bizim tek şansımız ve katkı sunacağımız alan, hâlâ kopyalanamayan duygusal zekâmız.
Yatırım yapılması gereken alan da bu.
Markalar da buraya yatırım yapacak.
Bireyler de buraya yatırım yapmak zorunda.
Tabi burada Türkiye için de bazı dersler söz konusu.
Eğitim sistemimize temelden değiştirip buna hazırlık yapıyor olmamız gerekiyor.
Tabii ki çocuklara kodlama öğretmek şu aşamada önemli ancak her şeyi kodlamaymış gibi davranmak hayli yanlış.
Çocuklarımızın bu çağa hazırlanması için duygusal zekalarını geliştiriyor olmamız gerekiyor.
Yapay zekaya emir verebileceklerse ileride doğru emirleri vermek için duygusal zekâlarına ihtiyaçları olacak.
Eğitim sistemimiz biraz ezberci bir dünyasında yaşadığı için en büyük dönüşümün burada yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Duygusal zekâ aslında duygusal okuryazarlık demek.
İçini kazıyabilmek demek.
Farkları sevmek ve zenginlik olarak görmek demek.
Kültür demek.
Sanat demek.
Edebiyat demek…