Öncelikle değişime inanan ve bunun için aksiyona geçen güçlü bir lider olarak birçok insana rol model olduğun için çok teşekkür ederim. BloombergHT’de olan sohbetimizde bahsettiğin, hayata geçirdiğiniz projeler birçok kuruma örnek oldu. L’Oréal’in dünyada bu konulara yıllardır değer vermesi de ayrıca kıymetli. L’Oréal, Bloomberg Toplumsal Cinsiyet Endeksi’ne yedi sene arka arkaya girmeyi başardı. İş yerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece 8 Mart yaklaştığında kurumsal sosyal sorumluluk adı altında yapmıyor, gerçekten şirketin vizyonunun temeline koyuyor. L’Oréal’in buradaki yaklaşımı ve bakış açısı nasıl?
Ben çok teşekkür ederim, bu konuyu sahiplendiğin ve bizim önemli bir paydaşımız olduğun için. L’Oréal olarak toplumsal cinsiyet eşitliği savaşımız kısa soluklu bir çaba değil, şirketimizin her yönüne etki eden yaklaşımımızın bir parçası. Bu yaklaşım, L’Oréal’in toplumsal cinsiyet eşitliğini kurumsal kültürün merkezine koyarak, uzun vadeli stratejilere dönüştürmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bloomberg Endeksi’ne yedi yıl arka arkaya girmemiz bu alandaki tek başarımız değil. Kurumsal sektörde cinsiyet eşitliği, çeşitlilik ve kapsayıcılık konuları uzmanı Equileap de işgücündeki cinsiyet dengesi, cinsiyetler arası ücret farkı, ebeveyn izni, cinsel taciz karşıtı politikalar, ırk/etnik köken, cinsiyet çeşitliliğine sahip çalışanlara destek gibi 21 ayrı göstergeyi inceleyerek L’Oréal’i dünyanın en iyi 10 şirketinden biri olarak ödüllendirdi.
Şirketimizin liderlik kadrosundan, dokunduğumuz her alana kadar kadınların eşit fırsatlara sahip olmasını önemsiyoruz. Markalarımızın çoğunun toplumsal fayda projeleri kadınların güçlendirilmesi üzerine kurulu. 8 Mart bu konuyu gündeme getirmek için önemli. 2024’te Türkiye’nin ilk kadın hakları savunucusu gazeteci Ulviye Civelek’i andık. Onun hayata geçirdiği ilk kadın hakları dergisini 111 sene sonra yeniden yayınladık, Hatay’da adını taşıyan ve depremde yıkılan kütüphanenin renovasyonuna destek verdik. Bu sene de yine hem çok anlamlı hem de kapsayıcı bir proje yürütüyoruz: SistersLab - Bilim ve Teknolojide Kadın Derneği iş birliğiyle “50+ Tekno Kadın Guru Programı”. 50 yaş üstü kadınları teknoloji eğitimleri ile güçlendirmeyi hedefleyerek kırsal ve afet bölgelerinde yaşayan kadınların başvurularını önceliklendireceğiz ve ileri yaş kadınların teknolojiye uyum sağlayarak işten kopmamaları ve daha güçlü bir gelecek inşa etmelerine destek vereceğiz. “Dijital Dönüşümün Şifreleri”, “Yapay Zeka ile Verimlilik Artışı”, “E-ticaret ve Dijital Pazarlamada Yeni Stratejiler” ve “Finansal Okuryazarlık ve Akıllı Yatırım Teknikleri” alanlarındaki eğitimlerimizle uzmanlaşmalarına imkanı sunarak iş ve sosyal yaşamlarında daha aktif ve üretken olmalarına katkı sağlamayı amaçlıyoruz.
Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık genellikle şirket kültürlerinde önemli bir yer tutuyor. Dezavantajlı grupların istihdamı konusundaki projeleriniz neler?
L’Oréal olarak çeşitliliği, hakkaniyeti ve kapsayıcılığı değerlerimizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor, toplumsal ve bireysel düzeyde benimsemeye önem veriyoruz. Bu hayata geçirdiğimiz tüm projelere de yansıyor.
L’Oréal Grup’un, “Gelecek için L’Oréal” programı kapsamındaki en önemli taahhütlerden biri de dezavantajlı grupların istihdamı. Küresel taahhütten ülkemize düşen payı her yıl başarıyla gerçekleştiriyor hatta bu konuda bize verilen sayısal hedeflerin üzerine çıkıyoruz. İş ortaklarımızı da bu hedefe destek sağlamaları için cesaretlendiriyoruz.
50 milyon euroluk bir fonla dezavantajlı kadınları, kadınlara istihdam yaratan sivil toplum kuruluşlarının projelerini destekliyoruz. Türkiye’den KAMER Vakfı ve İMECE İnisiyatifi Derneği bu fondan şimdiye kadar destek alan sivil toplum kuruluşları oldu. KAMER Vakfı, kadınlara karşı şiddetle mücadele etmeyi, kadınların sosyal ve ekonomik olarak güçlenmesine katkı sağlamayı amaçlayan destek projesiyle fondan hibe alarak, Türkiye’nin 20 farklı ilinde, dezavantajlı durumdaki 33 binden fazla kadına ulaştı. Solar Age ve Basmane’de Okula Dönüş Programları ile fon desteği alan İmece İnisiyatifi Derneği, 60 kadını güneş enerjisiyle tanıştırırken, 30 kadının gelirlerinin artmasına destek oldu.
L’Oréal Türkiye’nin başlattığı “Bilim Kadınları İçin”, bugüne kadar 100’den fazla genç bilim kadınının araştırmalarına destek oldu. Bu program nasıl doğdu, neler başarıldı, nasıl ilerliyor?
L’Oréal’in kurucusu bir bilim insanı ve en büyük tutkumuz inovasyon. Tüketicilerimizin sonsuz güzellik ihtiyaçlarını cevaplayabilmek için her yıl AR-GE’ye en çok yatırım yapan şirketlerdeniz. Bilim DNA’mızda var. Ayrıca varoluş amacımızın önemli bir odağı olarak kadınları her alanda güçlendirmeyi çok önemsiyoruz. Bu program bizim için çok önemli iki konuyu yani bilimsel gelişimi ve kadınların güçlendirilmesini desteklemek için önemli bir araç.
Dünyamızın karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünün ancak bilimle ve bilimde kadınların potansiyellerinin tam olarak kullanılarak sağlanacağını biliyoruz. Maalesef ki bilim cinsiyet eşitsizliğinin en çok göze çarptığı alanlardan biri. “Dünyanın bilime, bilimin de kadınlara ihtiyacı var” diyerek Türkiye’de 23 yıl önce iş ortağımız UNESCO ile bu programı başlattık.
Bilimde üstün başarıyı takdir etmek, yetenekli bilim kadınlarının hak ettikleri bilinirliği elde etmelerine destek vermek ve genç nesillere özgün rol modeller yaratarak ilham kaynağı olmak için program çok katmanlı olarak tasarlandı. Bir ayağı da küresel çapta hayatını bilime adayan kadınların ödüllendirildiği “Üstün Yetenek Programı”. Burada ödül kazanan bilim kadınlarından yedisi Nobel bilim ödülü aldı yani Nobel Bilim ödülü alan 26 kadından yedisi bu programın desteklediği kadınlardan.
Bilimde cinsiyet eşitsizliği konusunda rakamlar gerçekten şok edici. Lisede kadın ve erkelerin bilimde kariyer yapma isteği yüzde 50-50 ile eşit iken, dünyada araştırmacıların yüzde 33’ü, Nobel Bilim Ödülü kazananların ise sadece yüzde 4’ü kadın. Bu rakamların nerede ve neden kırıldığını, cam tavanların sebebine baktığımızda en temel sorunun kadınlara bilimde fırsat ve kaynak eşitliği verilmemesi olduğunu gördük. Bilim zorlu koşullarda çok uzun çalışma saatleri gerektiren bir meslek dalı. Özellikle ülkemiz gibi toplumsal baskıların yoğun olduğu kültürlerde bilim kadınlarının kariyerleri ve aile hayatları konusunda bir seçim yapmaları bekleniyor. Ve bu alanda rol model eksikliği önemli bir bariyer olarak karşımıza çıkıyor. Biz de bu iç görülerden yola çıkarak, yıllar içinde bu programı çok daha kapsamlı bir hale getirdik ve kadınların bilimde ihtiyacı olan takdiri, görünürlüğü, finansal kaynağı ve sonraki nesillere ilham vermelerini sağlamak etrafına kurguladık.
Türkiye’nin en uzun soluklu sosyal sorumluluk projelerinden biri. Bugüne kadar 124 bilim kadınına destek olduk. Her yıl üzerine koyarak ilerliyoruz. 2023’te projemizi üniversiteli genç kadınlara yönelik mentorluk programıyla genişletmiştik. 2024’te de Young Guru Academy (YGA) iş birliği ile Doğu Anadolu’da bine yakın çocuğu bilim setleriyle buluşturduk. Doğu Anadolu bölgesi şimdiye kadar bursiyer çıkaramadığımız tek bölge olduğu için orayı önceliklendirdik.
Tüm bu yaptıklarımızın da katkısı ile bugün Türkiye’de bilimin tüm seviyelerinde yüzde 40’a yaklaşan kadın temsiliyet oranı ile küresel ve Avrupa ortalamasının üzerine çıkıldı. Bununla birlikte hala gidilecek uzun bir yolumuz ve iddialı hedeflerimiz var. Sırada neden bir Türk bilim kadınının Nobel ödülü alması olmasın?
L’Oréal, Gelecek İçin L’Oréal programıyla Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni merkeze alarak bu yolda ilerlemeye devam ediyor. 2030 hedefleriniz için ne gibi projeleriniz var?
“Gelecek İçin L’Oréal” sürdürülebilirlik programımızın en büyük özelliği ve farklılığı; kapsayıcılığı. En kapsamlı ve katmanlı kurumsal sürdürülebilirlik programlarından biri olduğu iddiasındayız. Kendimizi sadece kendi yaptıklarımızdan değil tüm eko sistemimizden (tüketicilerimiz, tedarikçilerimiz vs) sorumlu tutuyoruz.
Tüm değer zincirimizi ve tüm paydaşlarımızı içeren programımız, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerindeki 17 maddenin 16’sını kapsıyor. Su, doğal kaynaklar, iklim, biyo çeşitlilik ve toplumların güçlendirilmesi olarak beş ana başlıkta toplanan çok iddialı taahhütlerimiz var. CDP (carbon disclosure project) isimli bağımsız denetleme kuruluşunun iklim değişikliği ile mücadele, ormanları koruma ve su güvenliğini sağlama temalarının hepsinde en yüksek skor olan A’yı dokuz yıldır üst üste alan tek şirketiz.
Türkiye olarak küresel programa en fazla katkı sağlayan ülkelerden biriyiz. Neler yaptığımıza örnek verecek olursam:
Ekosistemimizin dönüşümünü hızlandıran Yeşil Eczaneler ve Yeşil Kuaför Salonları projelerimiz ile müşterilerimizi de seferberliğimize dahil ediyoruz. Onları sürdürülebilirliğe nasıl katkı sağlayacakları konusunda eğitip, başarılı olanlara sertifika veriyoruz.
50 milyon euroluk çevre fonu ile karbon salınımını düşürme projelerine fon sağlıyoruz. 15 milyon euro aciliyet fonu ile de iklim krizi kaynaklı felaketlerden etkilenen zor durumdaki toplumlara destek oluyoruz.
Su tüketimini azaltan akıllı duş başlığı yeniliğimiz ile tüketicilerimizin saçlarını durularken kullandığı suyu yüzde 70’e varan bir oranda azaltıyoruz.
Türkiye’nin en büyük dijital reklam verenlerinden biri olarak dijital reklamcılık alanındaki karbon ayak izini azaltmak için IMPACT+ isimli bir start up iş birliği ile bir proje yürütüyoruz ve dijital kampanyalarımızın karbon emisyonunda yüzde 40’a varan düşüşler sağlıyoruz.
Tüketicilerimizin sürdürülebilir seçimler yapmasına imkan vermek için ürünlerin üzerinde yer alacak “Çevresel Etiketleme Sistemi’ni” hayata geçiriyoruz. Her ürünün toplumsal ve çevresel etkilerini A’dan E’ye kadar bir skorlama ile şeffafça paylaşıyoruz.
2030 itibarıyla formül ve ambalaj malzemelerimizin yüzde 100’ünü sürdürülebilir ve izlenebilir kaynaklardan elde etmeyi planlıyoruz. Tüm ürünlerimizi eko-tasarımlı hale getirip gezegeni korumaya katkı sağlamak istiyoruz. Geliştirdiğimiz enzimatik teknoloji sayesinde, “sonsuz kez geri dönüştürülebilen plastik şişe” üretebiliyoruz.
L’Oréal, kapsayıcılık noktasında tüm ekosisteminden kendini sorumlu tutuyor. Kazanç, sosyal sürdürülebilirlik, çevre politikaları gibi birçok konuda tedarikçileri, müşterileri ve diğer paydaşlarını kapsayan ekosistemlerine örnek oluyor. Kurum olarak bunu nasıl yönetiyorsunuz?
L’Oréal olarak kapsayıcılığı yalnızca şirket içi bir hedef olarak görmüyoruz; tüm ekosistemimize yayılan bir sorumluluk olarak ele alıyoruz. Kazançtan sosyal sürdürülebilirliğe, çevresel politikalardan tedarik zincirimize kadar tüm paydaşlarımızla güçlü bir iş birliği içinde hareket ediyoruz. Tedarikçilerimizden müşterilerimize kadar herkesi bu dönüşümün bir parçası olmaya teşvik ediyoruz. Kapsayıcılığı sürdürülebilir ve ölçülebilir kılmak için şeffaflıkla ilerliyor, somut hedefler belirliyor ve bu doğrultuda birlikte büyümeye odaklanıyoruz. Nihayetinde, başarıyı sadece finansal sonuçlarla değil, topluma ve çevreye olan olumlu etkimizle de ölçüyoruz.
1000’den fazla çalışanı bulunan L’Oréal Türkiye Genel Müdürlüğü’nde kadınların oranı yüzde 65’ken şirketin tüm yönetici seviyelerinde bu oran yüzde 51 ve Ülke Yönetim Komitesi’nin ise yüzde 56’sı kadınlardan oluşuyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, tüm dünyada kadınların emeğini, bakış açılarının etkilerini, dünyayı nasıl değiştirebileceklerini kutluyoruz. Kadınların bu denli üst düzey yönetim pozisyonlarında bulunması, L’Oréal’in çalışma sisteminde kendini ne gibi sonuçlarla gösteriyor?
Kadınların üst yönetimde yer alması, şirketler için olumlu etkiler barındırıyor. Global araştırmalar da bizi kanıtlar durumda. Kadın liderlerin varlığı şirket performansını ve sosyal sorumluluk bilincini artırıyor. McKinsey’in raporlarına göre, kadınların üst yönetimde yer aldığı ve cinsiyet eşitliği dengesine dikkat eden organizasyonlar daha yüksek gelir elde ediyor.
Kadın liderlerimizin vizyonu ve katkıları sayesinde daha da kapsayıcı, yenilikçi ve dinamik bir çalışma ortamı yaratıyoruz. Bu yaklaşım, çalışan memnuniyetini güçlendirirken, şirketimizin sürdürülebilir başarısına da doğrudan olumlu yansıdığına inanıyoruz.
Birçok STK ile birlikte çalışıyorsunuz bunlardan biri de birlikte olduğumuz İnan Derneği. Sizce özelikle eşitlik anlamında STK ile kurumların birlikte çalışması neden önemli?
Hep söylediğimiz gibi önemli değişim gerektiren acil konular ciddi bir seferberlik gerektirir. Eşitlik konusunda sivil toplum kuruluşları ve kurumların iş birliği, toplumsal dönüşüm açısından kritik bir rol oynar. STK’lar, toplumsal eşitsizliklerin kök nedenlerine dair derin bir bilgi birikimine sahipken, markalar geniş kitlelere erişim gücü ve fonlama sağlayarak bu etkileri büyütebilir. Birlikte çalışmak, projelere güvenilirlik ve sürdürülebilirlik kazandırırken, ortak bir ses oluşturur. Bu kapsamda bizim için çok öncelikli olan bir konuda, İnan Derneği ile iş birliği yapmaktan, sosyal adaletin görünürlüğünü ve etkinliğini artırmak için beraber yol almaktan çok mutluyuz.
Birçok genç kadın profesyonel için ilham verici bir rol modelsiniz. Çeşitliliğin ve kapsayıcılığın gerçekten içselleştirildiği bir iş hayatı yaratmak isteyen genç liderlere en büyük tavsiyeniz ne olurdu?
Öyleysem ne mutlu bana. İlk tavsiyem, önce kendi önyargılarını sorgulamaları ve farklı bakış açılarına alan açmaktan çekinmemeleri olurdu. Hayal ettikleri değişim için cesurca ellerinden geleni yapmalarını, ekosistemin gücünden faydalanmalarını ve en önemlisi de etki ve güçlerini en verimli şekilde nasıl kullanabileceklerine kafa yormalarını tavsiye ederim.