2015 yılında Çin’in hayata geçirdiği “Made in China 2025” (MIC 2025) stratejisi, salt bir üretim dönüşümü planı değil; aynı zamanda bir zihniyet değişiminin, uzun soluklu bir vizyonun ve toplumsal seferberliğin ifadesiydi. Bugün, aradan geçen 10 yılın ardından Çin’in ulaştığı noktaya baktığımızda sadece teknolojik gelişmeleri değil, bu gelişmeleri mümkün kılan insan kaynağını, kültürel dönüşümü ve stratejik kararlılığı da görüyoruz. İşte tam da bu yüzden, Türkiye’nin bu hikâyeden alacağı dersler yalnızca sanayi ve teknoloji politikalarıyla sınırlı kalmamalı. İnsan, kültür ve değer odaklı bir perspektifle bakıldığında, MIC 2025 bize bambaşka bir pencere açıyor.
Geleceği planlayan zihniyet: Stratejik uzun vadeli vizyon
Çin, MIC 2025 ile adeta geleceğin haritasını çizdi. Nerede olmak istediklerine karar verdiler ve oraya ulaşmak için hangi taşı yerinden oynatmaları gerektiğini sabırla planladılar. Bu, yalnızca teknoloji planlaması değil; aynı zamanda kolektif bir inanç sisteminin inşasıydı. Türkiye için de esas mesele, günü kurtaran çözümler yerine 10-15 yıllık vizyonlarla hareket etmek. Sadece devletin değil, özel sektörün, STK’ların, üniversitelerin ve bireylerin dahil olduğu bir ortak akıl süreci yaratmalıyız. Çünkü geleceği inşa etmek, sadece teknolojiyle değil, zihinle, kültürle ve cesaretle mümkün oluyor.
Ar-Ge ve inovasyonun kültürel temeli
Çin’in yüksek teknoloji atılımının arkasında devasa Ar-Ge yatırımları kadar, bu yatırımları anlamlı hale getiren bir kültürel dönüşüm var. Yenilik yapmaya cesaret eden, hata yapmaktan korkmayan bir kuşak yetiştirmeye odaklandılar. Türkiye’nin de sadece bütçe ayırmakla yetinmeyip, yaratıcılığı teşvik eden bir öğrenme kültürünü beslemesi gerekiyor. Çocuklarımıza, gençlerimize soru sormayı, sorgulamayı ve alternatif yollar düşünmeyi öğretmeliyiz. İnovasyon, önce kafada başlar.
Nitelikli insan gücü: Eğitimin yeni hikâyesi
Teknolojik dönüşüm, insan dönüşümünü gerektirir. Çin, STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) alanlarını güçlendirmekle kalmadı; aynı zamanda mesleki eğitimi saygın hale getirdi. Türkiye’de hâlâ “beyaz yakalı” olmanın tek hedef olduğu bir eğitim sisteminden çıkmamız gerekiyor. Herkesin potansiyeline göre gelişebileceği, sadece sınav başarısına değil, yaşam becerilerine de odaklanan bir eğitim sistemi kurmalıyız. Geleceğin Türkiye’si, nitelikli insan kaynağını sadece üniversitelerden değil, atölyelerden, sahalardan, köy okullarından da çıkarmayı başarmalı.
İşbirliği kültürü ve küresel düşünme
Çin’in MIC 2025 yolculuğunda dikkat çeken en önemli noktalardan biri de işbirliği kültürünü stratejik bir araç olarak kullanmasıydı. Yalnızca kendi içinde değil, dış dünyayla da güçlü ilişkiler kurdu. Türkiye’nin de dünyayla daha derin bağlar kurması, sadece ihracat değil, bilgi alışverişi, ortak üretim ve kültürel etkileşim üzerinden düşünmesi gerekiyor. Çünkü artık oyun sahası küresel, ama farkı yaratan yerel değerler. Bizim “yerli ve milli” söylemlerimiz, içe kapanan değil; yerelden doğup dünyaya açılan bir dinamizmle beslenmeli.
Teknolojiye değil, insana yatırım
MIC 2025, bir sanayi devrimi planı gibi görünse de, özünde bir insan hikâyesidir. Vizyon koyan, buna inanan ve sabırla çalışan insanların hikâyesi. Türkiye de benzer şekilde, dijitalleşme ve sanayileşme yolculuğunu, insanı merkeze alan bir dönüşümle sürdürebilir. Bu süreçte teknoloji sadece bir araç, asıl mesele; insanın neye inandığı, neye değer verdiği ve nasıl bir gelecek hayal ettiğidir.
Bizim yapmamız gereken, önce bu soruları sormak:
◼ Nasıl bir Türkiye hayal ediyoruz?
◼ Bu hayalin kahramanları kimler olacak?
◼ Ve en önemlisi, bu yolculukta kimseyi geride bırakmadan nasıl ilerleyeceğiz?
Gelin, bu büyük dönüşümün merkezine teknolojiyi değil, insanı koyalım. Çünkü geleceği makineler değil, hayalleri olan insanlar inşa edecek.