YGA (Young Guru Academy) Konferansı’nda konuşmacı olarak yer aldım ve “YGA Bilim Seferberliği” ekonomik ve sosyal kalkınma projesinin etki raporunu, Diyarbakır rol model öğretmenimiz Tuğçe Çapık ile birlikte sunduk.
YGA Bilim Seferberliği, geniş bir coğrafyada rol model öğretmenlerle gerçekleştirilen muhteşem bir proje. Sahnede bu çalışmaların etkilerini paylaşmak ve bu çabaların detaylarını anlatmak benim için büyük bir onurdu ancak bu yazıyı, o etkileyici sonuçlardan bahsetmek için yazmıyorum. Zaten bu bilgilere YGA’nın raporlarından kolayca ulaşabilirsiniz.
Bu makaleyi, konferans aralarında gençlerle konuşurken fark ettiğim, beni düşüncelere sevk eden bir gözlem üzerine yazıyorum.
Gençlerin çıkış yolu, soru sormayı öğrenmelerinden geçiyor
Gençlerimiz, kış uykusundan uyanmak, harekete geçmek istiyor; ama nereden başlayacaklarını bilmiyorlar, bizlere de bir çıkış yolu soruyorlar. Hangi yeteneklerine yatırım yapmalı, hangi alanlara yönelmeliler?
Ancak onlara cevap vermek yerine, geleceğin en kritik yeteneğini, soru sormayı öğrenmeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyorum hep.
Aslında yapay zekâ çağında soru sormak artık bir yetenek değil, bir zorunluluk.
Eskiden “yankı odaları” dediğimiz, benzer düşünen bireylerin bir araya geldiği sosyal medya grupları vardı. Şimdi bu yankı odaları, yapay zekâ tarafından bireyselleşmiş ve kişiselleştirilmiş bilgi akışlarına dönüşeceğe benziyor. Yani odalar ve oda içine hapsedilmiş gruplar bile yok. Sadece yapay zekânız ve siz var olacaksınız. Ve yapay zekânız size sürekli cevaplar verecek.
Maalesef yapay zekâ araçları, bize hoşumuza gidecek cevaplar vermek üzere programlanıyor. Yani yapay zekâ araçlarla konuştuğunuzda, bize verdiği yanıtlar bizim referanslarınızı yansıtıyor olacak.
Bize yapay zekanızı eğitin diyecekler ama yapay zekâ, bizi tanıdıkça yankılarımızı tekrarlayıp bizi kendi döngümüzde hapsetme riski oluşturacak.
Yani sosyal medyanın yankı odalarını bile bize aratacak yeni durumlar ortaya çıkabilir.
Bu döngüden çıkış yolu ise doğru sorular sormayı öğrenmek.
Soru sormak duygusal zekânın sonucu
Doğru soru sormak yalnızca bir düşünme yetisi değil, aynı zamanda duygusal zekânın bir yansıması. Duygusal zekâ, başkalarını anlamayı, empati yapmayı ve dünyayı farklı açılardan görmeyi sağlar. İşte bu yüzden gençlere, ezberlenmiş cevaplar sunmak yerine, nasıl daha iyi sorular sorabileceklerini öğretmeliyiz.
Ancak burada bir tehlike var, bizim jenerasyon fikir liderleri, gençlere soru sorma yeteneği kazandırma sürecinde, onlara sürekli cevaplar vermeye de kalkıyor.
Motivasyon konuşmaları neden tehlikeli?
Makalemin başlığı elbette bir ironi ancak motivasyon konuşmacılarının sahnede yaptığını kısmen doğru bulmadığımı yazmasam da olmaz.
Hep insanüstü başarı hikâyeleri üzerinden cevaplar sunuyorlar. Oysa artık yanıtlar bizim jenerasyonun elinde yok.
Motivasyon konuşmacıları gençlere soru sormanın önemini anlatmak yerine, eski referanslarla cevapları vermeye çalışıyor.
Bu da gençlerde hayal kırıklığı yaratıyor çünkü sunduğumuz cevaplar, hızla değişen dünyada artık geçerliliğini yitiriyor.
Gençlere, yanıtların büyük kısmını kendilerinin keşfetmesi gerektiğini söylemek cesaret ister ve bizlerin bu cesarete sahip olması gerekiyor. Gel soruları beraber keşfedelim ama yanıtlar benim elimde yok dememiz gerekiyor. Yanıtları gelecek sana yeni şartlarında ve referanslarında verecek dememiz lazım.
Gerçek görevimiz gençlere soru sormayı öğretmektir
Gençlere yardım etmek istiyorsak, onlara soru sormayı öğretmeli ve bu süreci cesaretlendirmeliyiz. Geçmiş referanslarla cevaplar sunmak yerine, onların sorularına odaklanmalı ve bu soruların yolculuğunu desteklemeliyiz.
Geleceğin yanıtları, bugünün referanslarıyla değil, geleceğin doğuracağı yeni gerçeklerle zaten bulacaklar. Bu nedenle, gençlerin cebine doğru soruları koymalarına yardımcı olalım yeter. Bize düşen görev bu kadarcıktır.