Otomobil endüstrisinin, otomobil üreticileri ve tedarikçileri için maliyetlerin astronomik şekilde artması ve daha yüksek tüketici fiyatlarına ek olarak büyük iş kayıpları riski oluşturması nedeniyle, ABD’nin Kanada ve Meksika’ya uyguladığı yüzde 25’lik tarifelere ne kadar dayanabileceği, bu dönemde en çok tartışılan konular arasında yer alıyor. Şu an otomotiv endüstrisi, bir gece yarısı Kanada ve Meksika’dan ABD’ye gelen mallara yüzde 25’lik tarifeler uygulanması hamlesinin de şokunu yaşıyor. Bu tarifeler, uluslararası sınırları geçen ürünlere ödenen vergiler olarak üreticilere ekstra maliyet yüklemeye başladı.
ABD ayrıca, geçen ay yürürlüğe koyduğu yüzde 10’luk tarifeye ek olarak, Çin’den gelen mallara uygulanan tarifeleri yüzde 10 daha artırdı. Bu hamlelerin, üreticileri ABD’de daha fazla üretim yapmaya teşvik edeceği öne sürülürken, ABD’nin Kanada ve Meksika’ya uyguladığı yüzde 25’lik gümrük vergileri, ABD otomotiv endüstrisini Amerika’nın en çok satan araçlarından bazılarına uygulanacak büyük vergiyi nasıl yönetecekleri konusunda telaşlandırıyor. Bu kararın tüm endüstrileri etkileyeceği açık olsa da, otomotiv gümrük vergilerinin sektöre olan etkisi çok daha yüksek olacak gibi görünüyor.
Zamanlamadan bağımsız olarak, bu genel gümrük vergileri otomotiv endüstrisi üzerinde büyük bir etkiye sahip olacak. Ayrıca, Kanada ve Meksika’nın eşit veya ‘temsili’ bir gümrük vergisiyle karşılık vermesi muhtemel. Bu misillemenin nasıl şekilleneceğine dair net bir gösterge olmasa da bu ülkeler ABD’den ithal edilen ve Kanada veya Meksika’da montajı yapılan otomotiv bileşenlerine kendi gümrük vergilerini uygularsa, otomotiv tedarik zincirine ek bir karmaşıklık katmanı eklenecek. Kanada ve Meksika’da yıllık yaklaşık 5,3 milyon hafif araç üretiliyor ve bunların yaklaşık yüzde 70’i ABD’ye ihraç ediliyor. Ayrıca, ABD’de üretilen araçların büyük bir kısmı Kanada veya Meksika menşei tahrik sistemleri ve bileşen setleri kullanıyor. Bu bileşenlere de bir gümrük vergisi getirilmesi, ABD’de üretilen araçların maliyetlerini daha da artıracak.
Peki, bunların tartışıldığı bir zamanda geçmişe baktığımızda gümrük tarifeleri ve duvarları nasıl şekillenmişti?
1930
1929’da Wall Street borsasının çökmesiyle ABD ve dünyanın geri kalanında ciddi finansal sıkıntılar yaşandı. 10 yıl sürecek küresel ekonomik çalkantı dönemi olan Büyük Buhran’ın etkileri sürerken, Haziran 1930’da ABD, çiftçilerini yabancı rekabetten korumak amacıyla gümrük tarifeleri getirmeyi planlıyordu. Ancak daha geniş bir ürün yelpazesine yayılarak tarım ve sanayi ürünlerine uygulanan vergiler yaklaşık yüzde 20 oranında artırıldı. Bu adım, ticaret savaşlarına yol açarken, Kanada, Fransa ve İspanya dahil olmak üzere birçok ülke ABD ürünlerine misilleme amaçlı gümrük vergileri koydu. Örneğin, Kanada, o dönemde ABD ihracatının yaklaşık üçte birini oluşturan 16 ABD ürününe ek vergi uyguladı. Ticaretin yavaşlaması ABD ekonomisini zayıflatırken, 1933’e gelindiğinde ABD ihracatı yüzde 61 düştü. Ekonomistler, bu sürecin ABD’deki ekonomik krizi derinleştiren bir faktör olduğunu belirtiyor. Bu etkileri azaltmak amacıyla, Haziran 1934’te ABD, diğer ülkelerle ikili ticaret anlaşmaları yapılmasını öngören Karşılıklı Ticaret Anlaşmaları Yasası’nı imzaladı ve 1934 ile 1939 yılları arasında 19 ülkeyle ticaret anlaşmalarını hayata geçirildi.
1960
1939’dan 1945’e kadar süren II. Dünya Savaşı sırasında kırmızı etin karneye bağlanmasıyla, ABD hükümeti Amerikalıları balık ve kümes hayvanı tüketmeye teşvik etmek için bir kampanya başlattı. Savaş sonrası dönemde, ABD, kümes hayvanı üretimini artırarak fabrika çiftçiliği yöntemlerini yaygınlaştırdı ve tavuk fiyatlarını düşürdü. Bu süreç, küreselleşmenin hızlanmasına da tanıklık etti ve Avrupa, ABD’den ucuz tavuk ithal etmeye başladı.
Ancak, Avrupalı çiftçiler, hızlı ve ucuz Amerikan tavuklarının, daha yavaş ve pahalı olan Avrupa tavukları karşısında rekabet avantajı sağlamasından endişe duydu. Bu endişelerin artmasıyla, 1962’de daha sonra Avrupa Birliği’ne dahil edilen Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) üyeleri, Amerikan tavuklarına gümrük vergileri koydu. Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, ABD kümes hayvanlarına gümrük vergilerini artırdı ve ABD’nin Avrupa’ya kümes hayvanı ihracatı keskin bir şekilde düştü. ABD’nin 1962 ile 1963 yılları arasında küresel tavuk ihracatı yaklaşık yüzde 30 düştü.
1963’te ABD, bu adımlara misilleme olarak farklı ithal ürünlere ek gümrük vergileri uyguladı. Bu kapsamda, hafif kamyonlara “tavuk vergisi” o dönemden bu yana yürürlükte kalmaya devam ediyor. Bu düzenleme, ABD pazarlarına erişmeye çalışan yabancı üreticiler ile düzenleyiciler arasında uzun yıllardır tartışma konusu olurken, üreticiler binek araçlar için teknik özellikleri karşılayabilen veya ABD’de monte edilebilen modeller üretmeye yöneldi. Ancak, süreç içinde özellikle Japonya’dan gelen Asyalı otomobil üreticileri, Kuzey Amerika’da fabrikalar kurarak bu duruma adapte oldu.
1982
ABD, kereste konusunda Kanada ile uzun süredir devam eden bir mücadele içindeyken, Kanada’nın keresteyi kamu arazilerinden yetiştirmesi, hasat etmesi ve fiyatların hükümet tarafından belirlenmesi konuyu tartışmalı hale getirdi. 1982’de ABD, Kanada’nın yumuşak kerestesini haksız şekilde sübvanse ettiğini ileri sürdü ve bu iddia, birkaç tur çatışmaya, tarife uygulamaları ve misilleme vergilerine yol açtı.
Günümüzde de devam eden bu “kereste savaşı” kapsamında, Kanada kerestesi, ABD pazarına girişte mevcut yüzde 14’lük bir tarifeye tabi. Üstelik son dönemde ek yüzde 25’lik bir tarife tehdidi daha gündeme geldi. Buna rağmen, ABD ahşap ürünlerinin neredeyse yarısını Kanada’dan ithal etmeye devam ediyor.
1987
1987’de ABD, özellikle Doğu Asya’dan gelen otomobilleri hedef alarak, 300 milyon dolar değerindeki Japon ithalatına yüzde 100 tarife uyguladı. ABD, bu tarifeleri Japonya’nın 1986’da imzalanan yarı iletken ticaret anlaşmasının şartlarını ihlal etmesi nedeniyle getirdiğini savundu. Anlaşma, Japonya’nın pazarını ABD tarafından üretilen bilgisayar yarı iletkenlerinin ihracatına açmasını öngörüyordu.
Japonya bu duruma karşı herhangi bir adım atmazken, ülke ekonomisi zor bir sürece girdi. Japon Yeni’nin değeri yükseldi, ihracat azaldı ve 1990’larda Japonya, 2002’de sona eren uzun bir durgunluk dönemine girdi. Tarifelerden önce ABD’nin Japonya ile büyük bir ticaret açığı vardı. 1986’da 55 milyar dolar olan ticaret açığı, 1988’de 52 milyar dolara, 1991’de ise 43 milyar dolara geriledi. Ancak, 2023 itibarıyla ABD’nin Japonya ile olan ticaret açığı tekrar yükselerek 72 milyar dolara ulaştı.
1993
1993’te, Avrupa Birliği (AB) kurulduktan kısa bir süre sonra, blok, eski Karayipler ve Afrika kolonilerindeki küçük çiftçilere pazarda üstünlük sağlamak için Latin Amerika ülkelerinden gelen muzlara gümrük vergileri koydu. ABD, bu uygulamanın serbest ticaret kurallarına aykırı olduğunu savunarak, konuyu Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) taşıdı ve sekiz ayrı şikayette bulundu.
1997’de açılan ilk davada DTÖ, ABD lehine karar verdi ve sonraki süreçte de sürekli olarak AB aleyhine karar verdi. AB, tarifeleri düşürdüğünü iddia etse de ABD adil ticaretin tam anlamıyla sağlanamadığını öne sürdü. Bu durum üzerine ABD, İskoç kaşmiri ve Fransız peyniri gibi çeşitli Avrupa ürünlerine yüzde 100 tarife uygulayarak misilleme yaptı. Taraflar arasındaki anlaşmazlık yıllarca devam etti ve nihayet 2012’de AB, Latin Amerika ülkeleriyle bir anlaşma imzalayarak DTÖ davalarını resmen sona erdirdi. Latin Amerika ülkeleri Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika, Ekvador, Guatemala, Honduras, Meksika, Nikaragua, Panama ve Venezuela’ydı.
2002
Amerikan çelik endüstrisini canlandırmak için yabancı ülkelerden gelen çeliğe yüzde 8 ila yüzde 30 arasında değişen oranlarda gümrük tarifeleri uygulandı. Bu tarifeler, Meksika ve Kanada’yı kapsamazken, Avrupa ülkeleri bu uygulamadan doğrudan etkilendi. Tarifelerin yürürlüğe girmesiyle, hedeflenen ülkelerden yapılan çelik ithalatı 2002’de ortalama yüzde 30, sonrasında ise yüzde 40’a yakın düştü.
Ancak, ABD bu süreçte gümrük tarifelerinin hedeflenmediği ülkelerden daha fazla çelik ithal etmeye başladı. Genel olarak, ABD’nin çelik ithalatı gümrük tarifeleri uygulandıktan sonraki 12 ayda yüzde 3 oranında arttı. Bu durum, ABD çelik endüstrisi üzerinde önemli etkiler yarattı. Bazı küçük çelik şirketleri iflas ederken, bazıları daha büyük şirketler tarafından satın alındı. Sonuç olarak, 2003’te çelik gümrük tarifeleri kaldırıldı.
2018
Ocak 2018’de ABD, tüm güneş panelleri ve çamaşır makinelerine gümrük vergileri getirdi. Bu vergiler, ürünlerin kaynak ülkesine göre ayrım yapmasa da dünyanın en büyük güneş paneli üreticisi olan Çin üzerinde doğrudan etkili oldu. Haziran 2018’de ABD, Çin’den gelen 800’den fazla ürüne yüzde 25 gümrük vergisi koyarken, Çin de Nisan 2018’de ABD’den gelen ürünler için yüzde 178,6 gümrük vergisi getirdi. Bu vergi Mayıs 2018’de kaldırılsa da Çin ayrıca soya fasulyesi ve uçaklar dahil 128 ABD ürününe yüzde 25 gümrük vergisi uyguladı.
Aynı yıl ABD, Kanada, Meksika ve AB ülkelerinden gelen çeliğe yüzde 25, alüminyuma ise yüzde 10 gümrük vergisi koydu. Buna karşılık Kanada, ABD’den gelen bir dizi ürüne yüzde 25 ve yüzde 10 gümrük vergisi getirdi. 2019 yazından 2020’ye kadar ABD ve Çin, ticaret anlaşmazlıklarını sona erdirmek için müzakere ederken karşılıklı olarak birçok ek gümrük vergisi uyguladı. Bu süreçte Çin, 2019 yılında ABD’nin en büyük ticaret ortağı konumunu Meksika’ya kaptırdı. ABD ve Çin arasındaki müzakerelerin ardından Ocak 2020’de bir ateşkes ilan edildi ama güneş paneli gümrük vergileri 2022’de uzatıldı. Son olarak, Şubat 2023’te çamaşır makinelerine uygulanan gümrük vergileri kaldırıldı.
Günümüzde tartışılan son tarifeleri farklı kılan en önemli unsur, kapsamların genişliği olarak dikkat çekiyor. Daha önce yaşanan ticaret savaşları genellikle belirli sektörleri veya hedefleri kapsarken, bu sefer genel tarifelerin uygulanması, şirketler için bu vergilerden kaçınmayı veya etkilerini minimize etmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor.
Özellikle Kanada ve Meksika gibi ABD ekonomisiyle güçlü bir şekilde entegre olmuş ülkeler için bu tarifelerin uygulanması, ticaret dinamiklerini daha karmaşık hale getiriyor. Ayrıca, Asya’da yükselen Çin’in özellikle otomotiv sektöründe değişen dengeleri yönetebilmek için atacağı adımlar da merak konusu. Önceki dönemlere bakıldığında, Çin’in 90’lı yıllardaki gibi mutlak yönünün yerel şirketlerle ortaklık veya yakın coğrafyalara yatırımlarını artıracağı yönünde ilerlemesini beklemek yanlış olmayacak.