Türkiye’de sanayici şirketler beyliklerden imparatorluğa dönme konusunda büyük arzu duyar. Ellerine geçen her parayı yatırıma harcayıp büyümek, büyümek ve daha da büyümek ister. Aslında sanayici şirketler özünde yatırıma bağımlıdır. Finansman konusundaki açlıkta; özünde yatırıma olan bağımlılıktan gelir.
Bir şirketin iki tip büyüme stratejisi olur. Dikey ve yatay büyüme olarak ikiye ayrılır. Dikey büyüme, bir şirketin üretim zinciri içinde ileri doğru hareket ederek büyümesidir. Şirket; kendi tedarikçilerinden temin ettiği ürünleri kendi üretmek isterse; bu bir dikey büyüme örneğidir. Ya da perakendeciler yoluyla sattığı ürünleri kendisi mağaza açarak dikey büyüyebilir. Temel faktör; şirketin kendi öz işinden çıkmasıdır. Yatay büyüme ise bir şirketin aynı sektörde faaliyet gösteren rakip firmaları satın alarak ya da yeni şirketler kurarak büyümesidir. Sektör aynıdır; aynı sektörde büyüme, pazar ya da müşteri ağını büyütmek şirket için temel güdüdür.
Dikey büyüme stratejisi; Türkiye’de başta bahsettiğim sanayiciler arasında oldukça yaygındır. Çeşitli teşvik, faaliyet alanları farklılığı, grup şirketlerinin birbirinin müşterisi olması sebebiyle hasılat yaratarak finansman ihtiyacı doğduğunda kredibilitesi yüksek şirket yaratmış olmak gibi pek çok motivasyonla aynı şirket ortağı pek çok şirket kurmuş olabilir. Son dönemde; özellikle operasyonel maliyetleri, stokları ve lokasyonun başta çalışanlar nezdinde giderleri artırmasından ötürü şirket birleşmelerinin revaçta olduğunu görüyoruz. Yani bir patron şimdiye kadar dikey olarak büyüterek yayıldığı sektörleri değindiğim bu husus dolayısıyla şimdilerde tek çatı altında toplamaya çalışıyor.
Türkiye’nin özellikle son yıllarda yenilenebilir enerji alanındaki stratejisi ile şirketlerimiz öz tüketimlerini karşılamak amacıyla verilen teşviklerden faydalandı ve her çatı da güneş enerji santralleri, her boş arazide rüzgar enerji santrali görür olduk. Ancak başta bahsettiğim şirketleri tek çatı altında toplama, birleştirme isteği son dönemde bir hususta şirketlere problem yaratıyor. EPDK mevzuatı gereği lisans sahibi olan şirketin, sahibi aynı olsa bile başka bir şirketle birleştirilmesi halinde lisans sahibi şirketin lisansı iptal oluyor. Burada bir düzenleme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Elbette enerji regülatörlerinin ya da sektör uzmanlarının bu kararı verirken çok güçlü bir akıl süzgecinden geçirdiğinden eminim. Ancak özellikle halka açılacak şirketler için, enerji faaliyetinin bulunduğu şirketler kendi başına öz tüketime yaradığı ve diğer grup şirketlerine satıcı pozisyonunda olduğu için, halka açılacak olan şirketin bu değerinden mahrum bırakılmasının düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yazı vesilesiyle de tüm sanayicilerimiz açısından regülasyona tabi olan bir sektör olduğu için, sanayici şirketlerimizin imparatorluklarını o veya bu sebeple büyütme çabasındayken içinde yenilenebilir enerji santrali bulunan şirketleri, başka bir şirketle birleştirirken mevzuat hususuna dikkat etmeleri konusunda uyarmak istedim.
Nitekim burada amaç bir şirketi daha değerli hale getirmekten öte yenilenebilir enerji santralleri diğer grup şirketlerinin ihtiyacını karşıladığı için zaten doğal müşterisi olan bir şirketi daha plana dahil etmek. Yenilenebilir enerji santralleri, şimdiye kadar AB’nin karbon ayak izi, sürdürülebilirlik gibi regülasyonlarına uyum sağlayabilmek ve onlara mal satmaya devam edebilmemiz için kuruldu. Sanayicilerimiz, AB’deki müşterilerini kaybetmemek için yaptıkları bu yatırımlara, içinde teşvikler olsa bile türlü zahmetlerle katlandı. Patron aynı patronsa, buraya harcadığı kaynağı kendi işine değil de sürdürülebilir enerjiye ayırması, ana faaliyet konusu olan işletmesinin değerinden düşülecek bir varlık olarak görülmemeli diye düşünüyorum.