Geride bıraktığımız son altı ayda yaklaşık yüzde 10 kayıpla dünyanın en kötü performans gösteren Türk hisseleri için her yerde dipten dönüşün işaretlerini arıyoruz. Piyasanın en mesnetli senaryosunun ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yakın zamanda faiz indirimlerine başlaması olduğu görülüyor. Ancak bu yıl Türk hisse senetlerin 2,5 milyar dolar yabancı yatırımcılar tarafından satıldı bile. Elbette yılın başında kimse bu denli büyük bir çıkış beklemiyordu, ancak enflasyonun katılığı satışların yıl boyu devam etmesine sebep oldu.
Çıkışların hisse senetleri performansına etkisine baktığımızda ise 2024’ün ilk yarısında, hatta Haziran sonuna kadar yüzde 40’ın üzerinde bir yükselişin ardından gelen düşüşlerle Ekim’de ayı piyasasına girdik. Yüksek faiz ve enflasyon; şirket kârlılıklarını eritirken, Türk Lirası cinsi mevduat hesapları ve para piyasası fonları gibi alternatif ve daha az riskli yatırımlar, yerli yatırımcı açısından sene boyu cazibesini korudu. Yani hem yabancı, hem de yerli yatırımcı açısından hisse senetleri piyasası nerdeyse son altı aydır pek yüz güldürmüyor. Ancak 2025 yılı farklı olabilir.
Yabancı yatırımcı açısından Türk hisse senetlerine gelmek için en yakındaki katalizör asgari ücret açıklaması olduğunu düşünüyorum. Yabancı yatırımların genel beklentisine baktığımızda yüzde 20’ler civarı, enflasyon beklentilerine uygun ölçülü bir artış açıklaması beklendiği görülüyor. Burada yabancının hassasiyetleri önemli, ancak nihai sonucu elbette resmi açıklamaya kadar bilemeyiz. Yabancıların baz senaryosu ise sadece gelecek yıl enflasyon beklentilerine dayanıyor. Burada önemli dememin sebebi en başta bahsettiğim yabancı çıkışının Türk sermaye piyasalarında likiditeyi azalttığından Türk hisse senetlerinin de hassasiyetini artırdı.
Enflasyon ve faiz bir kenara, bir de şirketlerimizin hikayesi var ki ne olursa olsun her türlü yatırımcıyı ilgilendiriyor aslında. Nitekim büyüme verilerimiz yakın gelecek için yüksek faizden kaynaklı, geçmiş yıllara göre çok büyük umutlar vadetmiyor. Talebin özellikle yurtdışında kısılmış olması, borçlanma maliyetlerinin yüksekliği ile yatırımlardan geri kalınmış olması, enflasyonun marjları baskı altına almış olması gibi birçok sebeple şirketlerimiz yeni bir hikaye yazmaktan uzaklaşıyor. En azından önümüzdeki sene dünya genelinde daha düşük bir enflasyon ve borçlanma maliyetlerindeki düşüşle şirketlerin bir miktar rahatlayabileceğini söyleyebiliriz diye düşünüyorum.
Bir konuyu yine de göz önünde bulundurmakta fayda var. 2025 yılı gelişen ülkelerin portföy yatırımları konusunda yüksek rekabete maruz kalacağı bir sene olduğunu düşünüyorum. Sonuçta dünyanın her yerinde bir nefes alma yılına gireceğiz ve bu sene hikaye yazanların senesi olacak. Zor bir yılı geride bırakmış portföy yatırımcısının risk algısı açık olabilir. Özellikle ABD Başkanı Trump ve olası ticaret savaşları riskini almak istemeyen yatırımcılar için ABD varlıkları ile düşük korelasyona sahip hisse ve tahviller gelişen ülkelerde iyi fırsatlar yaratabilir.
Her ne kadar dünyanın her yerini etkiliyor gibi görünse de makroekonomi, yatırımcı açısından günün sonunda netliğini korur. Politik riskler, siyasi riskler bir kenara, dünyada gelişmiş ülkelerin faizi indirmeye devam ettiği, küresel büyümenin ticaret kaynaklı olası risklerini görmezden gelirsek canlandığı bir yıl geliyor. Sermayenin gidecek yer arayacağı bir yıla hazırlandığımızı düşünüyorum. Bahse konu makroekonomi dışındaki diğer risklerden uzak kalan gelişen ülkelerin yılı geliyor diyebilirim özetle.