Yarıyıl bitti bile. Seneye başlarken aslında küresel ekonominin önünde büyük bir sis bulutu vardı. Faizler yüksekti. Daha da yükselecek miydi? Yoksa enflasyonun inadı kırılacak ve küresel ekonomi rahat bir nefes mi alacaktı? Bu sorun yatırımcıları ikiye ayırdı. Hangi varlık kazandıracaktı? Alanlar pahalı alıyor olabilirdi, bir vadede kazanacaklardı, ama kaçan fırsat maliyeti ne olacaktı? Bekleyenler fazla mı korkak davrandı?
Böyle belirsiz ortamlarda finans piyasalarında işlem yapanların pişmanlığı çok olur. Açgözlülük ve korkaklık arasında kalırsınız. Örneğin teorik olarak dünyada yüksek faiz var dediğimiz ortamda hisse senetleri piyasasında beklentiye girmezsiniz. Faiz garanti getiri demekken, neden risk alıp bekleyeceksiniz? Hangi şirket yatırım yapar, onlarda imkânı varsa parasını faizde değerlendirir dersiniz. Bu denli zayıf bir küresel ekonomide faiz getirisini yenecek getiriyi sunacak hisse senedini de bulmak zordur.
90 ana ülke borsasını ele alsak; yılbaşından bu yana 60 tanesi dolar bazında yatırımcısına getiri sundu bile. Dolayısıyla hava hala sisli ama ilk bakışta faiz yüksek diye de yaprak kımıldamıyor değil gibi görünüyor.
Geldiğimiz noktada rotayı yeniden hesaplama günü geldi. Ancak bugüne gelene kadar neler oldu kısmına dair birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum.
ABD’de şirket karlılıkları düşüyor. Sebebi ise yüksek faizlerle tüketim talebinin yavaşlamış olması. Hisse senetlerini bugüne taşıyan en büyük sektör ise teknoloji sektörüydü. Yapay zekâya yapılan yatırımların haberi her ne kadar heyecan yaratmış olsa da, bu hafta dünyada teknoloji devlerinin açıklanan bilançoları bu büyük hayallerin büyüsünü bozdu, çünkü ortada yaşanmış bir geçmiş ve gerçeklik çıktı. Şimdiye kadar yaşananları değil, geleceğe dair hayalleri fiyatlayan piyasa şirket değerlemelerini ve çarpanları uçurmuştu. Ancak bu hafta açıklanan bilançolar bunun için erken olduğunun alarmını verdi diyebiliriz. Çünkü şirket karlılıkları bu bozulma ivmesiyle yatırım hayali de kuramaz diye düşündürüyor. ABD’de bilançoların üçte ikisi açıklandı ve yarısı bile beklenen ciroları yaratamadı.
Diğer en büyük ekonomi Çin’de de yavaşlama devam ediyor. Sıradaki soru; bu yavaşlama ne kadar hızlı ve sert olacak? Şu an ki beklentiler; bu sene başlayan yavaşlama ivmesinin 2025 yılında da devam edeceğini gösteriyor. Çin aslında reel sektörünü desteklemek için oldukça proaktif politikalar uygulamasına alışkın olduğumuz bir ülke. Bir anda dünyanın iki yakasındaki iki ülkeye değinme sebebim ise; ABD’nin dünyanın en büyük ihracatçısı, Çin’in ise dünyanın en büyük ithalatçısı olması. Ancak Çin; son 10 yılda bile baksak yıllık 400 milyar doların üzerinde ABD’ye ihracat yapıyor ve ABD, Çin’in en büyük ihracat pazarı. Böylece ABD yavaşlarsa, aslında dünya yavaşlıyor diyebiliyoruz. Dolayısıyla küresel ekonomi, bu faizlere uzun süre dayanamayacak gibi görünüyor. Bunu da büyük ülke merkez bankalarının başta FED olmak üzere daha fazla göz ardı edemeyeceğini düşünüyorum. Nitekim tahvil piyasası da, büyük ülke merkez bankalarının artık gecikmemesi gerektiğini, gecikirse küresel ekonomiye zarar vermemek için daha büyük bedellerle karşılaşabileceğini fiyatlıyor.
Teknoloji büyüsü bu hafta açıklanan bilançolarla bozuldu. Buraya yapılan yatırımlar henüz bilançolarda görünmediği gibi, talebin bu denli yüksek faizle yavaşladığı ortamda yeni yatırım yapacak yer de bırakmamış. Hisse senetlerini sürükleyen bu hikâyenin bozulması gibi; büyümelerin en büyük dinamosu olan tüketim talebi de bu faiz ortamında canlanamayacağı için; tahvil piyasası merkez bankalarına yılın dördüncü çeyreğinde artık harekete geçmiş ol diyor. Hisse senetleri ise; yatırımcısına yeni hikâyenin yazılması için biraz daha zaman gerek mesajını veriyor.