İstanbul Sanayi Odası, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması’nın 2023 yılı sonuçlarını bu hafta içerisinde açıkladı. Türkiye’nin sanayi sektöründeki devlerini belirleyen ve 1968 yılından bu yana aralıksız açıklanan bu çalışmaya büyük önem atfetmekle birlikte, bu yazı da çalışmanın detaylarında sanayi sektörümüze dair gözüme çarpan birkaç detaya değineceğim.
Ancak öncelikle enflasyon muhasebesi uygulanmış haliyle halka açık şirketlerden gördüğümüz bilançolardan başlayalım. Çünkü bilançolar; iSO’nun araştırma sonuçlarının gösterdiği şekilde bozulmaların devam ettiğini 2024 yılının birinci çeyreği itibarıyla da teyit eder nitelikte. İşin kötüsü; biz bunu bir sanayicinin operasyonundaki aksaklıktan ziyade, o operasyonu yürütmek için gereken finansman kaynağının maliyetindeki artıştan görüyoruz. Yani sanayicinin üretime devam edebilmesi için gereken, örneğin enerji, hammadde, işçilik gibi maliyetleri karşılamak için dış kaynak kullandıysa, aldığı borç, bahse konu maliyetlerden bile daha pahalı hale gelmiş vaziyette. Hatta durum öyle vahim ki, sanayici kendisinden çok borcunu finanse eden finansal kuruluş için çalışıyor ve kârının kendi payına düşenden fazlasını, deyimi yerindeyse bankasına ödüyor.
Buradaki bilgiyi herkesin ulaşabileceği ve görebileceği bir noktaya taşıyalım. Halka açık şirketlerimizden kim daha iyi performans gösteriyor diye baktığımızda karşımıza son dönemde açık ara bankalar çıkıyor. Borsada yatırım yapan bir yatırımcı, eğer portföyünde banka hissesi bulunmuyorsa, elindeki kağıda bakıp, bu kadar yabancı yatırımcı nereye geldi diye kendine her gün soruyordur. Çünkü BIST TÜM Endeks’ten, BİST 30 endeksi çıkarırsak getiri yılbaşından bu yana negatif. Hatta BIST 30 Endeks’ten bankaları çıkarırsak, oranın da getirisi enflasyonun altında. Unutmamak gerekir ki bilinçli yatırımcı bilançoya bakar. Bilançoda bir sanayicinin ürettiği ve sattığı maldan geriye kalan brüt kârın yarısından fazlasını faiz ödemesine gittiğini gördüğünüzde içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla doğal olarak finans işinin sanayiden kârlı olduğu sonucuna varırsınız.
ISO’nun çalışması kümülatif bir fikir verdiği için ne durumda olduğumuzu rakamlar üzerinden özetleyelim. İSO 500’ün faaliyet kârlılığı oranı düşmüş. Bu oran; şirketin temel operasyonlarının kârlılığını ölçer. Düşen bir faaliyet kârlılığı oranı; kıyasladığımız bir önceki yıla göre şirketlerin operasyonel giderlerin kontrolünde bozulma ya da temel faaliyetlerinden daha az kâr ettiğini gösterir. Aslında çalışmanın bütününde sanayicilerin tüm kâr büyüklüklerinde nominal artış olsa bile, enflasyonun altında kalmasıyla reel olarak büyümediğini söylüyor. Burada bahsettiğim faaliyet kârlılığı oranı ise asıl işlerinde de sanayicinin rasyonalitede bozulma olduğunu teyit ediyor.
Temel işlerdeki kârlılığı bir kenara bırakalım ve oranın düzeleceğini umalım. Çünkü asıl konu paraya erişmek için katlanılan maliyette.
Biz İSO 500’den yani Türkiye’nin medârı iftiharı diyebileceğimiz en büyük 500 sanayi kuruluşumuzun finansman giderlerinde bir önceki yıla göre yüzde 92,5 oranında artış var. Finansman giderlerinin faaliyet kârına oranının yüzde 57’ye yaklaşmış olması; aslında basitçe elde edilen kârın yarısının faize gittiğini gösteriyor. Borçların vade yapısı ise bize başka bir şey daha söylüyor. Kısa vadeli mali borçlar, toplam borçların yarısından fazlasını oluşturuyor. Medârı iftihar dememin sebebi ise şu, en büyükseniz diğerleriyle kıyaslandığında daha ucuza borçlanırsınız aslında. En ucuz borçlanma lüksüne sahip olan bile uzun borç kaynağı bulamıyor, bulsa da çok pahalı oluyor. Brüt kârlılıklarda finansman maliyetinin yüzde 56’ya gelmesi demek, bir sanayici, bir yıl boyunca üretim için tüm maliyetlere katlanıp, kalan parasını bankasıyla paylaşıyorsa, burada bir sıkıntı var demektir. Çünkü daha kalanına vergisini, amortismanını ödeyecek kalanı da net kâr olacak.
Yabancı yatırımcı geliyor ama herkese gelmiyor derken, yabancının ilk baktığı yerlerden olan temettü ödemesi hangi parayla yapılacak diye sormak gerekir. Ya da diğer baktığı yer olan bilanço, uzun vadeli kredi kullanmaya bile yetişmiyorsa, yabancı yatırımcıyı sanayicimizin cezbedemeyeceğinin farkında olmamız gerekir. Dolayısıyla ülkenin notu başta olmak üzere, daha değerli şirketlerden bahsetmek istiyorsak, şirketin ana işinin kârlı olması, bu kârı yaratabilmek için borçlanma yapısının makul olması, daha da özetle, üreteceğim derken katlanılan maliyet, üretirken kazandığının üzerinde olmaması gerekir.