2001 yılında ülkemizde yaşadığımız ekonomik kriz; kamudan, finans sektörüne, oradan reel sektöre yayıldı. Toplam talep ve üretimde ihracatın payının düşmesi, dalgalı kur rejimine geçilmesiyle para piyasalarında yaşanan dalgalanma; şirketlerimizin maliyetlerini ve gelirlerini öngörmesine engel oluyordu. Birçok firma faaliyetlerini ve yatırımlarını azalttı ve hatta birçoğu borçlarını ödeme sıkıntısı yaşadı.
Kriz sonrası ülkemiz toparlanırken; 2009 yılında ABD’de başlayan küresel finansal krizden sınırlı etkilendik. 2020 yılında yaşanan COVID-19 salgınına kadar geçen süreçte ise küresel ekonomide genişleyen para politikaları, düşük faiz ve bol likidite ortamı vardı. Türkiye örneğinde olduğu gibi gelişmekte olan ülke şirketleri ise bu genişleyici süreçte büyümeyi özkaynak yerine dış kaynaklarla finanse etmeyi tercih ettiler. Ancak bugün gelinen noktada yükselen faiz ortamı bu şirketler için koşulları zorlu hale getirdi. Çünkü hali hazırda borçlu olan bu şirketlerin; faizler yükseldiğinde geri ödeme yükümlülükleri arttı. Daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi, yükselen faiz ortamı talebe de daraltıcı etki yapıp şirketlerin gelirini kıstı. Nihayetinde şirketler bozulan nakit akışıyla borçlarını ödemede güçlük yaşamaya başladı.
Bu yazıda ödeme güçlükleri yaşanması durumunda ortaya çıkacak sonuçların bir kısmından bahsedeceğim.
Ödemezsek ne olur?
Bir şirket için ödeme güçlükleri içinden çıkılamaz boyuta geldiğinde, tacir için iflas ya da konkordato gündeme gelir. İflasa konu olan tacir için soru basittir. Borcunu ödeyebiliyor mu, yoksa ödeyemiyor mu? Türk hukuk sisteminde genel olarak şekli iflas sebebi geçerli olduğu için; iflasa tabi bir borçlunun mali durumunun kötü olması, malvarlığının bulunup bulunmaması ya da pasifinin aktifinden fazla olması önemli değildir.
Yeniden yapılandırma müesseselerinden Konkordato
Konkordato iflasın eşiğine gelmiş bir borçlunun, mahkeme aracılığıyla alacaklıları ile anlaşıp borçlarının belirli bir kısmını ödemesi anlamına gelen bir icra-iflas hukuku müessesidir. Konkordato talebinde bulunan borçlunun konkordato talebinin tasdik edilmemesi, reddedilmesi veya feshedilmesi durumunda da borçlunun iflasının istenebileceği de kanun koyucu tarafından hükme bağlıdır. Dolayısıyla ödeme güçlüğü yaşayan şirketler için konkordato müessesine; iflas öncesi bir çıkış yolu da denebilir.
İflasın Ertelenmesi’nden Konkordato’ya
15 Mart 2018 tarihinde çıkarılan 7101 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile İflasın Ertelenmesi müessesi yürürlükten kalkarken; konkordato kurumunu daha etkin kılmak için bir dizi düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye kadar konkordato, iflas ertelemenin aktif hale geldiği 12 yıldan bu yana neredeyse kullanılmamış bir uygulamaydı.
İflasın ertelenmesi müessesinde alacaklıların sürece dahil olmadan, borçlu ve mahkeme arasında devam eden uzun ve zorlu süreç söz konusuydu. Bir iflas ertelemesi kararı ile borçlunun tüm takip ve hacizlerinin durması alacaklıların elini kolunu bağlarken; konkordato müessesinde artık alacaklılar da söz sahibi oluyor. Düzenlemeyle beraber; borçlu şirket ve alacaklılar karşılıklı müzakere ederek anlaşır, anlaşma mahkeme tarafından tasdik edildikten sonra borçlunun icra takiplerine karşı koruyucu hükümler devreye girer. Çünkü niyet olarak konkordato, borçlu şirketin ticari faaliyetini hem sürdürmesine, hem de alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmesine imkan tanır.
Finansal Yeniden Yapılandırma
Finansal yeniden yapılandırma süreci yıllar içerisinde ülkemizde bir dizi kanunla şekillenmiş ve gelişmiştir. Borçlular; Türkiye’deki bankalar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketlerine olan kredi borçlarını yapılandırabilmektedir. Haklarında iflas kararı bulunan borçlular haricinde, çerçeve sözleşmesine imza atmış kuruluşlara borcu olan tüm ticari işletmeler başvuru yapabilir.
Bu yazının başlığında yer alan çıkış yolu olarak işaret ettiğim yol; finansal yeniden yapılandırmadır. Çünkü finansal yeniden yapılandırma; iflas öncesi çıkış kapısı olarak ifade ettiğimiz konkordatodan farklıdır. Her şeyden önce; bir mahkeme süreci işlememektedir. Ayrıca konkordato talebinin kabul görmesi gibi bir durumda alacakların donması, icra takiplerinin beklemesi gibi bir durum Finansal Yeniden Yapılandırma sürecinde geçerli değildir. Bankalar açısından konuyu değerlendirecek olursak; Finansal Yeniden Yapılandırma, konkordatoya tercih edilir.
Bankalar; tüm alacaklarını bekletmek yerine, kendilerine borcu olan şirket için, konkordatodan farklı olarak; borçlunun borç yapısını ve vadesini düzeltmeye çalışmaktan daha fazla gayret gösterir. Finansal yeniden yapılandırma, geniş bir kapsama sahiptir ve borçların yanı sıra operasyonel stratejileri, varlık satışlarını ve diğer finansal düzenlemeleri içerebilir.
Konkordato süreci, mahkemenin onayına bağlı olarak belirli bir süre boyunca devam eder. Bu süre zarfında şirket, borçlarını yapılandırma planına göre geri öder veya belirli koşulları yerine getirirse, finansal iyileşme sağlanabilir. Finansal yeniden yapılandırma sürecinde ise şirketin ihtiyaçlarına bağlı olarak daha esnek bir zaman çerçevesine sahiptir. İşletme, mali durumunu iyileştirecek adımları atana kadar devam edebilir. Dolayısıyla daha fazla gönüllülük içeren, zaman bakımından daha esnek bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz.
Finansal Yeniden Yapılandırma’ya neye göre karar verilir?
Eğer borçlu bir şirket; faaliyetlerini sürdürmek konusunda inançlıysa; Finansal Yeniden Yapılandırma başvurusu öncesinde faaliyet döngüsünü ve nakit akışını dikkate alarak bir projeksiyon yapmalıdır. Borçların yapısı, kaç finansal kuruluşa borç olduğu gibi birçok faktör dikkatle ele alınmalıdır.
Başvuru kabul gördüğünde alacaklı banka kendi inisiyatifiyle borçlu şirkete işletme kredisi de verebilir, borçlarını yapılandırabilir, öteleyebilir. Aslında özetle belki konkordato müessesinde olduğu gibi alacakları bir nevi askıya aldırıp faizden korumuyor ancak; net bir şekilde bir işletmenin nefes almasına yarıyor diyebiliriz.
Burada banka lehine de bir durum söz konusudur. Zira banka; borcunu tahsil etmek ister ve Finansal Yeniden Yapılandırma sürecindeki esnekliği sayesinde, o işletmeden hem alacaklarını tahsil etme ihtimalini kendi kontrolüyle artırmasına, hem de gelecekte müşterisinin yaşamına devam etmesine olanak tanır.
Bu yüzden şirketlerin, konkordatodan önce eğer şartlar uygunsa finansal yeniden yapılandırma sürecine dair bilgi sahibi olması önemlidir. Ancak yukarıda ifade ettiğim gibi, finansal yeniden yapılandırma başvurusunun süreç yönetiminde başarı; tamamen doğru projeksiyonlarla, şirketin kabiliyetine ve iyi niyetine bağlıdır. Şirketin burada faaliyetlerine devam edebileceği inancına sahip olması azami önem taşımaktadır.
Finansal Yeniden Yapılandırma başvurusunda bulunan şirketin bilançosu elbette bu süreç içerisinde bir strese tabi olacaktır. Hatta belki sadece şirket sahipleri itibar anlamında “yapılandırılmış şirket” denmesini istemeyecektir. Ancak finansal yeniden yapılandırma süreci; uzmanlar ve doğru projeksiyonlarla mutlaka konkordato müessesinden önce denenmesi gereken bir yoldur. Bu yöntemle bir şirket için varlığını sürdürmesi; çeklerin ödenmemesinden, borçların altından kalkamayacak vaziyete gelmesinden daha önemlidir. Hatta daha da önemlisi bu yol; şirketlerin borç ödeme zorluklarından kurtulması için başarılı olması daha muhtemel bir yoldur diyebiliriz.