Geleneksel düşünceyle bakıldığında, şirketlerin temel amacı yıllar boyunca sadece hissedarları için değer yaratmaktı. Ancak, iş dünyasının bugünkü dinamiklerinde şirketlerin amacı çok daha geniş bir perspektife yayıldı. Artık şirketler, sadece finansal başarı değil, aynı zamanda etki yaratma kapasitelerini genişletme ve tüm paydaşlar için değer oluşturma hedefine odaklanıyorlar. Bu, sadece uzun vadeli bir vizyon değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir değer taahhüdüdür. Paydaşlar, artık sadece hissedarlarla sınırlı değil; müşteriler, çalışanlar, tedarikçiler, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi geniş bir yelpazede yer alıyor.
Ancak, bu kadar geniş bir etki alanına sahip olan şirketler, bu değeri nasıl yaratıyor ve gelecekte nasıl sürdürecek? İşte tam burada, sağlam kurumsal yönetim ve sürdürülebilirlik devreye giriyor. İyi bir kurumsal yönetim, şirketlerin adil, şeffaf, hesap verebilir, sorumlu ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlamayı amaçlar. Bu, etik standartlara uymak, paydaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmek ve sürdürülebilirliği iş süreçlerine entegre etmek anlamına gelir.
1990-2000’li yıllardaki büyük şirket skandallarıyla birlikte, iyi kurumsal yönetim uygulamaları önem kazandı. Bugün, büyümek, gelişmek ve uluslararası yatırımcıları çekmek isteyen şirketler için olmazsa olmaz haline geldi. Türkiye’deki şirketler, özellikle BIST100 şirketleri, kurumsal yönetim konusunda büyük bir titizlikle hareket ediyor ve sürdürülebilirlik alanında da önemli adımlar atıyorlar. Ancak, iş dünyasındaki hızlı değişim ve paydaşların artan beklentileri göz önüne alındığında, tam anlamıyla entegre, şeffaf ve hesap verebilir bir yapıya ulaşmak için daha uzun bir yol kat edilmesi gerekiyor. Bu noktada, geleceğe yönelik hazırlıkların ne denli önemli olduğu aşikâr.
Şirketlerin kurumsal yönetim ve sürdürülebilirlik uygulamaları ne kadar geleceğe hazır? Diğer bir değişle değişen ve gelişen iş dünyasında ne kadar esnek, dayanıklı ve değişime açığız?
Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Entegrasyonu: “Stratejinin Sürdürülebilirliği”
Şimdi gelin, kurumsal yönetim ve sürdürülebilirlik kavramlarını bir adım daha ileri taşıyalım: “Sürdürülebilir Yönetişim”
Sürdürülebilir yönetişim, yalnızca çevresel faktörleri değil, aynı zamanda sosyal ve yönetişim (ESG) boyutlarını da içeriyor ve hızla şirketlerin sadece raporlama ve pozitif PR amacı gütmediği, iş stratejilerinin ve günlük uygulamalarının merkezine yerleştirilmesi gereken bir konu haline geliyor.
Düzenleyici kurumlar, yatırımcılar, müşteriler ve çalışanlar sürdürülebilir yönetişimde her geçen gün daha da artan beklentilere sahip. İklim değişikliği, doğal kaynakların kullanımı, çalışan hakları ve toplumsal sorumluluk gibi konulardaki farkındalık dünya genelinde artıyor. Şirketlerin proaktif adımlar atması hem etik bir sorumluluk hem de iş stratejisi açısından kaçınılmaz hale geliyor. Araştırmalar, ESG’nin kurumsal yatırımcılar için kritik bir öneme sahip olduğunu ve yüzeysel uygulamaların güvensizlik yarattığını gösteriyor. “Yeşil yıkama” veya “sosyal sorumluluk” slogancılığı yerine, işin özünü yakalamak ve güveni kazanmak giderek daha hayati bir önem kazanıyor. Bloomberg verilerine göre, ESG odaklı yatırımların 2025’e kadar 50 trilyon dolara yani küresel olarak yönetilen toplam varlıkların üçte birine ulaşması bekleniyor. Bu fırsatı yakalamak isteyen şirketler, derinlemesine analizler yapmalı, kaynakları doğru yönlendirmeli, ölçülebilir ve denetlenebilir hedefler belirlemeli ve entegre bir yaklaşım benimsemelidir. Elbette bu uzun ve zorlu bir süreç ancak konunun özünü anlayan ve doğru bir şekilde benimseyen kurumlar için de birçok fırsatı beraberinde getiriyor…
Kurumsal yönetim açısından bakıldığında, şirketlerin artık sürdürülebilirlikle ilgili yönetişim yapısını güçlendirmeleri gerekmektedir. Yönetim kurullarında, sürdürülebilirlik konusunda uzmanlaşmış alt komiteler kurmak, bu alanın daha yakından takip edilmesini sağlayacak ve bu komiteler, sürdürülebilirlik entegrasyon stratejilerini oluşturmakta, performans takibinde ve ilgili raporlamaların şeffaf ve doğru bir şekilde düzenlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Şirket içi entegrasyon bu konudaki en zorlu ve kritik süreçtir. Sürdürülebilirlik, sadece bireylerin değil, şirketin kendisinin bir parçası olmalıdır. Şirketler, sürdürülebilirlik değerlerini kültürlerine yerleştirmeli, çalışanları eğitmeli ve farkındalık oluşturmalıdır. İç süreçler, performans hedefleri ve ödüllendirme sistemleri, sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemelidir. Bu entegrasyon olmadan tam bir başarıya ulaşmak mümkün değil. Uluslararası alanda bu değişimi net bir şekilde gözlemliyoruz. S&P 500 şirketlerinin büyük çoğunluğu artık yönetici maaşlarını/primlerini bir tür ESG performansına bağlıyor; bu oran 2020’de yüzde 66’dan 2021’de yüzde 73’e yükseldi1. Benzer şekilde Stanford Üniversitesi tarafından 21 ülkede yapılan bir araştırma ESG hedeflerinin üst yönetim performans hedeflerinde önemli bir yer almaya başladığını gösteriyor2. Özellikle Belçika, Almanya ve Fransa’da bu oranın %50’nin üstünde olması durumun ciddiyetini gösteriyor. Sizce Türkiye’de bu oran yüzde kaç?
Sonuç olarak, sürdürülebilirlik artık sadece raporlama amacıyla değil, stratejik planların ve finansal performansın temel bir bileşeni olarak ele alınmalıdır. Şirketlerin bu konuda proaktif olmaları ve ESG faktörlerini göz önünde bulundurmaları hem toplumsal sorumluluğu yerine getirme hem de uzun vadeli iş başarısı açısından kritik bir öneme sahip ve bu, kurumsal yönetim uygulamalarının geleceğinin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Demek istediğim şu ki etkili bir entegrasyondan bahsetmek istiyorsak artık “Sürdürülebilirlik Stratejisi” yerine “Stratejinin Sürdürülebilirliği” ne odaklanmanın zamanı. Bu özellikle etki alanı yüksek şirketler için yepyeni bir iş modeli ve stratejisi anlamına bile gelebilir ki bunu çok doğru bir şekilde fırsata dönüştüren şirket sayısı da her geçen gün artıyor.