“Son derece dikkatli olmalıyız” dedi Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde. Hatta tam Türkçesi ile “Hepimiz son derece dikkatli olmak zorundayız. Verilere göre hareket etmeli, çevik olmalıyız”. Avrupa Merkez Bankası altıncı toplantısında da faiz indirim serisini bozmadı. Ancak Banka’nın faiz kararının ardından Lagarde’ın önceki basın toplantılarından daha temkinli bir konuşmasına şahitlik ettik. Bu açıklamaları kendi Merkez Bankamızın kararına gelmeden önce biraz değerlendirmek ve en büyük pazarımızın son durumunu özetlemek istiyorum.
Lagarde’ın genel itibarıyla açıklamalarına baktığımızda bence Avrupa Merkez Bankası’nın Nisan toplantısında faiz indirim döngüsünü bozabileceğine işaret ediyor. Ya da en azından bu açıklama ile, kendilerine manevra alanı yarattı diyebiliriz. Banka’nın üç aylık projeksiyonlarına baktığımızda enflasyonda ulaşmayı bekledikleri hedefler biraz gecikerek 2026’ya kayacak. Ama daha önemlisi hem bu yıl hem de gelecek yıl için büyüme öngörüleri aşağı yönde revize edildi. Üstelik bu aşağı yönlü projeksiyonların içerisine ABD’den gelecek herhangi bir risk dahil değil. Zira Lagarde da ekonomik büyüme üzerinde risklerin aşağı yönlü olduğunun altını çiziyor ve bence bu belirsizliklere dikkat çekiyor. Bugüne geldiğimizde Avrupa açısından aslında elimizde büyümeyi tetikleyecek bir unsur var. Avrupa geçtiğimiz haftalarda değindiğim büyük ölçekli savunma harcamalarını değerlendirmeye başladı. Ancak bu harcamaların önümüzdeki dönem büyümeyi tetikleyebileceği gibi aynı anda hem enflasyonu hem de borçları tetikleyeceğini unutmamak gerekir. İşte Avrupa Merkez Bankası aslında kendine manevra alanını bence tam olarak bu yüzden yaratıyor. Çünkü bahsi geçen savunma harcamaları Almanya haricinde düşündüğümüzde kalan yirmi Avrupa ülkesi için hiç de kolay olmayacak. Gelgelelim sadece savunma harcamaları ile tetiklenecek bir ekonomik büyüme kompozisyonu, Avrupa Merkez Bankası tarafından tatminkâr olmayacaktır. Çünkü sürdürülebilir değil, kıtanın daha yüksek gelirler yaratabilecek sektörlerde büyümesine ve bu büyümeyi yaratabilecek daha düşük borçlanma maliyetlerine ihtiyaçları var.
Özetle Avrupa Merkez Bankası haklı bir belirsizlik yarattı. Çünkü anlatmaya çalıştığım şekilde, kendileri de meydana gelebilecek bir tehdidin ya da savunma harcamaları ile sıçrayabilecek büyümenin ana hedefleri olan enflasyona ne etki edeceğini kestiremiyorlar. Ellerinde enflasyon açısından çift yönlü belirsizlikler yaratabilecek riskler varken ne erken davranmak ne de geç kalmak istemeyen bir Avrupa olacak önümüzdeki günlerde.
İçeriye dönecek olursak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası politika faizini dün itibarıyla piyasa beklentilerine paralel olarak 250 baz puanlık indirimle yüzde 42,5 seviyesine indirdi. Üst üste üçüncü kez indirime giden Merkez Bankası Aralık’tan bu yana 750 baz puanlık indirim yapmış oldu. Genel itibarıyla çıkan mesajlara baktığımızda iyimser değerlendirmelere haiz ve yapılacak indirimleri destekleyecek bir değerlendirme yapıldığını söyleyebilirim. Son dönemde kur hareketlerine baktığımızda Türk Lirası Şubat ayının dolar karşısında en çok kaybeden gelişen ülke para birimi oldu. Burası enflasyon üzerinde riskleri canlı tutabilir, zira elimizde hala yukarı yönlü riskleri bulunan bir enflasyon görünümü var bence. Ancak küresel ticaret politikaların üzerinde bunca bulut varken, kendi iç risklerimiz indirimlerin devamı için ikinci planda değerlendirilebilir şu aşamada. Hali hazırda zayıf olan ekonomik büyüme görünümü, ticaret kanalındaki zayıflıkla da gölgeleniyor. Bir yandan iş gücü piyasasında istihdam yaratamamaktan kaynaklı riskler var. Dolayısıyla önümüzdeki dönem büyümenin enflasyondan bir adım daha öne çıkmasını gerektirebilecek bir dönem olabilir diye düşünüyorum. Nitekim başlarken Avrupa’dan başlama sebebim de önceki yazılarımda da özellikle Avrupa ekonomisi ve küresel ticaret üzerindeki bulutlara dikkat çekme sebebim de buydu. Geçen yıl boyunca tüm dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan enflasyonla mücadele, yerini daha da öngörülemez olan büyümeye bırakmış olabilir. O yüzden Lagarde’ın dediği gibi, “Son derece dikkatli olmalıyız”. Nitekim her şey ekonomik büyüme ile başlar ya da biter aslında.