Okul hayatımızda, üniversite giriş sınavlarına hazırlanırken öğretmenlerimizin bize en çok hatırlattığı noktalardan biri de dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü kuralıydı. Bu kural, bizlere bilmediğimiz veya yeterince emin olmadığımız sorulara yanıt verirken dikkatli olmamız ve rastgele seçimlerden kaçınmamız gerektiğini söylüyordu. Özellikle bilgiyle desteklenmeyen seçimlerde şansın bir yere kadar etkili olabileceğini veya olamayacağını vurguluyordu değil mi?
Peki iş dünyasında bu işler nasıl yürüyor? Dört yanlış bir doğruyu götürüyor mu?
Konumuz şeffaflık ve hesap verebilirlik olunca ve en dramatik haliyle, tek bir yanlış tüm doğruları götürme potansiyeline sahip. Şeffaf iletişim ne demek önce ona bir açıklık getirelim. Şeffaf iletişim en yalın haliyle iletişimde bulunduğumuz taraf ile bilgiyi doğru, tam olarak, eşit bir şekilde ve zamanında paylaşıyor olmak demek. Bu alanda yapılan tek bir hata veya ortaya çıkan skandalın, şirketin tüm itibarını ve değerini etkileyebildiğini gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Finansal raporlama açısından büyük şirket skandalları sonrasında kurumlar daha özenli ve disiplinli davranıyor olsa da sürdürülebilirlik söylemleri ve raporlamaları açısından bunu söylemekten henüz çok uzağız gibi görünüyor. İyi çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim uygulamalarına sahip şirketlerin paydaşları için daha fazla değer yarattığı aşikar. Ancak söylenen ve yapılanlar arasındaki farkların gün yüzüne çıkıyor olduğu da bir gerçek. PwC’nin 2023 Küresel Yatırımcı Araştırmasında yer alan verilere göre; yatırımcıların yüzde 94’ü sürdürülebilirlik performansına ilişkin kurumsal raporlamaların belirli bir kısmında desteklenmeyen iddialar içerdiğine inanıyor . Yine PwC tarafından yapılan bir önceki yılın araştırma sonuçlarında bu oran yüzde 87’imiş . Bu rakamlar burada bir süredir ciddi bir güven sorunu oluştuğunu çok net gözler önüne seriyor
Bugün sürdürülebilirlik alanında artan şeffaflık beklentileri, abartılı ve yanıltıcı söylemlerin elimine edilmesi, ele alınması gereken konuların başında geliyor. Son dönemlerde sektöründe önde gelen pek çok uluslararası şirket, yeşil yıkama (greenwashing) suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Reklamlara getirilen yasaklardan açılan soruşturmalara kadar düzenleyici kurumlar aktif bir şekilde yeşil yıkamanın önünü kesmeyi hedefliyor. Benzer şekilde “AI washing” olarak da ifade edilen abartılı ve yanıltıcı yapay zeka söylemleri de düzenleyici kurumların radarına girmiş durumda. ABD’nin sermaye piyasaları düzenleyicisi Securities and Exchange Commission (SEC), halka açık şirketler ve yatırım danışmanlığı şirketlerinin yapay zeka ile ilgili açıklamalarını yakın izlemeye almış durumda.
Tüm dünyanın gündeminde yer alan bu oldukça popüler iki konuda şirketler doğru uygulamaları, gerekli yönetim mekanizmalarını ve şeffaf iletişimi hayata geçirmedikleri takdirde çok ciddi repütasyon riski taşıyorlar. Dünya çapında ciddi para akışının olduğu sürdürülebilirlik ve yapay zeka gibi konulara sadece pozitif PR gözüyle yaklaşmak, gerekli gözetim ve denetim süreçlerini temin etmemek veya doğru aksiyonları almadan önce spesifik düzenlemelerin gelmesini beklemek bu riski daha da artırıyor.
Günümüz iş dünyasında bilgiye ulaşmak çok daha hızlı ve kolay. Sosyal medya platformlarının da bilginin yayılması konusunda son derece etkin bir rolü var. Bu hızlı dünyada şirketlerin tüm paydaşlarının farklı beklentilerine de aynı hızla ve hatta daha hızlı cevap verebiliyor olması bekleniyor. Ancak koşullar ne olursa olsun dürüst olmak tüm iletişim stratejilerinin olmazsa olmazı olmalı. Şeffaflık ise iyi kurumsal yönetimin de en temel yapıtaşlarından biri. Abartılı ve sadece olumlu gelişmelerin paylaşımına yönelik iletişim, eksik bilgi paylaşmak ve zamanlamayı geciktirmek ise şeffaf iletişimi ortadan kaldıran ve dolayısıyla müşterilerinizin, çalışanlarınızın, hissedarlarınızın veya yatırımcılarınızın güvenini zedeleyen dört önemli yanlış olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yanlışlardan kaçınmanın en temel yolu ise koşulsuz ve şartsız olarak şeffaflığı tüm organizasyonun ve kurum kültürünün kalbine yerleştirmek.