Strange’in Batı’daki başarısızlığa dair uyarıları son ticaret savaşlarıyla anlam kazandı. Küresel ekonomik düzenin dinamiklerini şekillendiren önemli düşünürlerden, Uluslararası Politik İktisat biliminin kurucularından, 1923 doğumlu Susan Strange, Londra İktisat Okulu’ndan (LSE) mezun olduktan sonra, disipline yaptığı katkılarla akademik dünyada derin izler bıraktı. 1978-1988 yılları arasında LSE’de Montague Burton Uluslararası İlişkiler Profesörü olarak görev yaptı ve burada İngiltere’nin ilk Uluslararası Politik İktisat (IPE) yüksek lisans programını kurdu. Brookings Institution, University of Minnesota, Columbia University gibi kurumlarda misafir öğretim üyeliği yaptı. 1989-1993 arasında European University Institute’de profesörlük yaptı. Ayrıca, 1993-1998 yılları arasında Warwick Üniversitesinde uluslararası ilişkiler ve UPİ profesörü olarak görev alarak buradaki lisansüstü programını geliştirdi. Ayrıca, 1993-1996 arasında Tokyo’daki Aoyama Gakuin Üniversitesi’nde dersler verdi. Strange, mezuniyet sonrası Uluslararası İlişkiler Diploma Programını tamamladığım (1996) Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası İlişkiler Okulunda (SAIS) da Uluslararası Ekonomi Politik (IPE) dersleri verdi.
Çalışmalarında finansal sistemin yapısal/baskın gücünü ön plana çıkaran Strange, ulus-devletlerin küresel ekonomiye entegre olma süreçlerini sorgulamış, devletin piyasalar karşısındaki zayıflığını vurgulamıştır. 1986’da yayımlanan ‘Casino Capitalism’ adlı eserinde, finansal sistemin spekülatif ve kontrolsüz bir yapıya büründüğünü savunmuş; 1997 Asya mali krizinin sonuçları Strange’in tezini pekiştirmiştir. Strange tezinde dünyanın dört ana güç alanına ayrıldığını savunur: güvenlik, üretim, finans ve bilgi. Ancak Strange’in geliştirdiği belki de en dikkat çeken kuramsal yaklaşımı, devletlerin küresel ekonomik sorunlarla başa çıkmada giderek daha başarısız hale geldiği bir döneme işaret ettiği ‘Westfailure’ (Batı başarısızlığı) olgusudur. Bu kavram, devletin uluslararası ekonomik düzeni yönetme kabiliyetinin azalmasını ve piyasaların daha fazla söz sahibi olmasını anlatır. Strange, 25 Ekim 1998 yılında 75 yaşında hayata gözlerini yumdu.
ABD ve Batı’nın gerileyişi bağlamında Strange’in analizlerinin önemi: Strange’in analizlerinin, vefatı üzerinden 15 yıla yakın zaman geçmesine rağmen, günümüzün küresel ekonomik çalkantıları ile birlikte yeniden değer ve anlam kazandığını düşünüyorum. 2001’deki Enron skandalı ve 2008’deki Batı finans sistemi dinamiklerinin şirazesinden çıkması sonucunda meydana gelen finansal kriz, Strange’in “Kumarhane Kapitalizmi” ve “Westfailure” kavramlarının ne kadar öngörücü olduğunu gösteriyor. 2001’deki Enron skandalı ve 2008’deki finansal çöküş, Strange’in işaret ettiği küresel finansal yapının çürümeye yüz tutmuş olduğunun açık örneğidir. Bu krizlerin ardından Niall Ferguson’un *The Great Degeneration* (2009) adlı eserinde de ele aldığı başta finans olmak üzere Batı Kurumlarındaki topyekûn, büyük çürüme sürecine girdiğine dair çarpıcı tezleri, Strange’in öngörüleriyle paralellik gösteriyor.
Halihazırda, Trump’ın ABD başkanlığı dönemi, Amerikan hegemonyasının çöküşünün sembolü haline gelmiş durumda. Trump’ın başta dost, düşman addettiği ülkelere, devlet geleneklerine aykırı üslup ve yöntemlerle ilan ettiği ticaret ve dış politika yaklaşımları, ABD’nin geleneksel yumuşak gücünün zayıfladığını, Washington’un uluslararası rekabetten ciddi şekilde korkmaya başladığını, ayrıca küresel ekonomideki görece güç dinamiklerinin ABD aleyhine yeniden şekillendiğini işaret ediyor. Trump’ın başkanlığı devraldığı ilk iki hafta içerisinde ortaya koyduğu yaklaşımlar ile sadece serbest ticaret ilkeleri, çok taraflı küresel düzen ve uluslararası geleneksel diplomasi teamülleri değil, bizatihi ABD kurumsal kamu mekanizmalarını, devlet düzeninin de uzun yıllar onarılamayacak şekilde zedelediği görülüyor.
Şüphesiz, Trump yönetiminin en tahripkar etkisi, müttefik veya düşman addedilerek, en son örneği Kanada ve Meksika gibi en yakın müttefiklerine karşı oldukça kaba ve küstah bir üslupla başlattığı gümrük vergisi uygulamalarıdır. Bu gelişmeler, küresel ekonomik dengenin hızla Batı’dan Asya’ya ve özellikle BRICS ülkelerine doğru kayması ve ABD’nin dünya ekonomisinde hızla güç kaybettiğinin ciddi şekilde farkına varmasıyla yakından ilgili. Bu süreç, küresel ekonomik düzende önemli bir dönüşümü işaret ederken, Batı’nın küresel düzeni şekillendiren liderliğini sorgulayan bir dönem de başlatıyor. BRICS ve Asya ekonomilerinin yükselişi, küresel yönetişim mekanizmalarını ve uluslararası finansal kurumların işlevlerini oldukça zayıflatmış durumda. Başta BRICS olmak üzere yükselen ekonomiler, sadece Batı’nın ekonomik etkisini geriletmekle kalmamışlar, aynı zamanda uluslararası düzende çok kutupluluğa doğru bir süreci tetiklemiş, ivme kazandırmışlardır.
Sonuç olarak, Strange’in Batı’daki başarısızlığa dair uyarıları son ticaret savaşlarıyla anlam kazandı. Küresel ekonomideki tecrübe edilen mevcut tektonik güç kaymaları ve Batı’nın geleneksel ekonomik düzeninin çöküşünü anlamlandırmada, Strange’in öngörüleri üzerinden yapılacak analizler oldukça anlamlı hale geldi. Batı sisteminin erozyonu etrafında şekillenen olağanüstü ekonomik ve jeopolitik gelişmeler, küresel yönetişim ve uluslararası ilişkilerin köklü bir dönüşümünü zorunlu kılan kritik bir kırılma noktasına işaret ediyor. Asya’nın yükselişi ve Batı’daki çöküş, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik ve stratejik bir yeniden yapılanma ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Türkiye her zaman olduğu gibi, uluslararası ekonomik gelişmelerin bir miktar çevresinde (periferi) kalsa da, jeopolitik yansımalarının tam ortasında yer almaktadır.
**Batı Başarısızlığı (Westfailure) Kavramı Üzerine:** Strange’e göre, “Westfailure” terimi, Batı merkezli ‘Westfalya Sistemi’nin küresel ekonomik ve güvenlik sorunlarını çözmedeki başarısızlığına vurgu yapıyor. ‘Westfalya Sistemi’, her ulus-devletin içişlerine müdahale edilmeyen egemenliğini savunurken, Strange bu sistemin küresel kapitalizmle birleşerek, uzun vadeli sürdürülebilirlik koşullarını yerine getiremediğini ileri sürmekteydi. Yazar, Batı’nın üç temel sahadaki başarısızlığına vurgu yapıyor: finansal, çevresel ve sosyal. Finansal alanda, ulus-devletlerin küresel piyasalarda kontrol kaybı yaşaması ve IMF gibi kurumların yetersiz kalması, küresel krizlere yol açmıştı. Çevresel anlamda, ulus-devletlerin kendi topraklarındaki çevresel sorunlarla ilgilenmeleri ancak, küresel etkilerini göz ardı etmeleri, gezegenin geleceğini tehdit ediyor. Sosyal alanda ise, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki eşitsizlik artarken, ulus-devletlerin kendi çıkarlarını ön planda tutarak küresel sosyal refah için çözümler üretmemesi, bu sorunu daha da derinleştiriyor.
Susan Strange’in “Westfailure” kavramı aslında, Westfalya sistemi olarak bilinen ve hakim Batılı ulus-devletler (ve diğerlerinin) uluslararası ilişkilerdeki temel aktörler olduğu anlayışa yönelik bir eleştiridir. Burada Strange’in yaklaşımları bu görüşü de eleştirilebilir. Bizim üzerinde durmak istediğimiz mesele, Strange’in Kumarhane Kapitalizmi ve Batı Başarısızlığı yaklaşımlarının, her gün Trump örneğinde hayretlerle izlediğimiz, şaka mı, gerçek mi olduğunu anlamlandırmada zaman zaman zorlandığımız başta ABD olmak üzere Batı Atlantik Sisteminde gözlemlenen gerilemeyi analiz etmede, Türk okuyucusu tarafından da okunmasının faydalı olacağını düşündüğümüz, hakkı teslim edilmesi gereken öncül kavramlardır.
**Trump’ın Bretton Woods Tabusuna Çaktığı Çivi - Westfailure 2:0** Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemiyle birlikte, küresel ekonomik düzen ve sözde ABD hegemonyasının dayandığı ‘Bretton Woods Sistemi’ ikinci çöküşü tecrübe ediyor. İlk Bretton Woods çöküşü, 1971’de Nixon’ın altın standardını terk etmesiyle başlamış ve serbest dalgalı döviz sistemine geçişle sonuçlanmıştı. Trump ve sonrasındaki gelişmeler ise ticaret savaşları, kurallar temelli çok taraflı sistemin bozulması ve ekonomik milliyetçiliğin yükselişi ile Bretton Woods Sisteminin ikinci yıkılışı olarak değerlendirilebilir. Bu süreç aynı zamanda, Susan Strange’in ‘Westfailure’ olarak tanımladığı Batı devletlerin güç kaybı sürecinin ikinci aşaması olarak da addedilebilir. Batı’nın öncülüğünde kurulan kurallar temelli düzen, ABD’nin tek taraflı politikaları ve küresel güç merkezlerinin doğuya kaymasıyla ‘İkinci Westfailure’ sürecine girmiş, Batı’nın yüzlerce yıldır devam eden küresel hakimiyetinin çöküşe geçtiği çıplak gözle görülür hale gelmiştir. Bir yandan ağırlıkla Batılı devletlerin hakim olduğu küresel yönetişim mekanizmaları zayıflar ve çökerken, Bretton Woods sisteminin temel taşları olan IMF, Dünya Bankası ve sözde kurallara dayalı ticaret sistemi (DTÖ) de etkisini yitiriyor, yerine daha parçalı ve rekabetçi bir dünya ekonomisi şekilleniyor. Bu durum, yalnızca ekonomik anlamda değil, siyasi ve jeopolitik açıdan da uluslararası düzenin krizine işaret ediyor. Batı merkezli düzenin parçalanması, küresel yönetişim mekanizmalarının revizyonunu, adil bir Çok Kutuplu Ekonomik Sisteme geçişle birlikte alternatif bölgesel ve ulusal stratejilerin geliştirilmesini zorunlu kılıyor.