İktisadi ya da ekonomik milliyetçilik, özellikle ABD’de son yıllarda giderek daha fazla dikkat çeken bir kavram haline gelmiştir. Bu kavramın ardında temel olarak, ulusların ekonomik bağımsızlıklarını ve güçlerini pekiştirmek adına devletin özellikle sanayileşme ve dış ticarette aktif rol alması gerektiği inancı yatmaktadır. Ancak, bu anlayış yalnızca klasik merkantilizm veya korumacılıkla da sınırlı değildir. Takeshi Nakano’nun “Theorising Economic Nationalism”(İkt i sadi Milliyetçiliği Kavramsallaştırmak)i adlı makalesi, ekonomik milliyetçiliği analitik düzlemde derinliğine incelemekte, meseleyi sadece bir politika seti olmanın ötesine taşıyıp, ulusun iktisadi gücü ile devletin siyasi gücü arasındaki organik ilişkiyi teorik bağlamda farklı bir perspektiften tartışmaktadır. Nakano’nun bahse konu çalışması, ekonomik milliyetçiliği, diğer politik iktisat çalışmalarından farklı bir bütün olarak ele almakta ve onu ulusal kimlik, devlet politikaları ve iktisadi kalkınma bağlamında analitik ve kritik bir bakış açısıyla incelemektedir. Nakano’nun teorisi, ekonomik milliyetçiliği yalnızca devletin sanayileşme, korumacılık ve devlet müdahalesi gibi araçlarıyla tanımlamamaktadır. Bunun yerine, iktisadi milliyetçiliği ulusun ekonomik gücü ile devletin siyasi gücü arasındaki simbiyotik bir ilişki olarak ele alarak, kavramı daha bütüncül bir çerçevede tahlil etmektedir. Yazar, Durkheim’in sosyolojik perspektifini de analize katarak, ulus-devlet anlayışını ekonomik milliyetçiliğin teorik temelleriyle birleştirmekte ve bunun modern toplumlar için geçerliliğini irdelemektedir.
1. Devlet Gücü ve İktisadi Milliyetçilik: Durkheim Sosyolojisinin Politik İktisadı
Durkheim’in siyasal toplum anlayışı, devletin egemen otoritesinin kabul edilmesiyle oluşan bir toplumsal düzeni tanımlar. Ancak, bu modelde devlet ile ulus arasındaki ilişki, tek yönlü değildir. Ulus, sadece devletin meşruiyetini sağlayan bir unsur değildir; aynı zamanda, ulusal aidiyet ve milli kimlik duygusunu pekiştiren bir araçtır. Nakano’nun bu bağlamda, iktisadi milliyetçiliği teorize eder ya da kavramsallaştırırken Durkheimci bir yaklaşımı benimsemesi oldukça anlamlıdır. Durkheim’in modelinde, ulus-devlet arasındaki yapısal ilişki, yalnızca devletin gücünü azamileştirmekle kalmaz, aynı zamanda ulusal ekonomik kalkınmayı da besler. Bu ilişkiyi güçlendiren unsurlar arasında eğitim, ortak bir dil ve kültür gibi sosyal yapıların yanı sıra ekonomik kalkınma da kritik bir rol oynamaktadır.
Nakano;
“Devletin gücü ulustan türediğinde, siyasi güç artar. Ulus-devletin gücü, sivil toplumla birleştiğinde maksimuma ulaşır, azamileşir. Ekonomik gelişme, ulusal gücü artırır; ancak piyasa güçleri sivil toplumu zayıflatırsa, gelişme duraklar ve istikrarsızlık başlar. Kısacası, ulusal güç, siyasi ve ekonomik gücün bir tür sentezi, bileşimidir.”(Nakano s222)
2. Ulusal Güç ve Ekonomik Kalkınma: Gellner ve Taylor’ın Katkıları
Nakano’nun iktisadi milliyetçilik anlayışında, Ernest Gellner ve Charles Taylor gibi düşünürlerin katkıları da önemli bir yer tutar. Gellner, modern ekonomilerin, geleneksel toplulukları geride bırakarak ulusal bir kimlik oluşturma yolunda nasıl işlediğini açıklayıp izah ederken, Taylor, modern vatandaşlık anlayışının, bireyleri doğrudan devlete nasıl bağlayarak ulusal kimlik inşa etme, yeni bir toplum yaratma sürecine katkıda bulunduğunu tahlil eder. Bahse konu süreçte, devletin ekonomik kalkınma ve sanayileşmeyi teşvik etmedeki rolü, sadece iktisadi büyümeyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda ulusal birliği pekiştiren bir faktör olarak da karşımıza çıkar. Bu da Nakano’ya göre, ekonomik milliyetçiliğin sadece ekonomik bir strateji unsuru değil, aynı zamanda ulusal kimliği güçlendiren bir hayati bir politika aracı olduğuna da dalalet eder. Nakano diğer yandan iktisadi milliyetçiliğin tekil bir şekilde sadece sanayileşme/korumacılık/ bebek endüstrileri ile özdeşleşmesi ve anılmasına da karşı çıkar:
“Ekonomik milliyetçilik sıklıkla sanayileşme ile ilişkilendirilmiştir. Sanayileşme ulusal güç için kesinlikle önemlidir, ancak ekonomik milliyetçiliğin nihai amacı sanayileşmenin maksimize edilmesi değil, ulusal birliğin ve bağımsızlığın artırılmasıdır” (s. 226).
3. Kriz Dönemleri ve İktisadi Milliyetçilik: Keynezyen Müdahaleciliğin Ekonomi Politiği
Peter Gourevitch’in kriz dönemlerinde ekonomik liberalizm ve Marksizm’in sınıfsal kutuplaşmalar yarattığı ve bu yüzden geniş destek bulamadığı yönündeki görüşü, ekonomik milliyetçiliğin kriz zamanlarında neden daha fazla tercih edildiğini anlamamıza yardımcı olur. Nakano, iktisadi milliyetçiliği Keynesyen politikalara paralel şekilde analiz ederek, devletin ekonomiye müdahale etmesinin, milli kimliği ve ulusal gücü pekiştirme, güçlendirme işlevi ifa ettiğini savunur. Ekonomik milliyetçilik, sadece ekonomik krizlere karşı bir yanıt, etkili bir ‘antidot’ değil, aynı zamanda devletin ulusal ekonomik kapasitesini güçlendirme yönündeki stratejik ve vazgeçilmez bir yaklaşımdır. Krizler, devletin kendi ekonomik bağımsızlık ve gücünü koruma çabalarını hızlandırır, berkitir ve bu süreç, halkın milliyetçi bir aidiyet duygusuyla devlet politikalarını desteklemesine imkan tanır. Nakanoya göre Keynezyen politikalar özü itibariyle iktisadi milliyetçi yaklaşımlardır:
“Keynesyen politika, ekonomik milliyetçiliğe oldukça yakın bir yaklaşımdır; çünkü ulusal bir ekonominin dinamizmini harekete geçirmeyi amaçlar. Bu politika, toplam talebi teşvik ederek, yatırımı, üretimi ve tüketimi destekler. Fiskal politika, hükümetin açık harcamalarını içerir ve maliyetleri ve faydaları tüm ulus devletinin halkı tarafından paylaşılır. Keynesyen politikaların uygulanması, yalnızca talebi değil, aynı zamanda ulusal bilinci de uyarır” (s. 223).
Ekonomik milliyetçilik, ulusal gücü artırma amacına dayandığı için teorik bir tutarlılığa sahiptir. Durkheimcı ulusal güç modeli, ekonomik milliyetçilik için bir teori niteliğindedir. Bu kavram, ekonomik milliyetçilerin tercih edeceği politika seçeneklerini sınırlandırır. Ekonomik milliyetçiler, ulusun kaynaklarını seferber etmeyi ve bu kaynakların yararlarını toplumsal sınıf sınırlarının ötesine yaymayı amaçlar; dolayısıyla ulusun birliğini zayıflatacak politikalardan kaçınırlar (Nakano, 2004: 223). Ancak iktisadi milliyetçilik tek bir politik iktisat ideolojisine de indirgenemez. Devletin gücü ve ulusal kimliğin inşa derecesi, zaman ve mekana göre politik iktisat tercihi değişebilir. Ekonomik milliyetçilerin amacı ekonomik otarşi değil, ulusal birlik, egemenlik ve ulusal gücü artırmaktır. Hamilton ve List gibi düşünürler de serbest ticaretin, ulusal gücü artırdığı sürece kabul edilebileceğini savunmuşlardır. Kısaca iktisadi milliyetçilik salt korumacılık anlamına gelmez. Örneğin bazı küçük ölçekli ulus-devletler, kendi iç pazarlarının yetersizliği nedeniyle serbest ticarete daha yatkın olabilirler. Ya da yüksek rakebet seviyesine çıkan devletler en son Çin örneğinde olduğu gibi tedricen serbest ticarete kayabilir.
4. Teknoloji ve Askeri Güç: Ulusal Gücün Yeni Boyutları
Nakano’ya göre teknolojik güç iktisadi milliyetçiliğin temel amacı olan ulusal gücün en önemli belirleyicilerindendir. Nakano’nun analizlerinden ve hızlı teknolojik gelişmelerden teknolojinin bizatihi ulusal muhtariyet ve egemenliğin en önemli belirleyicilerinden birisi olduğu söylenebilir. Nakano;
“Teknolojik ilerleme, ulusal güvenlik ve bağımsızlık için hayati önem taşır, çünkü teknoloji askeri avantaj ve ekonomik gelişmenin önemli bir kaynağıdır. Ulusal güç, teknolojik ilerlemeye bağlıdır. Ayrıca, devlet politikaları ve ulusal ekonominin kamu ve özel sektörlerindeki kurumlar ile aktörlerin ağı, teknolojik gelişmenin derecesini ve biçimlerini önemli ölçüde etkiler” (s. 225) demektedir.
Diğer yandan, teknoloji Nakano’ya göre ulusal kimliğin inşası ve şekillenmesinde de hayati, oynayan bir faktör olarak karşımıza çıkar. Nakano bu kapsamda teknolojinin ulusal kimliğin inşasında oynadığı can alıcı role şöyle bir vurgu yapmaktadır;
“Teknoloji, ulusal kimlik açısından kültürel bir sembol rolü de oynayabilir. Bu bağlamda, teknoloji ulusal kimlik ile karşılıklı, etkileşim halinde inşa edilir. Örneğin, savaş sonrası Fransa’da politika yapıcılar, teknolojik üstünlüğü jeopolitik güç kaynağı olarak görürken, Amerikan teknolojisinin benimsenmesinin, yalnızca siyasi ve ekonomik bağımsızlık değil, aynı zamanda Fransız kültürel özgünlüğüne de zarar vereceğinden endişeleniyorlardı” (s. 226).
Kısaca teknolojik yetersizlik sadece bir kalkınma değil ulusal kültür ve kimlik inşa sorunu olarak da karşımıza çıkar. Ayrıca, Nakano’nun iktisadi milliyetçilik anlayışında, teknoloji ve askeri güç arasındaki ilişki de önemlidir. Modern ekonomik milliyetçilik, yalnızca sanayileşmeyi değil, aynı zamanda teknolojik gelişmeyi ve stratejik askeri güç kullanımı gibi faktörleri bir bütün olarak ihtiva eder. Bu bağlamda, devletin teknoloji politikaları, sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda ulusal güvenliği sağlamak adına da kritik bir rol oynar. Ulusal inovasyon sistemlerinin güçlendirilmesi, devletin küresel ekonomik rekabetteki gücünü artırmakla kalmaz, aynı zamanda ulusal güvenliği de sağlamlaştırır.
5. Sonuç: Ekonomik Milliyetçilik ve Ulusal Gücün İnşası
Nakano’nun çalışması, ekonomik milliyetçiliği sadece korumacı ve devletçi bir politika seti olarak görmekten öte, ulusal gücü inşa etme yolunda kullanılan bir strateji olarak sunmaktadır. Bu strateji, yalnızca iktisadi büyümeyi değil, aynı zamanda ulusal kimlik, askeri güç ve teknolojik gelişim gibi unsurlarla meczederek, devletin meşruiyetini ve gücünü pekiştirmeyi hedeflemektedir. İktisadi milliyetçilik, liberalizm ve Marksizm’in öngördüğü sınıfsal analizlerin ilerisinde ve saf iktisadın ötesinde, bir milli bütünlük ve ekonomik kalkınma perspektifi sunmaktadır. Bu bakış açısı, ulus-devletin ekonomik, sosyal ve politik boyutlarının milli kimlik ekseninde birbiriyle eklemlenmiş bir şekilde ele alındığı bir anlayıştır. Nakanoya göre iktisadi milliyetçilik genellikle sanayileşme ile ilişkilendirilmekte olup, sanayileşme, ulusal güç için önemli bir faktör olmakla birlikte, ekonomik milliyetçiliğin nihai amacı olamaz. Teknolojik ilerleme ekonomik milliyetçiliğin en yüksek amacı değildir. Nihai amaç, ekonomik refahın ya da askeri gücün maksimize edilmesi değil, ulusal birliğin ve bağımsızlığın sağlanması için ulusal gücün artırılmasıdır.
İktisadi milliyetçilik, tarihsel olarak ulus-devletlerin bağımsızlık ve kalkınma mücadelelerinde önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Ziya Gökalp’in ekonomik bağımsızlıkla kültürel kalkınma arasındaki ilişkiye yaptığı vurgu ve Atatürk’ün ekonomik kalkınmayı ulusal bağımsızlığın teminatı olarak görmesi, Türkiye’nin iktisadi milliyetçilik anlayışını şekillendirmiştir. Günümüzde de, Türkiye’nin ekonomik güvenliğini sağlamak, dışa bağımlılığını azaltmak ve ulusal çıkarlarını korumak amacıyla iktisadi milliyetçiliği yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, millî hedeflere uygun politikaların geliştirilmesi, uluslararası sistemde rekabet gücünü artırmak açısından kritik önemdedir.