Fransız İmparatoru Napolyon’a sorarlar; “İyi generallerle mi çalışmak istersiniz yoksa şanslı generallerle mi?” diye. Napolyon der ki “Eğer seçeneğim varsa hem iyi hem şanslı olanlarla. Ama illa birini seçmem gerekirse tabii ki şanslılarla çalışmayı tercih ederim. Çünkü şanslılar savaş kazanır, ama iyilerin savaşı kazanacaklarına dair bir garanti yoktur.”
Malcolm Gladwell, Outliers adlı popüler kitabında bireysel yetenek ve çok çalışmanın başarıda belli bir rolü olduğunu belirtmekle beraber, kontrol edemediğimiz faktörlerin, şansın, başarıda daha da önemli olduğunun altını çizer. Belli bir seviyeden sonra (10.000 saat) daha fazla çalışmanın istatistiksel olarak çok önemi yoktur. Hangi yıl, ay ve ülkede doğduğunuz, isminiz, ebeveynlerinizin kim olduğu, kariyerinize başlama döneminiz ve çevresel faktörler başarıda çok daha önemlidir.
Dünyanın en zengin ve başarılı yatırımcılarından Warren Buffet çok şanslı biri olduğunu ve “rahim piyangosunu” kazandığı söyler. Çünkü “hisse senedi seçme yeteneğini sonuna kadar kullanabileceği Amerika gibi bir ülkede doğmuştur.”
Şansın başarıda oynadığı rol konusunda çok ilginç araştırmalar var. Zor ve egzotik isimli CEO’lar daha cesaretli ve hisse performansında daha başarılı. Güzel görünümlü adayların, aynı özelliklere sahip diğer adaylara göre mülakata çağrılma şansları daha yüksek ve daha fazla kazanıyorlar. ABD’de ismi etnik ve zor telaffuz edilen akademisyenlerin diğer meslektaşlarına göre iş bulma şansları çok daha düşük. İsmi alfabenin başındaki harflerle başlayan akademisyenlerin tam zamanlı pozisyonlara atanma şansı diğerlerine göre daha yüksek, çünkü akademik makalelerde isimleri daha önce çıkıyor.
“Başarı”ya bu lensten baktığımızda ana unsur “doğru zamanda doğru yerde olmak” gibi görünüyor. 2002-2012 yılları arasında Borsa İstanbul, dünyanın en yüksek getirili borsalarından biriydi. Eğer bu dönemde yatırımcı olduysanız, yeteneklerinizden bağımsız olarak kendinizi çok başarılı görme şansınız yüksek. Aynı dönemde şirketinizi satmak veya uluslararası bir şirkette çalışmak istiyorduysanız işiniz kolaydı. Türkiye’ye yılda 10-15 milyar dolar yabancı sermaye geliyordu.
“Doğru zamanda doğru yerde olmak” hem kontrol edemediğimiz hem de kontrol edebildiğimiz bir durum. Doğduğunuz ülkeyi seçemiyorsunuz ama yaşayacağınız ülkeyi seçebiliyorsunuz. Ebeveynlerinizi seçemiyorsunuz ama eşinizi seçebiliyorsunuz. Ekonomik trendleri kontrol edemiyorsunuz ama hangi sektörde ve şirkette çalışacağınızı seçebiliyorsunuz. Daha da önemlisi hangi yönetici ile çalışacağınızı seçebiliyorsunuz; yöneticiniz parlak biriyse ve kariyerinde hızla ilerliyorsa sizi de yanında götürmesi, başarıya ortak etmesi mümkün. Kişisel gelişiminize destek olacak, size yatırım yapacak bir şirkette çalışmak elinizde. Güzellik Allah vergisi ama “tarz” sahibi olmak elinizde (son dönemde doktorlarda bu konuda destek olabiliyorlar).
Nihayetinde başarı bir satranç oyunundan çok tavlaya benziyor. “Zar” limitleri belirlerken, hangi pulları nasıl oynadığımız bize kalmış. Hep düşeş atmakla da oyun kazanılmıyor. Bazen sıradan bir zar da size oyunu kazandırabiliyor, yeter ki pullarınızı nasıl oynayacağınızı bilin.