Son dönemde para politikasının değişmesi, iş dünyası açısından birçok faktörü farklı hale getirdi. İş yapmak gerçekten güçleşti. Maliyetler enflasyon ve genel seçim öncesi uygulanan politikalar nedeniyle çok yükseldi. Aslında önceki yıllarda da ücretler ve mal fiyatları artıyor, ancak bundan kaynaklanan rahatsızlığı işletmeler çok düşük maliyetle kredi bulabildikleri için rahatlıkla sürdürebiliyordu.
Üstelik pazar canlıydı ve yüksek enflasyon döneminde fiyat elastikiyeti şirketlere istedikleri yönde fiyat yapma avantajı tanıyordu.
Şimdi tablo değişti. Maliyetler hâlâ ve hatta daha yüksek. Alınan önlemler sonrasında talepte de küçük küçük azalma başlıyor. Ancak esas fark, TL kredi faizinin ticari tarafta yüzde 60’ların üzerine kaymasında.
Üstelik kurun da reel olarak değer kazanması, dış pazar üzerinden sanayiciyi dezavantajlı hale getiriyor.
Bunun yarattığı baskıyı hisseden iş dünyasının tepkisini anlamak zor değil.
2,5 yıl boyunca çok düşük faizle alınan kredinin artık iş yapmayı mümkün kılmayacak bir faize dönmesi, iş dünyasının bir bölümü tarafından tepkiyle karşılanıyor.
Faizin dışardan yabancı portföy yatırımcısını çekmek için yüksek tutulduğu, döviz kurunun da bu nedenle yukarı gitmesinin engellendiği yönünde bir görüş var.
Bunun arkasından da yabancıya ödenen faizin yüksekliği ve bu paranın çıkmak istediğinde karşılanıp karşılanamayacağı yönündeki sorular geliyor.
Eleştiriler bu şekilde geldiğinde birkaç boyut eksik kalıyor.
Ülke kaynaklarının yüksek faiz ile sıcak paraya ödenmesi, elbette kimsenin, hiçbirimizin isteyeceği bir şey değil. Özellikle bugünkü faiz düzeyi dikkate alındığında, bunun çok çok yüksek bir faiz düzeyi olduğu ortada.
QNB Finansbank ile yaptığımız Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları için hafta içinde Adana’daydık. Bir sanayicimiz dedi ki “Bu tefeci faizidir.”
Haklıydı. Ancak memlekette yaşadığımız enflasyon, maalesef tefeci enflasyonu olduğu için maliyet bu düzeyde, onu da unutmamak gerekir.
Faiz düzeyinin yüksekliğini sadece yabancı yatırımcının girişi ile ilişkilendirilmek eksik bir değerlendirmeye neden olabilir.
Faizin yükseliş nedeni, enflasyonun yüksekliğini engellemektir. Yeni program, yükselen faiz ile iki şeyi amaçlıyor. Birincisi paranın fiyatını doğru yerde belirleyerek değer kaybını engellemek ve maliyet enflasyonunu ortadan kaldırmak. İkincisi ise hanehalkına aşırı düşük maliyet ile harcama imkanı neticesinde doğan talep enflasyonunu dizginlemek. Kurun uzun süredir bulunduğu seviye dikkate alındığında, (tartışmalara rağmen) ilkinin başarılı olduğu söylenebilir.
İkincisi için ise şu anda yeterli başarı elde edilemedi. Bu hafta büyüme rakamları geldiğinde, iç talebin büyük olasılıkla güçlü etki yaptığı bir büyüme görmeye devam edeceğiz.
İşin sıcak para boyutuna gelince...
Yapısal olarak ticaret fazlası ve tasarruf fazlası üreten bir ekonomi değiliz. Böyle bir yapıda, büyümeyi finanse etmek için ek kaynak ihtiyacı şarttır. Başka türlü büyümek mümkün değildir.
Ek kaynağı iki şekilde sağlarsınız. İlki yan etkilerini görmezden gelip kendi ekonominizin içindeki koşulları zorlayarak sağlarsınız, ki son üç senedir bunu yaptık... Bunun avantajı kaynak sizin olduğu için bunu sağlarken maliyetini kendiniz belirleyebilmenizdir. O nedenle biz yüzde 64 enflasyon varken şirketlere yüzde 7,5 ile kredi verebildik. Dezavanaj ise bu kaynağın sınırsız olmayışıdır. Kaynağın bitişi, bizi bir ödemeler dengesi krizine götürüyordu. Bunun bittiği görüldüğü için politika değişmek zorunda kaldı.
İkincisi ise dış kaynaktır. Dış kaynağın sağlanabilmesi iyi haber. Kötü haber ise dış kaynak istediğinizde bunun fiyatlamasını koşullardan bağımsız yapamayışınız.
Nasıl ki sanayici iş yapıyor ve koyduğu sermayeye bir getiri elde etmek istiyorsa, portföy yöneticileri için de tablo bundan farklı değil. Yüksek getiriyi elde edebildiği yer neresiyse oraya gidiyor. Girdiği ve çıktığı kur düzeyi kârı açısından belirleyici olduğu için kur istikrarı da onlar açısından önem taşıyor.
Merkez Bankası yerel seçim öncesinde kurun yükselmesini engellemek için döviz satmak zorunda kaldı. Kur 32 liralarda tutuldu.
Seçim bittikten sonra ise bu kez inanılmaz bir döviz girişi başladı. Merkez Bankası bu kez de kuru tutuyor, ancak bu kez daha aşağı gelmesini engellemek için.
Nihayetinde kur dengelendi. Doğru yerde mi dengelendiği çok tartışılır. Ancak Bakan Şimşek’in de söylediği gibi kur bu kadar giriş varken Merkez Bankası almasa 30’lu seviyelerin çok altına gidebilirdi.
Bu seviyenin ihracatçıyı çok zorladığı aşikar. Yabancıya ödenen faizin çok yüksek olduğu da.
Ancak diğer politikanın bedelsiz olmadığını da görmek lazım. Bugünkü yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, konut fiyatları, taşıt fiyatları, fiyatlara üç senede eklediğimiz “sıfır”, tutturulamayan maliyetler, çok yükselmesine rağmen vereni de alanı da memnun etmeyen ücretler, hep o politikanın sonucu.
Hangisinin daha yüksek maliyet olduğuna karar vermek gerekir.
Bir sanayici, son üç yıl içinde bu kadar düşük faiz varken para alıp kendine hâlâ sermaye tamponu yaratamadıysa, bu büyük bir işe bakış yanlışıdır. Adana’da bir sanayicimiz şunu söyledi: “2,5 yıl içinde hepimiz ucuz para aldık. Bununla mallar edindik. Kendi aramızdaki sohbetlerde hepimiz aldığımız arsanın çarpı 5, çarpı 10 yaptığını gururla anlatıyoruz. Bu varlıkları bugünler için aldık. Şimdi bunu satarsam yeniden alamam diye düşünüp hâlâ kredi maliyetinden yakınıyorsak, biz yanlış yapıyoruz.”
Üzerine söyleyecek söz yok...