Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal sorunlarını tartışırken “liyakat” son dönemin en popüler ve ağzımıza doladığımız kavramlarından biri haline geldi. Ancak liyakatli bireylerin varlığını talep etmek, tek başına sürdürülebilir bir çözüm sunmak için yeterli olmayabilir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, liyakat, bireylerin değerini ifade ederken, verimlilik bir ekosistemin veya sistemin eldeki kaynaklarını (zaman, para, enerji, insan gücü vb.) en uygun şekilde kullanarak en yüksek çıktısını temsil ediyor. Bu iki kavramı bir araya getirmek, sadece kurumlar, organizasyonlar için değil, aynı zamanda ülke çapında ekonomik kalkınma için kritik bir zorunluluk. Neredeyse her gün, farklı disiplinlerde işini düzgün yapmayan bazı kişiler nedeniyle büyük emeklerle yürütülen süreçlerin ve liyakatli insanların çabalarının verimsiz bir noktaya sürüklendiğine birlikte tanık oluyor, hatta bunu bizzat yaşıyoruz.
Liyakat:İnsan / Verimlilik:Ekosistem
Liyakat, bireyin yetkinliklerini, öz disiplinini, tecrübelerini ve etik değerlerini esas alıyor. Bir organizasyonun veya ülkenin liyakatli bireylerden oluşan kadrolarla başarılı olması beklenir. Ancak burada önemli bir sorun ortaya çıkıyor; en liyakatli bireylerden oluşan bir ekosisteme dahil edilen birkaç liyakatsiz birey, tüm sistemi bozabilir, hatta kilitleyebilir. Bireysel liyakatin önemi inkâr edilemez, ancak liyakatin sonuç üretmesi için uyumlu bir ekosistemin varlığı elzemdir. O güzel sözü tekrar hatırlayalım; “Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür.”
Bir sistemin verimliliği, sadece bireysel yetkinliklerden değil, bu bireylerin bir arada nasıl çalıştıklarından ve sistemi nasıl desteklediklerinden de etkilenir. Makine metaforuyla düşünürsek, en küçük dişlinin bile bozulması, tüm mekanizmanın durmasına sebep olabilir. Verimlilik, bir kurumun veya ülkenin hedeflerine ulaşması için, tüm paydaşların ortak bir akıl ve disiplinle hareket etmesini gerektiriyor. Türkiye’nin mevcut ekonomik zorluklarını aşması, yalnızca liyakatli bireylerin varlığıyla değil, bu bireylerin uyumlu çalışabildiği verimli ekosistemlerin oluşturulmasıyla mümkün olacaktır. Ayrıca bu ekosistemi ölçümleyebilmek ise çıktıya değer atfedebilmek diğer önemli bir mesele.
Tehdit ve fırsat aynı kutuda
Bugün yapay zeka ve diğer ileri teknolojiler, hem liyakat hem de verimlilik kavramlarına doğrudan etki edebilecek bir potansiyel sunuyor. Doğru ellerde yapay zeka, liyakatli bireylerin performansını artırabilir, sistemdeki verimsizlikleri tespit edip ortadan kaldırabilir ve karar alma süreçlerini optimize edebilir. Örneğin, veri analitiği ve süreç otomasyonu gibi teknolojiler, kurumların kaynaklarını daha etkin kullanmalarını sağlar.
Ancak, bu teknolojiler liyakatsiz bireylerin elinde büyük bir tehdit haline gelebilir. Teknolojinin gücü, etik dışı veya yetersiz kararların etkisini büyütme riski taşır. Bu durum, teknolojiyi kullanacak bireylerin liyakati ve sistemin genel verimliliği arasında güçlü bir bağ kurulması gerektiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’nin Çıkış Yolu
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkış yolu, sadece liyakati dillendirmekten geçmiyor. Bunun yerine, tamamen liyakatli bireylerden oluşan ve aynı zamanda verimli çalışan sistemler kurmak gerekiyor. Yapay zeka ve teknolojinin bu sürece dahil edilmesi, kritik bir kaldıraç görevi görebilir. Ancak bu kaldıraç, yalnızca doğru strateji ve liderlik ile etkili hale gelebilir.
Bireysel liyakat, ekosistemlerin verimliliği ve teknolojinin akılcı kullanımı, geleceğin kalkınma modelini şekillendirecek üç ana unsur olarak karşımızda duruyor. Bu unsurlar arasındaki dengeyi kurmak ve korumak, Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal geleceği için kritik bir zorunluluk.
Liyakat bireyleri kurtarır, verimlilik sistemleri işler kılar. Ancak, teknolojiyi bu iki kavramın kesişiminde bir kaldıraç olarak kullanmadıkça, geleceğin krizlerini çözmekte zorlanacağız gibi görünüyor. Türkiye’nin hem bireysel liyakati hem de sistemsel verimliliği önceliklendiren bir vizyon geliştirmesi, ekonomik kalkınmada sürdürülebilir başarı için en güçlü reçete olacaktır.