Küresel ticaretin tarihsel evrimi, bir çok kuramsal yaklaşım hakim güçlerin küresel liderliği ekseninde de değerlendiriliyor. Charles Kindleberger’in “Hakimiyete Dayalı Küresel Ekonomik İstikrar Kuramı”na göre, küresel düzenin sürdürülebilmesi için bir hakim güç/ hegemonun varlığı gereklidir; bu gücün gerileyişi/düşüşü ise istikrarsızlık/ kaos doğurur. 20. yüzyılın ikinci yarısında ABD, Bretton Woods para ve GATT çok taraflı ticaret sistemleri ile küresel ekonomi kurallarını belirleyen hegemon olarak bu rolü üstlendi. Ancak, 21. yüzyılda ABD’nin DTÖ Temyiz Organı atamalarını veto etmesi, Trump ile Biden dönemlerinde hız kazanan korumacılık politikaları ile sistemi işlevsizleştirmesi ABD’nin bahse konu rolü sürdüremeyeceğini gösteriyor. ABD’nin uluslararası ekonomik sisteme kamusal mal sağlama (IMF, Dünya Bankası ve DTÖ) fonksiyonundaki zayıflama, hem iç dinamiklerden hem de jeoekonomik rakiplerin yükselişinden kaynaklanıyor. Bu yazı, Kindleberger ve Paul Kennedy’nin “Hakim Ekonomi ve Büyük Güçlerin Düşüşü” tezlerinden hareketle, 2025-2050 döneminde ABD’nin küresel ticaretteki muhtemel gerilemesini jeoekonomik bir bakış açısıyla analiz etmeyi amaçlıyor.
Kindleberger’in Hakimiyete Dayalı Küresel Ekonomik İstikrar Kuramı (Hegemonic stability theory) ve Küresel Ticaret
Charles Kindleberger’in ‘hegemonya yaklaşımı’, küresel ekonomik düzenin bir hakim ekonomi (hegemon) gücün liderliğinde işlediğini savunur. Bu güç, yalnızca askeri ve siyasi üstünlük sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ekonomik istikrarı temin ederek küresel finans akımları ve ticaretin düzgün işleyişini de garanti eder. Bu ise güçlü bir ordu ve para ile sağlanır, teknolojik kapasite ile desteklenir. Kindelberger’e göre II. Dünya Savaşı sonrası ABD, bu hegemonik rolü üstlendi ve küresel ticaretin düzenini belirledi. Ancak 21. yüzyılın başlarından itibaren, ABD’nin küresel ticaretteki payı azaldı, yerini yükselen güçler olan Çin, Hindistan ve diğer BRICS ülkelerine bıraktı. İlaveten, ABD artık GATT/DTÖ Sistemini bırakın idame ettirip desteklemeyi bizatihi kendisi tahrip ediyor. Kısaca Kendi Hakim Ekonomi Düzenini/sözde hegemonyayı kendisi yıkıyor. Bu tarihsel değişim, sadece ABD iç politikalarının değil, aynı zamanda dünya ekonomisindeki güç dengelerindeki değişmelerin, özellikle de BRICS ve Gelişmekte Olan Ekonomilerin yükselişinin bir sonucudur.
Paul Kennedy, büyük güçlerin askeri ve ekonomik dengeleri arasındaki etkileşimi tartışırken, büyük güçlerin özellikle düşüş dönemlerinde askeri harcamalarının artması, ülkenin kaynaklarını zorlayacak şekilde savunma harcamaları yapması, askeri üsler kurması ve çatışmalara girmesinin ekonomik gücün sürdürülebilirliğini tehdit ettiğini savunur. Kennedy’nin analizine göre, gerileme sürecindeki büyük gücün askeri harcamalar artarken, ülkenin dünya ekonomisindeki göreceli ekonomik gücü ile küresel ticaret üzerindeki etkinliği düşer. ABD, 2000’lerin başında Irak ve Afganistan savaşlarıyla askeri harcamalarında büyük artışlar yapmış, bu durum küresel ticaretteki etkisini zayıflatmıştır. Askeri harcamalar başlangıçta ABD’nin uluslararası etkisini pekiştirse de, bu harcamaların uzun vadede ekonomik kaynakları tüketmesi, küresel ticaret payındaki azalmayla sonuçlandı. Halihazırda Ukrayna ve İsrail’e verilen destek ile Tayvan boğazındaki gerilimlere dair Washington’un rolü Kennedy’nin tezlerini hatırlatacak anekdotlar sunuyor.
ABD küresel ticarette de ciddi bir göreceli gerileme içinde. 2023 itibarıyla stratejik rakibi Çin, 4 trilyon dolarlık ihracatıyla ABD’nin iki katı ihracat hacmine ulaştı. İşin daha ilginç yanı özellikle 2008 büyük finansal kriz sonrası dönemde Çin, ABD’den çok daha fazla teknoloji yoğun ihracat yapar hale geldi ve küresel ticaretin en büyük oyuncusu rolünü üstlendi. Bu kapsamda ABD’nin küresel ekonomik liderliği tamamen sorgulanırken ABD hakimiyetinin çöküşü ile “Çok Kutuplu Ekonomik Sisteme” geçiş Batılı ekonomilerde bile yaygın şekilde tartışılmaya başlandı.
II. Trump Dönemi ve Küresel Ticaret Dinamiklerine Etkisi
Donald Trump’ın başkanlık dönemi ve hatta Biden dönemi, ABD’nin ticaret stratejisinde korumacılığın ön plana çıktığı; “ Önce Amerika” politikası, serbest ticaret anlaşmalarından çekilme, dış ticarette korumacılık ve yurt içi üretimin DTÖ kurallarına aykırı şekilde teşvik edildiği bir süreç oldu. Trump ve Biden dönemi politikalar, yalnızca ABD’nin küresel ticaret açığını artırmakla kalmadı, aynı zamanda küresel tedarik zincirlerinde belirsizlikler yarattı ve dünya ticaretini artan oranda istikrarsızlaştırdı. 2018’de ABD’nin, Çin’e yüksek gümrük vergileri uygulamaya başlaması, bu durumun Çin ve ABD arasında ticaret ilişkisini savaş jargonun kullanıldığı bir sürece taşıdı. Trump sonrası Demokratlar döneminde de bahse konu politika aynen devam ettirildi. Halihazırda Trump’ın Çin ve Meksika’ya yönelik vergi tehditleri ve Avrupa Birliği ile olan ticaret gerilimleri de ABD’nin küresel ticaretteki hakimiyetini pekiştirmekten çok, önümüzdeki dönemde de Washington’un dış ekonomik ilişkilerinde gerginliği devam edeceği şeklinde yorumlanabilir.
II. Trump döneminde olduğu gibi Biden Yönetiminin uyguladığı bilgisayar/çip sübvansiyonlarıyla sadece Çin’i değil, Tayvan, Japonya, Güney Kore ve Hollanda’yı da hedef alması örneğinde olduğu gibi yalnızca ABD’nin hasımlarıyla değil, dostlarıyla da ekonomik rekabete ve çatışmaya meyilli bir Washington bakış açısının yerleştiği kabul görüyor. Örneğin, ABD, çelik ve alüminyum ithalatına yüksek vergiler koyarak, üstelik bunu da ulusal güvenlik yaklaşımıyla gerekçelendirerek Çin ve Türkiye’ye ilaveten Avrupa Birliği ve Kanada ile de ticari gerilimlere yol açtı. Trump’ın muhtemelen daha da radikalleşerek devam etmesi beklenen korumacılığı, sadece küresel ticaretin dengelerini radikal biçimde yeniden şekillendirmekle kalmayacak aynı zamanda ABD’nin sözde hegemonyasının son kalıntılarını da tamamen tahrip edecek gibi bir görüntü veriyor.
ABD yönetiminin 2022’de kabul ettiği ‘inflation Reduction Act (IRA)’ ve Chip’ yasaları, ABD’nin enerji, teknoloji ve üretim altyapısını güçlendirmeyi, yenilikçi sektörlere yönelik yatırımları artırmayı hedeflerken, sadece Çin ile rekabeti yeniden tanımlamayı amaçlamadığını, aslına bakılırsa Washington’un Asya ve Avrupa’daki müttefiklerinin rekabet gücünü hedeflediğini gösteriyor. ABD’nin rolünü güçlendirmeyi amaçlayan tür yasalar aslında ABD’nin küresel güvenlik ve ticaret ortaklarıyla ilişkilerinde İkinci Trump döneminde de çok ciddi yeni gerilimlere aday görünüyor.
Küresel Ticaretin Yeni Dinamikleri: BRICS ve Ötekilerin Yükselişi
ABD’nin küresel ticaretteki payındaki düşüş, sadece içsel dinamiklerle değil, aynı zamanda yükselen ekonomiler ve yeni kurumsal yapıların etkisiyle şekilleniyor. 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde, özellikle Çin’in öncülüğünde BRICS ülkeleri, küresel ticareti dönüştüren projelere imza attı. BRICS Bankası (Yeni Kalkınma Bankası) ve Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi kuruluşlar, ABD’nin küresel ekonomik liderliğini aşmayı hedefleyen çok kutuplu bir ekonomik düzenin işaretlerini veriyor. Bu bankalar, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına destek sağlarken, küresel finansal düzenin daha eşit bir şekilde yeniden şekillenmesine olanak tanıyabilir. Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi (Belt and Road Initiative - BRI) gibi projeleri, yalnızca Asya’daki altyapı yatırımlarını değil, dünya çapında ticaret yollarını yeniden şekillendirmeyi hedefliyor. Bu projeler, ABD’nin küresel ticaretteki egemenliğini tehdit ederken, alternatif finansman ve ticaret modellerinin ortaya çıkmasına yol açıyor. Çin, ayrıca İpek Yolu Fonu ve benzeri finansal araçlarla dünya çapında stratejik yatırımlar yapıyor. Bu gelişmeler, küresel ticaretin doğasını değiştirirken ABD’nin hegemonya rolünü de sarsıyor. Trump’la birlikte içe kapanış bu süreci çok daha fazla hızlandırabilir.
ABD’nin küresel ticaret ve finansal sistemdeki hegemonik rolü, büyük ölçüde doların rezerv para birimi olarak kabul edilmesine dayanıyor. Hali hazırda küresel rezervler içinde dolar yüzde 58, Euro yüzde 29 ile çok baskın gibi görünse de son yıllarda doların hegemonik rolü AB Merkez Bankası ve IMF yayınlarında bile tartışılmaya başlandı. Çin, Rusya ve diğer yükselen ekonomiler, alternatif ödeme sistemleri ve ticaret araçları geliştirmeye başladı ve dolara olan bağımlılığı azaltmak için çeşitli stratejiler geliştirdi. BRICS ülkeleri, bu bağlamda kendi ticaret ağlarını oluştururken, yuan’ın uluslararası ticaretteki rolünü artırmak için adımlar atıyor. Bu gelişmeler, doların küresel ekonomideki baskın rolünü tehdit ederken, aynı zamanda küresel ticaretin yapısını da yeniden şekillendiriyor. İngiltere Donanması’nın Çanakkale Savaşında üç büyük zırhlısını kaybetmesi ve yenilgisi ile müttefiki Çarlık Rusya’sının çökmesiyle birlikte çökmez diye düşünülen Sterlin’in içine girdiği kriz ve çöküş süreci, önümüzdeki dönemde her senaryoya açık olunması gerektiğini gösteriyor.
ABD’nin küresel ticaretteki hegemonik rolü, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde önemli bir düşüş gösterdi. Bu düşüş, sadece ABD’nin içsel dinamiklerinden değil, aynı zamanda yükselen güçlerin küresel ticaretteki etkilerinden kaynaklanıyor. Çin, BRICS ülkeleri ve Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi yeni ekonomik güçler, küresel ticaretin yapısını dönüştürürken, ABD’nin hegemonik rolünü sorgulayan bir atmosfer yaratıyor. Bu değişim, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik sonuçlara da yol açıyor. 2025-2050 yılları arasında küresel ticaretin şekli, bu yeni güç dengeleri ve ABD’nin küresel ticaretteki gerilemesiyle belirlenecek.
-The World in Depression, 1929-1939, Charles Poor Kindleberger. University of California Press, 1973
-Rise and fall of the. Great Powers. Economic Change and Military Conflict from 1500 to 2000. By Paul Kennedy. Random House. Newyork.1987