Harvard Üniversitesi’nde hukuk ve siyaset bilimi profesörü John G. Ruggie’nin 1982’de ortaya koyduğu “gömülü liberalizm,” II. Dünya Savaşı sonrası ABD düzeninin piyasa özgürlüklerini devlet müdahalesiyle bir dengeye oturtan bir model olarak öne çıkıyordu. Bu model, 2. Dünya Savaşı sonrasında, serbest ticareti desteklerken iç piyasaların devlet düzenlemeleriyle güvence altına alınmasını amaçlıyordu.
Bretton Woods sistemiyle pekiştirilen bu yaklaşım, devletlere, serbest ticaretin yanı sıra iç piyasalarda sosyal dengeyi sağlamak için müdahalelerde bulunma hakkı tanımaktaydı. Ruggie’nin tanımladığı “gömülü liberalizm” savaş sonrası Batılı uluslararası ekonomik sistem yaklaşımların en kabul gören yorumu haline geldi. Bu yaklaşım, 1930’lardaki ekonomik milliyetçilikten farklı olarak çok taraflılık ilkesine dayanıyor, piyasaların yıkıcı etkilerini hafifletmek amacıyla, sosyal devlet müdahalelerini içeriyordu.
Aynı zamanda, uluslararası alanda serbest ticaretin sunduğu refah ve verimlilik kazanımlarını koruyarak ülke içinde sosyal güvenlik önlemleri ve sigorta sistemleri sunuyordu; Avrupa’da refah devleti, ABD’de ise New Deal çerçevesinde uygulanmaktaydı. Kısaca Batılı ekonomiler uluslararası sahada, uluslararası sistemde bir taraftan ‘laissez faire-laissez passe’ serbest ticaret rejimleri GATT sistemi ve tek taraflı olarak diğer ülkelere dayatırken, içeride ise diğer taraftan bahse konu liberal ticaret politikalarının potansiyel menfi sosyal etkilerini, müdahaleci politikalarla izole ediyorlardı. Özetle ‘Gömülü Liberalizm ‘dışarıda liberal içeride müdahalecilik’ anlamına geliyordu.1970’lerle birlikte, neoliberalizmin yükselmesinin gömülü liberalizm tez ve uygulamalarını zayıflattığı görülüyor.
Trump, adaylık sürecinde içeride arz yanlısı, vergi indirimi temelli iktisadi politikalar izlerken, dışarıda aşırı korumacı, ticaret savaşlarını devam ettirmeye dayalı bir yaklaşımı hayata geçireceğini, Çin’den gerçekleştirilen ithalat yüzde 60, diğer ülkelere yüzde 10 ek gümrük vergisi getireceğini beyan etti. Kısaca ‘içeride liberalizm, dışarda müdahalecilik.’ Bu “tersine gömülü liberalizm” stratejisi, ABD’nin, sanayi ve değer zinciri yapısını, mikro sektörel ekonomik maliyetler ile Amerikan ekonomisinin toplam faktör verimliliğine dair uzun vadeli trendler üzerinde etkili olabilecek bir politika değişikliği mahiyeti taşıyor.
İçeride Laffer’ci Vergi İndirim Politikaları, Uluslararası Ticarette Radikal Korumacılık: Tersine Gömülü Liberalizm
Trump yönetiminin ekonomi politikaları içeride radikal vergi indirimleri, dışarıda ise korumacılık eksenli bir model üzerine kurulacağı anlaşılıyor. Muhtemelen iç piyasada büyümeyi teşvik amacıyla vergi indirimlerine gidilecek, böylece ekonomi arz yanlısı bir ekonomi stratejisinin merkezine oturtulacak. Ancak, dış ekonomik politika sahasında bu strateji, uluslararası ticareti sınırlandırarak içeriye yönelik rekabet baskısı azaltılacak. Bu politikanın temel olarak Amerikan üretimini yalnızca yerel kaynaklarla sınırlayarak küresel ekonomiden gelecek etkinlik ve rekabet artırıcı dinamikleri de göz ardı ettiği, ithalatın terbiye etkisinin neredeyse tamamen izale edildiği, bu sebeple de yakın gelecekte ABD ekonomisinde büyük verimlilik kayıplarına zemin hazırlamadığı iddia edilebilir. Trump yönetiminin içerde uygulayacağı arz yanlısı vergi indirimleri ekonomik yapıda canlanmayı desteklerken, dışarıdaki korumacı tedbirler uzun vadede iç piyasanın rekabetçi baskılarla yenilik yapma kabiliyetini, inovasyon kabiliyetlerini baskı altına alabilir.
Korumacılık Dalgası ve Tedarik Zincirlerinin Şaftının Kayması
Trump’ın deklare ettiği yüzde 60 ilave vergi fikri hayata geçirilirse, ABD koruma oranları, ‘SmoothHawley tarifeleri’ ve sebep olduğu 1929 Büyük Buhran dönemi ortalamalarına yakın seviyelerde yüksek bir korumacılık seviyesine ulaşmış olacak. Korumacılık ve uluslararası ticarette bu şiddet ve hacimde bir kısıtlama ise, ABD ekonomisinin oldukça karmaşık ve tüm dünya ile iç içe devasa tedarik zincir bağlantılarında, müthiş sarsılmalar, kopmalar ve derin bir yeniden yapılanmaya yol açabilir. Birinci Trump döneminde konulan, Biden yönetimince de devam ettirilen yüksek gümrük tarifelerine ilave edilmesi düşünülen yine çok yüksek orandaki ilave vergilerin hayata geçmesi halinde, ABD ve sıkı ilişki içinde olduğu özellikle Atlantik ve Pasifik bölgesindeki müttefikleri başta olmak üzere küresel değer zincirlerini de parçalayarak Amerikan yerli üreticilerin çok daha pahalı ve kalitesiz girdilere bağımlı üretim süreçleriyle yüz yüze kalmalarına sebep olabilir.
Bu durum, arz yönlü maliyetleri artırıp verimliliği üretim maliyetlerine tavan yaptırırken, ABD’nin makro toplam faktör verimlilik seviyesini de doğrudan ve radikal şekilde düşürecektir. Söz konusu inatçı korumacılık içeride, uluslararası ticaretin firma ve sektörler üzerindeki baskısını azaltırken, içeride vergi indirimlerinin getirdiği dinamizmin ve açığa çıkan yatırımlara dayalı kapitalin verimlilik seviyesini düşürerek kısa vadede yenilikçi girişimlerin hantallaşmasına, uzun vadede ‘Solow Kalıntısı’nın buharlaşmasına ve Toplam Faktör verimliliğinin düşmesine yol açabilir.
Liberalizmi Tersten Gömmek ya da ABD Toplam Faktör Verimliliğinin Çöküşü
Trump yönetiminin içerideki arz yanlısı vergi indirim politikaları ile dış ticaretteki eş zamanlı korumacı yaklaşımları, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde içeride sosyal devlet eksenli müdahaleci dışarıda ise liberal ticaret politikalarının eş zamanlı uygulandığı ve Ruggie’nin ‘Gömülü Liberalizm’ olarak adlandırılan politikalarını ters yüz eden bir yaklaşım mahiyeti taşıdığı, ABD ekonomik politikalarında, hem tarihsel hem de siyasal perspektiften önceki yönetime göre derin bir yaklaşım farklılığı içeriyor. Geleneksel gömülü liberalizmden farklı olarak, Trump’ın tersine gömülü liberalizm modeli, iç piyasalarda büyük kaynak israflarına, verimsizlik ve dengesizliklere ayrıca küresel ticarette büyük verimlilik kayıpları ve jeopolitik ve güvenlik gerginliklerine neden olabilecek gibi görünüyor. Ancak uzun vadede bu politikalar öncelikle gerileme sürecinde olan ABD ekonomisi ile Washington’un hızlı bir düşüş sürecine giren sözde hegemonyasını vuracaktır.
Bu yaklaşımların ete kemiğe bürünmüş somut birincil yan etkisinin, ABD’nin orta ve uzun vadedeki toplam faktör verimliliğinin durağan duruma (steady state) geçmesi ve gerileme sürecinin hızlanması olabileceği değerlendirilmektedir. ABD 2000’li yıllarda, Çin’in DTÖ’ne girmesinin ve bu ülkeden yapılan ucuz ithalatın da etkisiyle sanayi ve hizmetler sektörlerinde toplam faktör verimliliğini artırmış, bilişim teknolojilerindeki gelişmelerden bu bağlamda ciddi şekilde yararlanmıştı. Trump’ın tersine gömülü liberalizmi, son dönemlerde zaten bozulmuş olan bu dengenin daha da bozulmasına yol açabilir.